Hitler’in 1 Eylül 1939 yılında işgal ettiği Varşova, 1945’e geldiğinde tamamen yıkıldı. Savaşın sona ermesiyle kent baştan kuruldu. Araştırmacı Piatek, “Polonya’da faşizmin yarattığı yıkım, çektirdiği acılar, asla unutulmayacak” diyor

Faşizmin yıktığını halk yeniden kurdu

Özde Çelikbilek

Hitler, 1 Eylül 1939 günü Varşova’yı işgal ettiğinde, II. Dünya Savaşı’nı fiili olarak başlattı. Savaşın sonuna gelindiğinde ise Chopin’in kalbinin gömülü olduğu Varşova, dümdüz edilmiş ve geride yüzbinlerce ölüsüyle sessiz bir kent olarak kaldı.

Peki Varşova yeniden nasıl kuruldu? Savaşta her şeyini kaybetmiş bir ülkenin başkent inşası neden bu kadar önemliydi? Faşizm Avrupa’da gerçekten tarihe gömüldü mü?

Radom Teknoloji ve Beşeri Bilimler Ünversitesi Doç. Dr. Anna Spolna, İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Artur Steplewski ve Dr. Osman Fırat Baş ile birlikte Polonyalı mimarlık eleştirmeni Grzegorz Piatek ile konuştuk.


Acı unutulmamalı

Grzegorz Piatek:
1944 ayaklanmasının kahramanı olan Varşova, Almanlara karşı duran cesur bir şehir olarak görülüyor. Şehir işgalden arındırılıp, özgürleştiği an, buradan taşınan tüm Polonyalılar adeta Varşova’ya akmaya başladılar. Şehrin yeniden ayağa kalkması için bir şeyler yapılması gerektiğine inanan Polonyalılar, yeniden yapılanmanın ilk döneminde birçok şeylerini feda ettiler. Eşyalarının çoğunu savaş sırasında kaybeden Varşovalıların çoğu korkunç koşullarda yaşadı: Elektrik veya tatlı suya erişimi olmayan yıkık binalarda kaldılar. Şantiyelerde, yeniden açılan okullarda, dükkanlarda kaldılar. Uzmanlar da bu düzenlemede çok çabaladılar.

fasizmin-yiktigini-halk-yeniden-kurdu-775485-1.

Umarım, Polonya ve Avrupa’da faşizmin yarattığı yıkım, çektirdiği acılar, asla unutulmayacak ve gelecek nesillere ders olacaktır. Bugün, Avrupa’da faşizm kelimenin tam anlamıyla “marjinaldir” ancak, ne yazık ki ön yargı ve nefret hala canlılığını korumaktadır. Göçmen karşıtı kartın sağcı partiler tarafından ne kadar başarılı oynandığına veya Polonya’daki son LGBT karşıtı, homofobik söylemlerine bakarsanız, İkinci Dünya Savaşı dersinin unutulmuş olduğunu görebilirsiniz.

Faşizmi reddediyorum

Anna Spolna: Ulusun ırksal saflığı kültü, anti-Semitizm, insanlara zulüm eden sistemler, Heteronormatif olmayan davranışların dışlanması faşist düşünceleri besliyor. Korkarım ki bugünün Avrupa’sında, Polonya’da bu tür süreçlere şahit oluyoruz.

fasizmin-yiktigini-halk-yeniden-kurdu-775486-1.

Faşizmin yükselen sesini kabul edemiyorum. Bu söylemleri dinle kaplayarak, insanları ikna etmeye çalışıyorlar. İçinde bulunduğum toplumun tarihsel hafıza kaybından bunalmış ve korkmuş durumdayım. Yaşadığım tüm bu hayal kırıklıklarına rağmen, kişisel deneyime inanmak istiyorum farklı görüşlere, cinsel tercihlere, dinlere veya ırklara sahip insanlarla tanışmak, gözleri ve yüreği açacağını düşünüyorum.”

Halk için onur mücadelesi

Osman Fırat Baş: Ruslar karşısında yenileceğini bilen Hitler, hırsını Polonyalı ayaklanmacılardan ve tüm kentten çıkarır. Varşova, Polonya’nın başka bazı büyük ve Almanlar için “duygusal” anlamı olan (örneğin Wroclaw) kentleri gibi taş taş üstünde kalmamacasına yerle bir edilir. Şans eseri kurtarılabilmiş bina planları ve fotoğraflar sayesinde, kentin eski bölümü, tümüyle yeniden inşa edilmiştir. Bu inşaat için halkın maddi desteğinin yanı sıra Polonya “diasporası”nın topladığı paralardan da yararlanılmıştır ki bu alınmasının/verilmesinin doğru olup olmadığı hem Parti içinde hem de aslında rejim karşıtı oldukları için Polonya dışında yaşayan gruplar arasında epeyce tartışılmıştır.

fasizmin-yiktigini-halk-yeniden-kurdu-775487-1.

Parti’nin, Polonya’nın “milli sembolleri”ni yeniden ayağa kaldırmak yönündeki tutumu, sıradan Polonyalılar nezdinde ta en başta yitirdikleri itibarını yeniden kazanmaya yönelik bir hamle olarak düşünülebilir. Kentin geri kalan alanları komünist mimariyle yeniden ayağa kaldırılır. Varşova’nın yeniden başkent olarak seçilmesine gelince, bence bu öncelikle konumundan kaynaklanan bir sonuçtur. Polonya’nın daha önce çeşitli başkentleri olmuştur; örneğin bir önceki başkenti, bizler için İstanbul’un muadili olabilecek, Krakow’dur. Başkent seçiminde belirleyici unsurun, ülkenin tüm alanı göz önüne alınarak bütün bölgelerine eşit uzaklıkta, merkez bir nokta seçme kaygısı olduğunu düşünüyorum. Öte yandan bu, otomatikman, Polonya’nın Batı’dan ve Doğu’dan saldırabilecek geleneksel düşmanlarını da başkente ulaşmak için daha fazla yol almak zorunda bırakacak bir noktadır. Öte yandan, Varşova’nın yeniden inşasının, komünist propaganda uğrunda kullanılmış olsa bile, Polonya halkı için bir onur sorunu olduğunu yinelemek gerekir: Siz yıktınız, ama biz yeniden kurmasını biliriz. Faşizmin yıktığını halk yeniden ayağa kaldırmıştır.

Her yerden tuğla geldi

Artur Stepleweski: Bugün, Varşova’nın başkent olduğu ve savaştan sonra yeniden ayağa kaldırılması nedenleri arasında Varşova’nın sadece daha önce ana şehir olduğu için değil, aynı zamanda yeni devletin bir sembol-merkezi olarak önem kazandı. Aslında, Polonya Halk Cumhuriyeti’nin sınırları (doğu eyaletlerinin kaybedilmesi ve batıda yeni toprakların fethinden sonra) neredeyse ülkenin merkezinde bulundu. Kelimenin tam anlamıyla ülkenin her yerinden gelen insanlar, makineler, inşaat malzemeleri ile birlikte şehri yeniden inşa ettiler. Varşovalıların kaldıkları kiralık eski evler, turistlerin hayranlıkla geçtiği dar sokaklar arasında ziyaret edebileceği popüler yerler.. Aslında hepsi başka şehir ve kasabadan getirilen tuğla ve kaldırım taşlarından yapılmıştır.

fasizmin-yiktigini-halk-yeniden-kurdu-775488-1.

Bilindiği gibi faşizm, başta ekonomik nedenler olmak üzere tüm başarısızlıkların yaratılması, adlandırılması ve suçlanması daha kolay bir yabancı korkusunun sonucudur. Buna milliyetçi bir unsur eklersek, farklılıklardan korkan izole bir toplum elde etmiş oluruz. Bu belki de Avrupa Birliği’nin başarısızlığı veya topluluk vatandaşlarını bir araya getiremeyen en büyük yenilgisidir. Onlarca yıllık korkular ortadan kalkmadı ve güncel olan ekonomik krizler, önyargıların ve kutuplaşmayı artırdı.

***

Emek örgütleri: Barışa ihtiyacımız var

1 Eylül Dünya Barış Günü dolayısıyla açıklama yapan emek ve meslek örgütleri de birlikte mücadelenin barış getireceğini vurguladı:

♦ DİSK: Barışı kazanmak için mücadeleye ve özellikle de işçi sınıfının uluslararası dayanışmasını yükseltmeye her zamankinden daha büyük ihtiyaç duyulmaktadır.

♦ KESK: Gerek savaşların/çatışmaların gerekse de pandeminin bedelini, savaşları çıkaranlar, pandemiye yol açan politikaları uygulayanlar değil yoksullar, ezilenler, emekçiler, kadınlar, çocuklar ödüyor. Hepimizin barışın iyileştirici gücüne ihtiyacı var!

♦ TMMOB: Komşularıyla barış ve dostluk içinde yaşayan bir ülke istiyoruz. Sınırları içinde yaşayan farklı inançların, kültürlerin, kimliklerin barış içinde kardeşçe yaşayabildiği bir ülke istiyoruz.

♦ TTB: Barış her şeyden önce bir yaşam hakkıdır. Ülkede, bölgede ve dünyada barışa ihtiyacımız var. Korkuya karşı barışın umuduna ihtiyacımız var.

***


Neden 1 Eylül’de kutlanıyor?

Sovyetler Birliği (SSCB) ve Varşova Paktı üyesi ülkeler, barış içinde bir dünya mücadelesi görevini hatırlatmak amacıyla Almanya’nın 1939 yılında Polonya’yı işgal ederek, İkinci Dünya Savaşı’nı başlattığı tarih olan 1 Eylül’ü ‘Dünya Barış Günü’ olarak ilan etti. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu da 1981’deki 57. birleşiminde, ‘Genel Kurul’un açılış günü olan her eylülün üçüncü salı gününü’nü ‘Uluslararası Barış Günü’ olarak kabul etti. 7 Eylül 2001 tarihli kararı ile 21 Eylül’ü Barış Günü olarak ilan edildi.

***

Savaş hâlâ sürüyor

Milyonlarca kişinin öldüğü 2. Dünya Savaşı’ndan ders çıkaran olmadı. Dünyanın pek çok ülkesinde hâlâ savaş yaşanıyor. Onlardan bazıları şöyle:

♦ Keşmir: Hindistan, Pakistan ve Keşmirli yerel grupların arasında süren savaş, 1947 yılından itibaren sürüyor.

♦ İsrail-Filistin: 1948 yılında İsrail’in Filistin’i işgali ile başlayan süreç, bugün İsrail’in Filistin yerleşim bölgelerine düzenlediği saldırılar ile devam ediyor.

♦ Suriye: 2011 yılında başlayan Suriye İç Savaşı günümüzde, yabancı ülkelerin dahil olduğu bir paylaşım savaşına dönüştü. Bölgede yerel unsurların yanı sıra, çok sayıda

♦ Afganistan: 2001 yılında, ABD’nin işgali ile başlayan savaş günümüzde de devam ediyor.

♦ Yemen İç Savaşı: 2015 yılında başlayan Yemen iç savaşı, ülkedeki farklı grupların arasındaki çatışmalarla sürüyor.

♦ Libya Savaşı: 2011 yılında, Muammer Kaddafi’nin devrilmesinin ardından ülkede başlayan iç savaş, uluslararası unsurların da dahil olduğu çatışmalarla her geçen gün büyüyor.