Sinemamızın ‘Çirkin Kral’ı Yılmaz Güney’in eşi Fatoş Güney, ‘Camları Kırın Kuşlar Kurtulsun’ isimli kitabında Güney’le olan aşklarını kaleme aldı. Fatoş Güney, “Yılmaz Güney bugün yaşasa yine içerde olacaktı, filmleri zaten hâlâ hapishanede. Kuşlar kafesten kurtulmadı” diyor.

Fatoş Güney: Kuşlar kafesten kurtulmadı

Işıl ÇALIŞKAN

Yönetmen, oyuncu ve senarist Yılmaz Güney'in eşi Fatoş Güney, aralarındaki "nice zorluklara göğüs gererek serpilen, cezaevi, sürgün, ayrılık gibi çetin süreçlerle daha da güçlenip büyüyen destansı sevgiyi" kâğıda döktü. İthaki Yayınları’ndan çıkan Camları Kırın Kuşlar Kurtulsun, Moda'da doğup büyümüş ve kendi kozasından çıkmamış bir genç kadının hayatının altüst oluş hikâyesiyle başlıyor. Bu bireysel değişim ülkenin siyasi tarihi ve politik sarsıntılarla, Yılmaz Güney'in kendi yolunu bulma serüveniyle harmanlanarak eşsiz bir anlatı oluşturuyor.

Fatoş Güney’in gözünden bir Yılmaz Güney panaromasına tanıklık etmeye davet eden kitap, filtresiz anlatımıyla okuyucuyla buluşuyor.

Yeni kitabı vesilesiyle Fatoş Güney ile konuştuk.


► Kitaba “Camları kırın, kuşlar kurtulsun” demenizin ardında nasıl bir anlam yatıyor?
Camları Kırın Kuşlar Kurtulsun, Yılmaz Güney’in Fransa’da çektiği son filmi olan Duvar’a ilk etapta vermeyi düşündüğü isimdi. Bundan sonra vazgeçtiyse de bu isim beni çok etkilemişti. Yaşadıklarımız, başımdan geçenler ülkemizim gerçekleriyle, dönemin siyasi olaylarıyla iç içe geçmişti. Büyük bir fanusun içerisine hapsolmuş gibi hissediyordum. Etrafımız, hayatımız hapishanelerin tel örgü ve demir parmaklıklarıyla çevrilmişti. İki cuntayı etimizde, kemiğimizde duyarak yaşamıştık. 12 Mart 1972’de Yılmaz tutuklanmış, 12 Eylül 1980 ‘de de düşüncelerinden dolayı 100 sene ceza ile yargılanmıştı. Ayrıca bütün ülke büyük baskı altındaydı; özgürlükler kısıtlanmıştı, insanlar cezaevlerine dolduruluyordu. Yani tüm ülke sanki bir hapishaneydi. Bu duygularla bugün yaşananlara da bir gönderme yapmak istedim ve bu isimde karar kıldım.

► Geçmişi yazıya dökerken zihninizde canlanan anıların size hissettirdiklerinden bahseder misiniz?
Aynı şeyleri yeniden yaşamak ve bu günlere baktığımızda aynı şeylerin tekrarını görmek içimi acıtıyor.

► “Yazmak ölümden bir şey koparmaktır” diyorsunuz kitabınızda…
Yaşadıklarımızın sonsuzlukta kaybolmaması için yazarak tanıklık etmek istedim.

kuslar-kafesten-kurtulmadi-800406-1.

ETKİLENMEMEK ELDE DEĞİLDİ

► Sizdeki Yılmaz Güney’in “çirkin” ve “serseri” imajı nasıl aşka dönüştü?

Onu tanımadan önceki bir düşünceydi bu, bir önyargıydı. Bu yüzden bana “Beni sana kimseler anlatmasın, ben anlatacağım” demişti. Zaten kendisini görür görmez fikrim değişti. O kadar kibar, o kadar sevecen, o kadar açık sözlüydü ki, etkilenmemek elde değildi.

► Kitapta Yılmaz Güney’in zorlu yaşamından dolayı onunla evlenmekten duyduğunuz tedirginliği anlatmışsınız. Pişmanlık duyduğunuz zamanlar oldu mu?
Olaylar o kadar hızlı gelişti ki, anlık öfkelerim olsa da pişmanlık duymadım. Bugün olsa yine aynı şeyleri en baştan yaşayabilir ve göğüsleyebilirim.

► Onunla ilgili iyikileriniz neler?
Yeni bir dünya keşfetmeme, yeni bir bakış açısı kazanmama neden olması. Beni sanal bir dünyadan kurtarıp gerçek bir dünyaya geçişimi sağlaması.

► Örneklendirebilir misiniz?
Yaşadığım ve dünyayı ibaret sandığım Moda semtinin dışına çıkıp Çukurova gerçeğinin içine sokması ve bilincimin alt üst olarak yeni yön kazanması bir örnek. Yani bana yeni bir dünyanın penceresini açması iyi ki dediğim şeylerin başında geliyor. Ayrıca onun gibi sıradışı bir insanı tanıyıp birlikte yaşamış olmak ve onun tarafından sevilmiş olmak da ayrı bir değer.

► Çirkin Kral’ın eşi olmak nasıldı? Buna dair aldığınız tepkilerden hafızanızda yer eden ilginç bir anı var mı?
Benim açımdan ilk başlarda çok güzel ve çok mutluluk vericiydi. Daha sonra değişen şartlar ve olaylarla birlikte eleştiri ve saldırılar başladı. Bütün bunlar yine ülkemizin içine girdiği politik dönemlerle eş zamanlı gelişti. Sosyal ilişkilerimize kadar yansıdı.

BASKILARA KARŞI BIÇAK GİBİ BİLENİYORDUM

► Yılmaz Güney’in gördüğü baskıları nasıl yorumluyordunuz?
Her seferinde sanki bir darbe alıyordum, sarsılıyor ve bir bıçak gibi bileniyordum. Yaşadığımız her baskı bilincimde yeni bir ufuk açıyordu. Bilincim üzerimizde uygulanan baskılarla değişti ve gelişti.

kuslar-kafesten-kurtulmadi-800408-1.

► Sizin 18 yaşınıza girdiğiniz yıllarda Yılmaz Güney cezaevine girmiş. O yıllarda siyaset kafanızda nasıl bir yerdeydi?
Tamamen dışındaydı. Ama bir şeylerin yolunda gitmediğinin farkındaydım. Yılmaz’ın Boynu Bükük Öldüler kitabını okudum ve hayatım değişti. Kitap Çukurova’yı ve insanlarını anlatıyordu. Yılmaz’ın çocukluk ve ilk gençliği de yansıtılmıştı. Mevsimlik pamuk işçileriyle ve onların dünyasıyla karşılaşmak beni çok etkilemiş, içimde o dünyayı keşfetme ihtiyacı uyandırmıştı.

► Yılmaz Güney hiç doğmamış olsaydı sinemamızda ne eksik olurdu?
Yılmaz Güney Türkiye sinemasının bir dönüm noktasıydı. Yeşilçam gibi yılda 300 film üretilen dev bir sektörde, Yeşilçam değerlerini altüst edecek bir sinema dili yarattı. Yılmaz Güney kendi dilini oluşturduktan sonra, çektiği tüm filmlerde İtalyan sinemasında İkinci Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan yeni gerçekçilik akımının paralelinde sosyal içerikli filmler yaratmış tek yönetmendir. Devrimci sinemayı yaratmıştır.

ENGELİN NEDENİ TAMAMEN SİYASİ

► Bugün Yılmaz Güney filmlerinin gösterilmesi hâlâ engelleniyor. Sizin de yıllardır gösterilmesi için gösterdiğiniz çabayı biliyoruz. Bu engellemelerin ardındaki neden ne sizce?

Bu hiçbir hukuki gerekçeye dayanmayan engelin ardındaki neden tamamen siyasi. Türkiye’deki gerçeklerden korkan çevrelerin uyguladığı sansürdür. Tüm dünyada gösterilmiş, ödüller alarak dünyadaki kült filmler arasına girmiş Yol, Sürü, Umut gibi filmlerin televizyonda gösterilmiyor oluşu bir ülke ayıbı. Türkiye sinema tarihine bir ihanettir. Yılmaz Güney’e karşı bir kin gütmedir.

► Yılmaz Güney’le olan aşkınıza dönemin şartlarının etkileri nelerdi? Yaş farkınız, farklı yaşam standartları? Tüm bunlar bugün olsa işler nasıl olurdu?
Dönemin şartlarının ve olaylarının aşkımıza ve beraberliğimize verdiği en büyük zarar, on yılı bulan uzun hapishane yıllarıdır. On altı yıllık beraberliğimizin on yılı ayrı geçti. Aramızdaki yaş farkı önemsenecek bir durum değil, aksine olgun bir adamla birlikteliğin birçok artısı olmuştur benim açımdan. Bugün olsa yine aynı şartlar mevcut. Yılmaz Güney yine içerde olacaktı ve filmleri zaten hâlâ hapishanede. Kuşlar kafesten kurtulmadı.

► Bugün Yılmaz Güney’in gidişinin ardından 36 yıl geçti. Hisleriniz neler?
Yılmaz Güney ‘in aramızdan ayrılışının 36’ncı yılında onun eserlerinde anlattığı her şey yine güncel, bugün hepsi yaşanıyor. Hepsi evrensel. 40 yıl önceki fikirleri ülkeyle ilgili değerlendirmeleri daha henüz bugün tartışılıyor. Türkiye’de insan hakları, Kürt meselesi, kadın sorunu ve çocuklara taciz sorunu gibi birçok sorunu yazmış, göstermiş ve bunlardan ötürü 100 yıl cezaya çarptırılarak ülkeden ayrılmak zorunda bırakıldı.

***

‘ÇİRKİN KRAL’IN ARDINDAN 36 YIL GEÇTİ

kuslar-kafesten-kurtulmadi-800407-1.

Yönetmen, oyuncu ve senarist Yılmaz Güney’in ölümünün ardından 36 yıl oldu. Lütfi Akad’ın yönettiği “Hudutların Kanunu” filmiyle “Çirkin Kral” lakabını alan Güney, 1937’de Adana’nın Yenice köyünde dünyaya geldi. Sanat hayatına onlarca film ve ödül sığdıran sanatçı, 114 filmde oyuncu, 26 filmde yönetmen, 15 filmde yapımcı, 64 filmde ise senarist olarak yer aldı. Hayatının 12 yılını cezaevinde geçiren usta sanatçı, son yıllarını Paris’te geçirdi. 9 Eylül 1984’te, kanser sebebiyle Fransa’da hayata veda etti.