1920’ler İtalya’sında ekonomik bunalım, siyasal kriz, burjuvazinin “devrim” korkusu ve liberal demokrasinin çaresizliği, faşizmin oluşmasına yol açan başlıca faktörlerdi. Mussolini iktidara geldiğinde liberal bir tavır gösterdi, hükümetinde faşist olmayan 10 bakan vardı. İhtiyatlı davranıp diktatörlüğünü hemen ilan etmedi, krallık kurumuna sesini yükseltmedi. Sosyalist güçler, 1943’te “İtalyan Birleşik Proleter Sosyalist Partisi”ni oluşturdu. Politik çekişmeler son buldu, böyle bir kadro etrafında birleşme sağlandı ve faşizmi yıkan bir güç doğdu.

Faşizmin yeşerdiği toprak

BAŞLARKEN…

Dört gün sürecek bu yazı dizisinde İtalya, Almanya ve İspanya’daki faşist örnekler ile günümüzdeki otoriter, baskıcı, faşizan iktidarları anlatmaya çalışacağız. Faşizm sözcüğü, İtalyanca “fascio” (demet) kavramından geliyor. Yani İtalyancada, aynı yöndeki iradelerin demet halinde toplanması anlamını taşıyor. Sosyolojik anlamda ise, kapitalizmin liberal demokrasi vasıtasıyla sürdürülemez bir noktada sermaye sınıfının çıkarları açısından diktatörlükle sürdürülmesi anlamına gelir. İlk faşist uygulama, Mussolini İtalya’sında oldu. Ardından Hitler Almanya’sında faşizmin yükselişini görüyoruz. Franko İspanya’sında da iç savaş sonucu yerleşti. Her üç ülkede faşizmin oluşma koşullarını, sol parti ve dinamiklerin bu süreçteki tavırlarını, hatalarını, alınması gereken dersleri sunmaya çalışacağız. Günümüzde de Macaristan, Polonya, Brezilya gibi ülkelerdeki baskıcı ve totaliter iktidarları, ABD’de Trump dönemindeki neofaşist kalkışmayı ve nihayetinde ülkemizde Cumhuriyet değerleriyle hesaplaşan dinci faşizan süreci aktarmayı amaçlıyoruz…


Atilla ÖZSEVER

Birinci Dünya Savaşı sonrasında İtalya’daki ekonomik düzen, büyük bir krizle karşı karşıyaydı. Ülkede enflasyon hızla artmış, İtalyan lireti büyük kayba uğramıştı. Fiyatlar, 1914’te 100 olarak baz alındığında 1918’de 248’e, 1919’da ise 300’e yükselmişti. Ücretler de, 1913’teki düzeyinde donmuş bulunmaktaydı.

İşçi sınıfı bu koşullarda harekete geçti. Geniş bir grev dalgası başladı, Sosyalist Parti’nin üye sayısı 50 binden 200 bine yükseldi, işçiler sendikalara akın ettiler. 1920’nin Ağustos ayında tüm ülkede 400 bin metal işçisi greve çıktı, fabrikalar işgal edildi.

Ülkede “devrimci bir süreç” yaşanıyordu. Bu nedenle İtalya’nın 1919 ve 1920 yılları “iki kızıl yıl” olarak anılır. Ancak Sosyalist Parti, bu devrimci sürece önderlik edemedi, işçilerin ücretlerinde ve çalışma koşullarında birkaç küçük iyileştirme yapıldı fakat sonuç itibariyle işçi hareketi bir yenilgiye uğramış oldu.

FAŞİZMİN DOĞUŞU

Fabrika işgallerinin devrimci bir iktidar mücadelesine dönüştürülememesi üzerine sermaye sınıfı harekete geçti ve bu durum yeni doğmakta olan faşist hareketin şansını artırdı. 1919 yılında Benito Mussolini ve taraftarları “Fasci İtaliani di Combattimento” (İtalyan Savaş Birlikleri) adı altında bir örgüt kurdular. Bu faşist örgüt, daha sonra Kara Gömlekliler adını alacaktı.

Bu bunalımlı süreç sadece ekonomide değil, siyasal alanda da sürmekteydi. Liberal partilerin ekonomik ve siyasal sorunlara çözüm bulamayışı karşısında İtalyan faşist hareketinin lideri Mussolini, Mayıs 1921’de yapılan seçimlerde Milliyetçi Cephe’nin 35 faşist milletvekilinden biri olarak meclise girdi. Kasım 1921’de de faşist hareket partileşme kararı aldı.

İtalyan burjuvazisi, işçi hareketini ve grevleri bastırmak amacıyla Mussolini ve faşist harekete parasal destek sağlıyordu. Faşistler, “kızıl tehlike”yi bahane ederek solculara, sendika önderlerine, sosyalist milletvekillerine saldırıyor, gazete binalarını tahrip ediyordu. İtalya’da faşist zorbalık, yaygınlaşıyordu.

fasizmin-yeserdigi-toprak-878732-1.
Mussolini, Hitler, hava generali Goering (haritayı gösteren), Rudolf Hess (gamalı Haçlı).
Goering'in arkasında solda propaganda bakanı Goebbels, arkasında sağda SS kurucusu Himmler.

SOLUN BÖLÜNMESİ

1921 yılında Livorno’da yapılan kongrede Antonio Gramsci ve arkadaşları Sosyalist Parti’den ayrılarak İtalyan Komünist Partisi’ni (İKP) kurdular. Sosyalistler arasındaki bu ayrılık, antifaşist cepheyi zayıflattı.

İKP’nin liderlerinden Bordiga, sosyalistlere karşı daha sert bir tavır takınılmasını savunurken Gramsci faşist hareketten ayrılan kesimlerle ilişki kurulması görüşündeydi. Komünist Parti’deki bu iki fraksiyon arasında ciddi bir mücadele vardı ve komünistlerin işçi sınıfı içindeki etkinliği de giderek azalıyordu.

Halkçı Parti’nin Faşist Parti ile yakınlaşma çabaları, Komünist Parti’nin de sosyal demokratları (Sosyalist Parti) burjuvazinin “sol kanadı” olarak tanımlaması, faşizme karşı bir birlikteliği önlüyordu. Gerek Sosyalist Parti, gerekse Komünist Parti, faşist tehlikeyi yeterince önemsemiyordu.

Komünist Parti, yalnızca sendikal temel üzerinden bir “Birleşik İşçi Cephesi” kurulmasını amaçlıyordu. “Birleşik Cephe” anlayışının sadece ekonomik alanda sendikalarla ilişkiler bağlamında ele alınması, faşist tehlikeye karşı siyasal alandaki mücadeleyi sınırlıyordu. Zaten komünist eğilimli sendikaların anarşist ve sosyalist sendikalara yaptığı çağrı da, tam bir karşılık bulmadı.

1922’de kurulan ve Komünist Parti’nin katılmadığı İşçi Cephesi, daha çok anarko-sendikalist ve liberal eğilimli sendikalardan oluştu. Birliğin tam anlamıyla siyasal bir hedefi yoktu.

Sosyalist güçlerin bölünmesi, işçi sendikalarının da üye kaybetmesine neden oldu. 1920 yılında iki milyon civarında olan işçi konfederasyonlarının üye sayısı, 1921’de bir milyon 200 bine, 1922’de 400 bine kadar indi. Kuşkusuz faşist saldırıların da, üye kaybında etkisi vardı.

Sanayiciler ve büyük toprak sahipleri, 1922 yılında Halga’da faşizmi iktidara getirmek konusunda anlaştılar. Faşizm, ordu ve polis şeflerini elde etmişti. Faşist hareket, ordudaki küçük rütbeli subayların da sempatisini topluyordu.

fasizmin-yeserdigi-toprak-878733-1.
Mussolini'nin propaganda afişi

ROMA YÜRÜYÜŞÜ

Mussolini, hükümet darbesini yürürlüğe koymak amacıyla “Roma Üzerine Yürüyüş” kararı aldı. Başbakan Facta, faşist hükümet darbesine karşı 27 Ekim’de sıkıyönetim ilan etti. Fakat kral sıkıyönetim kararını imzalamayı reddetti ve Mussolini’yi iktidarı almak için Roma’ya çağırdı. Mussolini, 29 Ekim günü konforlu bir yataklı vagonla Roma’ya geldi ve kendisine hükümeti kurma görevi verildi.

Aslında bu işler bittikten sonra “Roma Yürüyüşü” adlı gösteri başladı. 50 bin kara gömlekli, özel trenlerle başkente taşındı, burada geçit töreni düzenlendi. Sonuç itibarıyla bu yürüyüş, kralın sıkıyönetim kararını imzalamaktan kaçınmasıyla gerçekleşiyordu.

Roma’ya varan faşist sayısı beş binin üzerinde değildi. Bu faşist grup, rahatlıkla dağıtılabilirdi. Çünkü Roma’da 25 bin kişilik bir hükümet gücü vardı.

Mussolini de, bu yürüyüşün başarıya ulaşacağından emin değildi, yürüyüşe bizzat katılmayıp Milano’da bir otel odasında gelişmeleri takip etti. Başarısızlık halinde İsviçre’ye geçecekti. Ancak kralın kendisini hükümeti kurmakla görevlendirmesi üzerine Roma’ya gitti.

Mussolini iktidara geldiğinde önce liberal bir tavır gösterdi, hükümetinde faşist olmayan 10 bakan vardı. İhtiyatlı davranıp diktatörlüğünü hemen ilan etmedi, krallık kurumuna, senato ve meclise sesini fazla yükseltmedi.

Başbakan olarak hükümet programında “demokratik” öğelere yer verdi, böylece liberallerin desteğini alıp parlamentoda güvenoyu almasını sağladı. Çünkü faşist parti tek başına mecliste çoğunluğa sahip değildi.

Faşist lider, 1923 Temmuz’unda seçimlerdeki oyunun çok üstünde milletvekili kazanmasını sağlayan bir yasayı meclisten geçirdi. Liberaller, bu yasayı kabul ettikleri gibi 1924’te yapılan seçimlerde faşist parti ile ortak liste hazırlayıp seçimlere girdiler.

Faşist lider, bir yandan yasal mevzuata uygun davrandığını göstermekle birlikte diğer yandan mahalli faşist şeflerin sosyalist, liberal ya da Katolik (halkçı) belediyeleri ele geçirmelerine, birer zorba gibi davranmalarına göz yumuyordu.

Faşist gruplar, işçi sınıfı eylemlerine kanlı saldırılar düzenliyor, yasal solcu gazetelerin merkezleri basılıyor, basımevleri yağmalanıyor, kooperatifler ateşe veriliyordu. Mussolini iktidarının birinci yılında 166 antifaşist militan öldürülmüştü. 1924 seçimlerine bu kaotik, baskı ortamında girildi.

SOLCU VEKİLİN ÖLDÜRÜLMESİ

Faşistler, seçimlerde yine de tam bir başarı elde edemediler, sınırlı bir kazanım söz konusuydu. Sosyalist milletvekili Matteotti, mecliste yaptığı bir konuşmada seçimlere hile karıştırıldığını belirterek seçim sonuçlarının tümüyle iptalini istedi.

10 Haziran 1924’te Matteotti, Roma’nın göbeğinde kaçırılıp öldürüldü. Bu cinayet, bütün İtalya’da büyük bir nefret dalgasının kabarmasına yol açtı. Faşistlerin yüzü net bir biçimde ortaya çıkıyordu.

Ancak İtalyan sosyalistleri hâlâ yasalara ve Anayasa’ya bağlı kalmakta kararlıydılar. Muhalefet, Matteotti olayına karşı mecliste sadece oturumlara katılmayarak bir boykot tavrı gösterdi.

Mussolini bile bu durumla alay ederek, “Rakiplerimiz ne yapıyorlar? Genel grev ya da mahalli grevler mi düzenliyorlar? Ordu içinde isyan mı çıkartmaya çalışıyorlar? Hiçbiri değil; basın kampanyalarıyla yetiniyorlar!” diyordu.

Mussolini, 1925 yılından itibaren olağanüstü hal yasaları çıkartarak muhaliflerini ezmeye, demokratik partileri, sendikaları kapatmaya, tüm özgürlükleri ortadan kaldırmaya, yasa gücündeki kararnamelerle diktatörlük ortamını pekiştirmeye çalışıyordu.

5 Kasım 1926’da bütün muhalefet gazeteleri ve tüm siyasal partiler kapatıldı, faşizmi benimsemeyen bütün siyasal örgütler dağıtıldı. 1927 yılında da sendikalar, faşist hükümetle “teknik anlamda işbirliği” yaptı ve sonra faşist sendika dışında hepsi tasfiye edildi.

FAŞİZME KARŞI DİRENİŞ

Büyük iş çevreleri, Faşist Parti’yi finanse etmeyi sürdürüyordu, işçi grupları da faşistlerle savaşarak sokakların kontrolünü ele geçiremediği için Mussolini güçlü konumunu korudu ve işçi örgütlerine karşı bir yok etme harekâtına girişti.

Muhalefet, 1930’lardan sonra birleşme için çaba gösterdi. 1935’te komünist, sosyalist, sosyal demokrat ve ulusal burjuvalardan oluşan bir “antifaşist halk cephesi” girişimi oldu. Faşizmin baskısının artması üzerine de, 1936’dan sonra silahlı mücadele yolu benimsendi.

Bu arada İtalya, Nazi Almanya’sı ile birlikte İkinci Dünya Savaşı’na girmişti. 1943’te İtalya’da geniş bir grev hareketi görüldü. Bu siyasal grev, Mussolini iktidarını sarstı. 1944’te de büyük grevler oldu. Faşist iktidara ve Alman işgaline karşı direnen grupların başında komünistler geliyordu ve bütün savaş boyunca parti biçimini yitirmeyen tek örgüt Komünist Parti’ydi.

Savaş yıllarında dağılmış bulunan sosyalist güçler, Aralık 1943’te “İtalyan Birleşik Proleter Sosyalist Partisi”ni oluşturdu. Faşizmi iş başına getiren ve yaşatan politik çekişmeler son buldu, böyle bir kadro etrafında birleşme sağlandı ve faşizmi yıkan bir güç doğdu. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra da 10 Aralık 1945’te bütün antifaşist partilerin katıldığı bir hükümet kuruldu.

YARIN: 1929 BUNALIMINDAN NAZİZME