Emperyalizmin yarattığı ve sadece yaratmakla kalmayıp farklı araçlarla nasıl tartışılacağını da belirlediği göç dalgası, yoksulluğun her geçen gün derinleşerek arttığı memlekette temel gündemlerimizden biri haline geldi. Hızlı bir şekilde artarak süren bu tartışmalar ise liberal bir körlük ile ırkçı bir tepkisellik arasına sıkışarak ilerliyor.

Bugün halkın karşı karşıya kaldığı göçmen/sığınmacı sorununun merkezinde emperyalizmin yağma ve işgal politikalarının yattığını hem yaşadığımız yoksullaşma hem de başta cihatçı örgütler eliyle yapılan katliamlarla en acı haliyle yaşadık, yaşıyoruz. Soğuk Savaş döneminde CIA eliyle başlatılan “yeşil kuşak” projesinin ardından geçen on yıllarda çok sayıda ülkede ve bizim ülkemizde örgütlendiğine 80 darbesi sonrası ABD tarafından yapılan “Telaşa gerek yok, bizim çocuklar” cümlesinin aynı politikaların memlekette sürdürücüleri tarafından IŞİD canavarları için kullanıldığına tanıklık ettik.

Kapitalistlerin huzuru ve refahı ucuz hammaddeye ve ucuz emek gücüne bağlı. Ve tarih boyunca olduğu gibi kapitalistler aynı yöntemi izlemeye devam ediyor. Büyük kriz anlarında kitleler halinde kitlesel göç hareketini başlatıyorlar. Göç edilen ülkelerde mülteci/sığınmacı nefretinin yükselmesine neden oluyor. Sağ popülist kamplara bir meşruiyet ve otorite alanı yaratıyor, söylemler radikalleşiyor. Kore’den Afganistan’a Suriye’ye sağın emperyalizme bitmeyen secdesi devam ettiriliyor. Böylece sorunun gerçek sorumluları aktörleri gizleniyor.

***

Bir yandan Avrupa ülkeleri refah hayatını ve kültürel hegemonyasını korumak adına göçmen dışlayıcı politikalarını sürdürerek sağ popülist iktidarlara destek çerçevesini koruyor. Bir yandan da AKP iktidarı Avrupa’nın dinamiklerini maddi kazanca dönüştürmeyi bir fırsat olarak değerlendiriyor, cihadist grupları da ideolojik kardeşi olarak ilan ederek siyasal İslam’ın yaygınlaştırıcı aracı ve Batı’ya karşı bir tehdit aracı olarak kullanıyor.

Ülkemizde “fon” tartışmalarıyla ortaya çıkan gerçeklik üzerinden de liberallerle, ırkçıların, faşizmin ürettiği dil ise aynı yere hizmet ediyor.

Görünmez olmayı başaran emperyalizm, kapitalizm, patronlar oluyor.

Göçmen/sığınmacı meselesinde ve memleketi yeniden kurma tartışmalarında tek çözüm solun, sosyalistlerin, devrimcilerin yıllardır yürüttüğü ve sürdüreceği ilkelerde, mücadelede saklı…

Emperyalizme, patronlara tek söz etmeden söylenen her söz, atılan her adım egemenlerin değirmenine su taşımaktır. Daha fazla göç, daha fazla savaş, daha fazla yoksullaşmadır.

Tüm sömürü ve yağma politikalarına karşı halkın, emekçilerin, kadınların, gençlerin; toplumsal muhalefetin örgütlenmesinin kararlılığını, iradesini ortaya çıkarmak tek çözümdür.

Neoliberalizmin bizimle eş zamanlı doğduğu topraklardan Şili’de “Neoliberalizm Şili’de doğdu, Şili’de ölecek” diyerek sokağın şarkısı örgütlendi. Şili’nin mezar kazıcısı Pinochet darbesinin anayasası referandumla oylandı ve sözün yetkinin kararın halkta, halkın temsilcilerinde olduğu bir kurucu meclisi sokakta kurmanın adımları atıldı.

Memleketi yağmalayan, gençleri geleceksizleştiren, emekçileri işsizleştiren, güvencesizleştiren, yoksullaştıran, faturasını ödeyemediği için karanlıkta sabahlatan, ırkçı, gerici, neoliberal politikalarla kadın emeği sömürüsünü, kadın cinayetlerini memleketin “olağan, kabullenilmiş” gerçeği haline getirmeye çalışanlara karşı çözümün restorasyon programlarında, AKP’nin bir döneminde saklı olduğu değil, en gerçek örneğinin yaşandığı bir tarihte, ilkelerde, mücadele programında saklı olduğunun gerçeği var bizim topraklarımızda…

Sözün, yetkinin, kararın halkta olduğu Fatsa gerçeği var. Yeniden kurulacak bir memleketin izleri devrimcilerin yarattığı fikirlerde var. O fikir egemenler için o kadar büyük bir tehlikeydi ki tarihin en büyük katliamının yaşandığı günlerde “Çorum’a değil, Fatsa’ya bakın” cümlesi kuruldu. O fikir emperyalistler, sermaye için o kadar büyük bir korkuydu ki 12 Eylül darbesi öncesi o tanklarla ilk Fatsa’ya girildi, darbenin ilk adımı Fatsa’da atıldı.

Dün Terzi Fikri’ nin ölüm yıl dönümüydü. Terzi Fikri’mizin, devrimcilerin yeşerttiği o fikir ise yaşamaya devam ediyor. Fatsa fikri yaşıyor. O yüzden Fatsa’dan korktukları gibi Gezi Direnişi’nden de korkmaya devam ediyorlar. Zulümleri güçlerinden değil, korkularından…

***

Fatsa fikri bugün için her dönemden daha günceldir. Bu fikir Bolivya’da, Şili’de, ne Macron ne Le Pen diyen Fransa’da dünyanın her yerinde ve bizim memleketimizde her zamankinden daha geçerlidir. Sahici ve mümkün olandır. Seçime doğru sürdürülen tartışmaların endişeli muhafazakârları kaygılandırmamak, sokağa çıkmak, sokağı örgütlemek yerine sandığı beklemeyi öğütlemek, sol demekten dahi imtina etmek üzerinden kurulmaya çalışıldığı ve tarih boyunca da çok tanıdık olan bu dilin sola dahi sirayet ettiği günlerde “sokağın şarkısı”nı örgütlemenin sorumluğu solda, ilericilerde, devrimcilerde…