Nazi Almanyası ile Bush’un Amerikası arasındaki bir karşılaştırmayı çok saçma bulabilirsiniz, ama ben dikkatinizi Naomi Wolf’un sıradışı çalışması Amerika’nın Sonu: Genç...

Nazi Almanyası ile Bush’un Amerikası arasındaki bir karşılaştırmayı çok saçma bulabilirsiniz, ama ben dikkatinizi Naomi Wolf’un sıradışı çalışması Amerika’nın Sonu: Genç Vatansevere Uyarı Mektubu’na çekmek istiyorum. Bush yönetiminin kâbus gibi geçen 8 yılında “faşist dönemeç” olarak adlandırdığı gelişmeleri belgeleyen Wolf, “Faşizme giden 10 basamak”tan bahsediyor.

Demokrasi kavramının bir ideal olarak kırılganlığından dem vuran Wolf, çoktan tepemize çökmüş olan faşizm alametlerinin yol haritasını çiziyor. İşte o 10 alamet:

 “İç ve Dış Düşmanlar Yarat”, “Gizli Hapisaneler Kur”, “Paramiliter Güçler Oluştur”, “Sıradan Vatandaşları Gözetle”, “Vatandaşları Keyfi Olarak Alıkoy veya Serbest Bırak”, “Grupların İçine Sız”, “Önemli Bireyleri Hedef Al”, “Basını Sansürle”, “Eleştiriyi ‘Casusluk’, Fikir Ayrılığını ‘Vatan Hainliği’ Olarak Adlandır”, ve “Hukukun Üstünlüğünü Çiğne”.

Anayasal Haklar Merkezi’nden Michael Ratner’ın dediği gibi, “Bu kitap sizi rahatsız edecek. Birçok Amerikalı 11 Eylül sonrası Amerikasının, Nazi Almanyası veya Pinochet Şilisinin totaliterliği ile karşılaştırılmasını tamamıyla reddeder. Ancak üzgünüm ki, Wolf’un ‘yankılar’ olarak adlandırdığı bu paralellik ve benzerlikler oldukça gerçekçi ve irkiltici.”

En korkutucu olansa, bu potansiyel faşizmin Amerikan kapitalizminin kurumlarının yapı taşlarına kadar yayılmaya başlamış olması. “Teröre karşı savaş” satıyor, ve oldukça da iyi satıyor. Solomon Hughes’un Teröre Karşı Savaş A.Ş.: Korku Siyasetlerinden Kâr Eden Şirketler isimli kitabını ele alalım. Solomon, bu kitapta “teröre karşı savaş”ın, özel teşebbüsün rolünü ve piyasa güçlerinin kamu politikalarına müdahale alanını nasıl genişlettiğini anlatıyor.

İSTİSNA İLE KURAL

Devasa bir askeri güç ile radikal dinciliğin bu en çılgın birleşimi nasıl oluşuyor? İnsanlık nasıl bir böceğe dönüşebiliyor? Thomas P. M. Barnett ile Squire dergisi için yapılan bir röportajda Amiral William “Tilki” Fallon, ABD ile İran arasında yaşanabilecek muhtemel bir savaşa dair sorulara şöyle cevap veriyordu:

“Savaş mı diyorsunuz? Biraz ciddi olun. Bu adamlar tıpkı karıncalar gibi. Zamanı geldiğinde onları ezer geçersiniz.”

 Amerika’nın önde gelen savaş lordlarından birinin yaptığı bu açıklamalar birer “istisna” halinin dışavurumları olarak görülebilir, ve tolere edilebilir; tıpkı Ebu Garib zindanları, Guantanamo ya da Bagram Hava Üssü’nde olduğu gibi. Aynı “istisna” hali, insanlara işkence yapmak gibi utanç verici bir sicile sahip Alan M. Dershowitz gibi “yasal” teröristlerin varlığında ya da Hadithah’taki Iraklıların “istisnai” katliamı; veya Kasım Hamza El-Cenabi’nin Yusufiye köyünde tecavüze uğrayıp öldürülmesi gibi örneklerde de gözlemlenebilir.

“Bunlar sadece birer istisna” diyecektir sıradan ve düzgün Amerikalılar; ellerini ve vicdanlarını kolayca aklarken. Ve gerçekten de tüm bu yaşananlar, tıpkı büyük İtalyan filozofu Giorgio Agamben’in yaptığı gibi istisna halleri olarak okunabilir. Gerçekten de, ilgiyi ve dikkati ‘gerçekten’ hak eden durumlar, normallik halleri olmaktan çok; ulusların vahşileştiği, insanlarınsa hayvanlaştığı o kırılgan anlarda saklıdır.

“Her durumda,” der Agamben, “istisna durumu, mantık ile pratiğin birbiriyle karışması ve logos’unu kaybetmiş saf bir şiddetin ortaya çıkmasıyla açıklanabilir... Üçüncü Reich döneminin tamamı, 20 yıl süren bir istisna hali olarak nitelenebilir”. Agamben, “istisna hali” dediği kavramı netleştirmek için, “yeryüzü tarihinin en insanlık dışı uygulamalarının gerçekleştirildiği yerler” olarak tanımladığı “kamp” örneğini verir:

“İşte kamp, istisna durumunun kurala dönüşmeye başladığı zaman açılan mekândır... (kamp alanlarındaki) ilke, ‘her şey mümkün’ ilkesidir.”

Amerikan emperyalizminin kalbindeki radikal Hıristiyanlık; Yahudi devletinin, İslam Cumhuriyeti’nin ve Hindu radikalliğinin yırtıcılığını yankılarken, giderek daha fazla alan bir “istisna halinin” deneyimlendiği mekanlar, daha fazla insan da bu “istisnai” vahşetin kurbanları haline dönüşmekte.

(Çeviri: Zeynep Oğuz)