Fatsa, şimdi bir daha!

ÖNDER İŞLEYEN
SOL Parti Başkanlar Kurulu Üyesi

“Bir avuç sömürücü adına ülkeyi despotlukla yöneten ve eğer kendileri olmasa halkın kendi kendisini asla yönetemeyeceğini iddia edenlere karşı en zor koşullar altında yaratılarak tarihe düşülen muhteşem bir manifestodur Fatsa.”
Oğuzhan Müftüoğlu

Devrimci Fatsa, kırk yılı aşkın bir zamandır tartışılmaya devam ediliyor. Üzerine pek çok şey söylense de söylenecekler henüz bitmedi, çünkü hayat da mücadele de sürüyor. Gezi’de yükselen halk demokrasisinde Fatsa fikrini keşfederek ya da salgının yarattığı bu zorluk içinde Fatsa’daki örgütlü halk dayanışmasını hatırlayarak yüzümüzü tekrar tekrar Fatsa’nın fikrine dönmeye devam ediyoruz.

Fatsa’da olup biten neydi peki? Bu soruyu bir yerde tartışırken, Fatsa deneyiminin parçası olmamış ama o dönem Ordu’da farklı bir örgütle siyasi mücadele yürüten biri, “Fatsa’da neredeyse tüm köylere kadar örgütlediler, imam hatipler dahil herkes katıldı harekete. Ama cahil halkı örgütledikleri için kalabalık olsalar da yenildiler” demişti. Bugün muhalefet içinde halka güvensizlik olarak gördüğümüz ve sonunda iki farklı siyaset anlayışının bir ifadesi olarak değerlendirilebilecek bu söz, önemli bir noktaya da işaret ediyor. Böyle bir halk örgütlülüğü nasıl, hangi anlayışla yaratılabilmişti?

Bunun daha iyi anlaşılması, bugün derin bir umutsuzluk içinde, halkın değerleriyle sol arasında aşılmaz bir çelişki olduğunu düşünerek sol değerleri bir kenara atmaya meraklı olanların düştükleri kuyudan çıkmasına da yardımcı olabilir.

FATSA, İÇ SAVAŞ POLİTİKALARINA DEVRİMCİ YOL’UN BİR YANITIYDI

Devrimci Fatsa’nın bir ‘yerel örgütlenme’ ya da ‘yerel yönetim’ sınırlarında değerlendirilmesi kuşkusuz eksik olur. O dönemde ülkenin pek çok yerinde Fatsa benzeri halk örgütlenmelerini görmek mümkün. Fatsa ve tüm bu deneyimler, o gün bir iç savaş doğrultusunda şekillenen ülke gerçekliğinden ve ona karşı yürütülen mücadeleden ayrı düşünülemez.

70’lerin ikinci yarısından itibaren ABD’nin Soğuk Savaş stratejilerinin parçası olarak geliştirilen sivil faşist hareketlerin, kontrgerilla örgütlenmelerinin halkı ve muhalefeti ezmeye yönelik saldırıları, ülkeyi bir iç savaş ortamına sürüklemişti. Fatsa, bu faşist işgal ve iç savaş stratejisine karşı Devrimci Yol’un ülke çapında yürüttüğü devrimci direniş mücadelesinin bir sonucuydu. Bu direniş mücadelesi, faşist saldırılara karşı tüm antifaşist halk güçlerinin birleşik mücadelesinin örgütlenmesine dayanan aktif bir mücadele ile birlikte faşist güçlerin etkinliğinin kırıldığı noktalarda, iktidarı halka devretmeye yönelik bir politika olarak özetlenebilir.

Devrimci Yol, halk iktidar organlarının nüvelerinin ülke düzeyinde bugünden yaratılmasına dayanan bir anlayışla, demokrasi sorununu yarına havale etmeyen bir sosyalizm anlayışını fikri ve pratik düzeyde ortaya koyuyordu. Fikri Sönmez’in mahkemede söylediği “Ben ne yaptıysam halk için, halkla beraber yaptım” sözleri de halkın özne olduğu siyaset anlayışının bir ifadesiydi. Terzi Fikri, devrimcilerle ve Fatsa halkıyla birlikte, ülkenin kan gölüne çevrildiği bir ortamda, halkın kendi kendini yönetmesinin mümkün olduğunu gösteren yenilmez bir deneyim yarattı. Bu anlayış, bugünkü tek adam karanlığı karşısında ve burjuvazinin temsili demokrasisinin derin bir kriz içinde sönümlendiği çağımızda halkın öznesi olduğu gerçek bir demokrasiye ışık tutmaya devam edecek.

FATSA’DAN BUGÜNE

Bugün, özellikle salgın sürecinde kapitalist sistemin ve onun siyasal rejimlerinin çöküşüne tanıklık ediyoruz. Bu çöküş beraberinde dünyanın geleceğine ilişkin iyimser ya da kötümser yeni tasarımları da gündeme getiriyor. Bu çöküşün daha iyi bir toplumsal düzene yol açacağı ya da tersine daha berbat bir faşizm altında yaşamaya devam edeceğimiz yönündeki görüşlerin en önemli ortak yanlışı ise toplumsal mücadeleleri es geçmeleridir. Bu senaryolar bir yana, Fatsa ve tüm devrimci mücadele tarihimiz, geleceğin egemenlerin tasarımlarından ibaret olmayacağını ortaya koymaya yetiyor.

Bugün de salgın sonrasındaki hayatın nasıl şekilleneceği, tüm bu tasarımların ve hesapların ötesindeki toplumsal mücadelenin seyrine bağlı şekillenecek. On yıllardır sürdürülen neoliberal hegemonyanın sonuna doğru gelindiği bir aşamada, SOL’un dayanışmacı, paylaşımcı, halktan, gerçek demokrasi ve bağımsızlıktan yana çağrısı yeni bir hayat yıldızı olarak yeniden parlamaya başlıyor. Bu, somut bir güce dönüşebilmesiyle, geçmişin devrimci birikiminden güç alan bir yenilenmeyle gerçekleşebilecek. Belki bugün muhalefet hareketinin en zayıf yanı tabanda, halk içindeki örgütlülüğünün zayıf olmasından ileri geliyor. Umut ışığı arayan milyonlar için bir seçenek olabilmenin başkaca bir yolu yok. Fatsa, işte bugünden daha zor koşullar altında, ülkenin bir ABD müdahalesiyle iç savaşa sürüklendiği ortamda bedel ödemeyi göze alarak, büyük bir emek ve fedakârlıkla yürütülen mücadelenin bir sonucuydu. İmkânsız olarak görüleni mümkün kılan o büyü, devrimcilerin uykusuzluktan kan çanağına dönmüş göz bebeklerinden ve kolektif bir mücadele içinde keşfedilen halkın öz gücünden başka bir yerde değil.

Şimdi bir daha!

Dosyanın diğer yazıları:

Fatsa Fikri Sönmez- Mehmet Gümüş

Fatsa'nın ayak izleri- Yaşar Aydın