Bu Pazar sabahı günlük rutin işlerimi ancak öğleye doğru bitirebildim. Doğal olarak Pazara özgü kahvaltı keyfi öğle sonrasına

Bu Pazar sabahı günlük rutin işlerimi ancak öğleye doğru bitirebildim. Doğal olarak Pazara özgü kahvaltı keyfi öğle sonrasına denk geldi. Kahvaltı  sonrası günlük gazeteleri karıştırma olanağım oldu. Birgün Gazetesi’nde Arundhati Roy ile ‘Demokrasi Üzerine Notlar: Çekirgeleri Dinlemek’ kitabı hakkında yapılan söyleşi de  günün okumalarından biriydi
Roy Hindistan’da yerlilerin yerlerinden yurtlarından sürülmesi, köylerin boşaltılması  ve yoğun baskılardan söz ediyordu. Söyleşiye başlık olarak; “Havada Faşizm kokusu Var” konmuştu. Köy boşaltmalar dahil pek çok benzeri olayın yaşandığı Türkiye’de de faşizm değişik versiyonları ile günlük haberlerde, dillerde sık sık yer alıyor. En son CHP’li Onur Öymen’in Hitler bıyıklı posterinin yer aldığı dövizler sokaklarda, gazetelerde boy boy yer aldı. Faşizmin değişik versiyonları derken çeşitli kesimlerce “ örtülü faşizm”, “ islami faşizm”, “mikro faşizm”, “mükemmel faşizm” hatta “demokratik faşizm” gibi çeşitli kavramlarla günlük siyasetin tanımlanmaya çalışıldığına değinmek istedim. Anımsayacağınız üzere geçen hafta bu köşede yakın gelecekte bir  “açık faşizm”e gidişin mümkün olup olamayacağına değinmiştik. Öncelikle faşizm konusunda ülkede bir kafa karışıklığı olduğunu söyleyebiliriz.
Kimilerine göre ülkede bir devlet faşizmi var. Kimilerine göre faşizm yok ancak örtülü bir faşizme gidiş var. Kimilerine göre ‘açık faşizmin Allahı’ hüküm sürmekte. Bazıları için AKP, bazıları için CHP, pek çokları için MHP faşist partiler. CHP’li Kemal Kılıçdaroğlu’na göre Türkiye adım adım örtülü faşizme doğru gitmekte. ( bunu söylerken taşıyandan kastı tabi ki AKP ). Başbakan’ın halkı, Doğan Medya Grubu’nun gazetelerini boykota çağırması üzerine Radikal Gazetesi “ Faşizmin ayak sesleri” diye manşet attığı hafızalardadır. Radikal’e aynı konuda CHP’li Özyürek’de katılırken TKP’de, ”AKP faşizmin bütün özelliklerini taşıyor “diyerek  not düşmüştü. AKP ‘yi faşist olarak niteleyenler arasına; “Türkiye , AKP döneminde tipik bir faşizmin ayak sesleriyle demokrasiyi ortadan kaldırmaya yönelik girişimlerin yaşandığı bir ülke haline gelmiştir.” diyen MHP’li Oktay Vural’da katılmıştı. Kızılbayrak’ta “Bürokrasinin islami faşizm ile son cephe savaşları” başlıklı yazılar çıkarken öte yandan HÖC 1 Mayıs’ta yaşananları “AKP faşizmi” olarak nitelendiriyordu.
Sosyalist Enternasyonel’den ‘faşist parti’ diye atılmak istenen CHP’de bu eleştirilerden payını almakta. Örneğin, Ahmet İnsel “ CHP için faşist-ırkçı dendiğinde “ saçmalama” deyip bir hamlede kestirip atılamıyorsa ortada ciddi bir sorun var demektir” diyerek soru işaretlerine vurgu yapmakta. AKP’ye faşist yada şeriatçı denemeyeceğine vurgu yapan Taraf ve Yeni Şafak’ın kimi yazarlarına göre ise CHP’ye rahatlıkla faşist denebilir. Taraf’ta  Y.Oğur Radikal’i “faşizmin ayak sesleri” manşetinden dolayı eleştirirken Cumhuriyet Mitinglerine atıfta bulunup,”faşizmin ayak seslerinin meydanlarda duyulduğu  zor günlerden..” bahsetmekte. Aynı Gazeteden E.Mahçupyan ise daha net bir ifade ile, CHP’yi faşizmin payandası olan bir parti olarak  tanımlıyor. Yeni Şafak’tan Ali Bayramoğlu ise;” Bu günün CHP’si devlet merkezli faşizanlığın en açık, en önde gelen temsilcisidir” diyerek görüşünü belirtiyor. 2007 Genel seçimleri öncesi, “CHP’nin son dönemde faşist bir parti olduğunu düşünüyorum artık” diyen Şevval Sam’a bu günlerde “faşist CHP”, “Dersim faşizme mezar olacak” diye sloganlarla sokaklara dökülenlerde katılıyor.
Günlük Gazetesi’nde ise Hüseyin Ali; “ Dünyada hala diktatörlükle, despotizmle yönetilen ülkeler var. Ancak şoven ve ırkçı olan faşist ülkeler iki üç tane ya vardır ya yoktur. Bunlardan biride Türkiye’dir” derken daha toptancı bir görüş sunuyor.
Öte yandan MHP’ye yönelik ırkçı, faşist tanımlamalar zaten çoğunluk tarafından netlik kazanmış olduğundan örneklemeye gerek olmadığı kanısındayım.
Bir kaçını alıntıladığımız görüşlere binlercesini katmak bu gün için olası. Görüleceği  üzere faşizmin mevcudiyeti hemen hemen her tür siyasi görüş sahibine göre ülkeye sinmiş durumda.
Hal böyle iken, bu günün mevcut, egemen siyasi tekelleri ( AKP, CHP, MHP, DP..), yakın gelecekte kapitalizmin krizi derinleşir ve bununla birlikte halk muhalefeti de yükselirse tekelci sermayenin faşizmin üzerindeki örtüyü kaldırması halinde seçenek olabilirler mi?
Solcuları, sendikaları, meslek odalarını egemen devleti ve o devletin ideolojik aygıtlarını inşa etmekle ve o ideolojik yanın çimentosu olmakla nitelendiren Cemil Ertem gibilerine göre İslam bu ideolojik-politik cenderenin dışında kalmayı başarmıştır. Ona göre” İslam’ın “ mükemmel faşizmin” kapsama alanı dışında kalması yalnızca Türkiye konjonktürüne bağlı bir olgu değildir.” Böyle düşünen, AKP’yi Ergenokon denilen, “mükemmel faşizme” teslim olmamış, aksine onunla mücadele eden bir konuma koyanların sayısı hiçte az değildir.
Öte yandan Statükoya eklemlenmiş, ırkçı-şoven anlayışa en tepesinde ve azımsanmayacak oranda tabanında yer bulan CHP’yi de demokrasinin güvencesi olarak görenler bir hayli fazladır.
Önümüzdeki on yılın neredeyse her iki yılında bir seçim olması kaçınılmazken ( 2011 milletvekili genel seçimi, 2012 Cumhurbaşkanlığı seçimi, 2014 mahalli idareler seçimi, 2015 genel seçim, 2017 cumhurbaşkanlığı seçimi, 2019 genel ve mahalli idareler seçimi..)  adını saydığımız siyasi tekeller arasında tercih yapmaya zorlanacak olan emekçiler, yoksullar, işsizler, ezilenler için faşizm ne anlama gelmektedir?
Gelecek hafta konuyu irdelemeye devam edelim.