Cemil Kırbayır 1980’de 13 Eylül’de gözaltına alındı. Kars’ta gözaltında kaybedildiği okul, öğrencilik yıllarının lisesi işkencehanesi olmuş, onu, mezarını bulma mücadelesi, annesi Berfo Ana’nın mücadelesi olmuştu.

33 yıl, oğlunu; TBMM’nin İnsan Hakları Komisyonu’nun “İşkencede öldürülmüş olabilir” raporundan sonra “Kemiklerini istiyorum” diyerek kemiklerini aramaya başlamıştı Berfo Ana. Ama hep bir umudu vardı. Evinin kapısını bu yüzden hiç kapatmadı. Canının parçası, oğlu bir gün belki o kapıdan girer diye.


Demokrasi gösterisinin yaşandığı günlerde Berfo Ana’ ya “Oğlunu bulacağım” sözü verildi. “Oğlumu bulmadan, beni gömmeyin” diyordu. Oğlunun kemiklerine kavuşamadan yaşama gözlerini kapattı Berfo Ana. Çocuklarını, mezarlarını bulmak için yıllardır mücadele eden, bekleyen bu “umudu” inatla yaşatmaya çalışırken yaşama gözlerini kapayan tüm Cumartesi Anneleri gibi.

Berfo Ana, Cumartesi Anneleri mücadelesinin sembolü, vazgeçmemenin direnciydi.

Hasan Ocak 95 yılının 21 Mart akşamı evine giderken gözaltına alındı. 5 gün sonra bedeni Beykoz’da ormanlık alanda bulundu. İşkence görerek öldürülmüştü. Ailesi ancak 15 Mayıs günü bir kimsesizler mezarlığında ona ulaşabildi.

Başlatılan eylemler yüzlerce anneye umut oldu.

Bir anne için çocuğunun mezarını, kemiklerini bulma olasılığının bile bir umuda dönüştüğü toprakların ülkesinde ellerde dövizlerle, sessiz çığlıkların çocuklarını bulma umuduna dönüştü.

Davut Altunkaynak 12 yaşındaydı. Nedim Akyön 14 yaşındaydı. Münir Sarıtaş, Seyhan Doğan 13 yaşındaydı. Kimi çocukların kaybedilişi AİHM tarafından tescillendi. Kimilerinin cansız bedenleri tarlalarda bulundu.

Hepsi çocuktu.

Dün faşizmin gövde gösterisini yaptığı gün olarak kayıtlara geçti.

Dün Cumartesi Anneleri’nin yargılandığı davanın 5’inci duruşması öncesi o acılara yine müdahale edildi. 16 kişi gözaltına alındı.

Dün bir kentin yargılandığı İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu davasında “olağanüstü hal” ilan edildi. Gerekçe, ahlak adı altında insana, yaşama ait ne varsa yok edildiği bir ülkede dava için toplanacak grubun “genel ahlakın” korunması amacıyla tehdit oluşturmasıydı.

Dün 2 Temmuz Sivas Katliamı’nın,29 yıldır içimizde hiç sönmeyen yangının, firari sanıklarının yargılandığı davanın 29’uncu duruşmasıydı. Ertelendi.

Dün yaşamı boyunca demokrasi, barış mücadelesi veren Musa Anter’in davasının görüleceği gündü. Hukukun, adaletin kürsüsü olması gereken bir mahkemenin “insanlığa karşı işlenen suçlarda zamanaşımı uğramanın olmayacağına” karar vermesinin beklendiği bir gündü.

Dün İran’da örtünme kurallarını ihlal ettiği için katledilen Mahsa Amini için İran Başkonsolosluğu önünde “Mahsa Amini isyanımızdır” diyerek yüzlerce kadının isyan ettiği gündü. Laiklik kaybedilince ilk kaybedenin kadınlar olduğunu yıllardır bu topraklarda yaşayan kadınlar, gericiliğe isyanını haykırdı.
Bunca acıya, bu denli bedele nasıl direnir bir halk?

Bu sorunun en sahici, en gerçek cevaplarından biridir dün Cumartesi Anneleri’nin acılarının yargılandığı davada gözaltına alınan Beyoğlu’nun ve bu memleketin en güzel abilerinden SOL Parti PM üyesi Alper Taş’ın cümlesi:

“Biz bu memleketi, bu halkı çok içten, çok gönülden, çıkarsız sevdik.”