Yaşananlardan bir nebze sorumlu olabileceğini aklına getirmeyen Sağlık Bakanlığı, ders almadan aynı politikayı, daha vahim hatalarla tekrarlıyor. Sağlık Bakanlığı faturayı kendi dışında herkese, özelikle de halka kesmiş durumda. Kötü giden her şeyden başkaları sorumlu, iyiler ise kendi eserleri. Toplantıları 300 kişi ile sınırlayan Bakan, kendi partisinin kongrelerine kör, Bilim Kurulu üyeleri ise kongrelerle ilgili ağızlarını bile açmıyor.

Fatura hep yurttaşa kesildi

Ümit KARTOĞLU - Doç. Dr., Halk Sağlığı Uzmanı

1995 yılında İslamabad’da konuşlandırılmış UNICEF Orta Asya Cumhuriyetleri ve Kazakistan Bölge Ofisi’nde sağlık danışmanı olarak görev yapıyordum. 1990 yılında Sovyetler Birliği’nde artmaya başlayan difteri vakaları giderek çocuk yaş grubunun üzerindeki yetişkinlerde görülmeye başlamış, 1994 yılının sonunda Sovyetler Birliği’nin çözülmesiyle ortaya çıkan 15 yeni bağımsız devlette de sorun halini almıştı. Yaptığımız projeksiyonlar, salgının en çok Tacikistan’ı vuracağını, geç kalırsak 9 bin 500’ün üzerinde yetişkin difteri vakası ortaya çıkacağını gösteriyordu.

Tacikistan’da bir otel odası ve Sağlık Bakanlığı’ndaki Salgın Operasyon Merkezi’nde çalışarak geçireceğim birkaç ay içinde istisnasız her sabah saat 07.00’de Sağlık Bakanı, operasyon odasına gelerek, vakaların durumunu bizler ve ekiple birlikte değerlendirip, geliştirdiğimiz stratejide bir değişiklik yapılıp yapılmaması gereğini tartıştı. Filmlerden hatırlarsınız, çeşitli maketlerle savaş alanını masada simüle eden komutanlar, gelişmeleri değerlendirirdi ya, aynı şekilde ama bu kez büyük duvara asılmış devasa Tacikistan haritasına merdivenle tırmanıp her yeni vaka harita üzerinde işaretleniyor, her bir yeni vakayla değişen durum nedeniyle önlemler gözden geçiriliyordu. Bu özverili çalışma ve bakanlığın örnek davranışları sonucu 1995 yılı 4 bin 455 vakada kalacaktı. Bunda kuşkusuz bir de Ekim 1995’te ülke çapında 50 yaş ve altı nüfusu hedef alan aşılama kampanyasında nüfusun yüzde 90’ının çok kısa bir sürede aşılanmasının da payı büyüktü. Bu aşı kampanyası Tacikistan’ın bugüne değin yaptığı en büyük kampanyaydı.

Tacikistan’da her sabah saat 07.00’de Bakan’ın doğrudan katılımıyla başlayan çalışmaların Covid-19 salgınında Türkiye’de Sağlık Bakanlığı’nda yaşanıp yaşanmadığını bilmiyorum. Bildiğimiz, böyle bir salgın operasyon merkezinin 15 Ocak 2020 tarihinde Bakanlık bünyesinde kurulduğu. Her ne kadar bugünün teknolojisi duvara harita asıp merdivenle tırmanıp vakaları işaretlemek yerine bilgisayar programları ile çok kısa sürede bize o anın fotoğrafını veriyorsa da hâlâ bir şeylerin eksik olduğu hissi var içimde. Sonuçta, teknoloji yardımıyla yaptığımız analizi yorumlayacak ve gereken eyleme dönüştürecek olan bizleriz. Yani başarınızı sahip olduğunuz teknoloji değil, onun çıktılarını kullanabilen personel kaliteniz belirleyecektir. Çünkü bu işte teknolojinin etkisi, manava sebze getiren soğuk nakliye aracının beslenmenizdeki etkisinden hiç de farklı değildir.

SAĞ GÖSTERİP SOL VURAN BAKANLIK

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, verileri illere göre açıklayacakları haberini verdiğinde, daha önce verilen ve tutulmayan sözleri göz önüne alarak içimden “görmeden inanmam” demiştim. Sonuçta açıklanan, illere göre 100 bin nüfus bazında görülen bir haftalık vaka sayıları idi. Bakanlık yine sağ gösterip sol vurmuş, merakla rakamları bekleyen bilim insanlarını ve yaşadıkları coğrafyada neler olduğunu merak eden halkı ters köşeye yatırmıştı. Salgının başından beri veri analizi ile uğraşan bilim insanları yine çeşitli matematik işlemler aracılığıyla kesin olmayan ama paylaşılmayan rakamlara oldukça yakın rakamları üretmek zorunda kaldı.

Haftalık açıklanan rakamlarla bir de Türkiye haritası paylaşıldı. Veri görselleştirme biliminden nasibini almamış bu grafik, illerin üzerinde 100 bin nüfusta görülen haftalık vaka sayılarını yazdı. Derken harita renklendi, kırmızı çok yüksek riskli, kavuniçi yüksek riskli, sarı orta riskli ve mavi düşük riskli iller olmak üzere. Ama, hangi değerlerin bu risk gruplarına denk geldiği açıklanmadı. Yine iş veri görselleştirmesiyle uğraşan bilim insanlarına düştü, hesapladılar.

“Yerinde karar normalleşme dönemi” için tarih verildi. Ne olursa olsun, her şeye rağmen 1 Mart’ta normalleşme adımlarının atılacağı müjdesi verildi. Sözü edilen kriterler yine açık açık anlatılmadı. Bu sözlerin verildiği günlerde bir hafta önceye göre vakalar yüzde 50 artmış, test sayısı ciddi oranda azalmış, aşılama hız kaybetmişti. Üstelik, normalleşmeyi kolaylaştırmak amacıyla risk gruplarının sayısal sınır değerleriyle oynanmış ve daha iyi bir harita ortaya çıkarmak amacıyla örneğin ilkin 100 binde 0-10 olduğu anlaşılan düşük risk grubu, normalleşme çabalarıyla 0-20’ye çıkarılmıştı.

Ve sonunda “yerinde normalleşme” dedikleri yerel karar döneminde Cumhurbaşkanı, Türkiye çapındaki genel kararları açıkladı. İzleyen hafta içinde Türkiye haritası daha da kızardı. Toplam 61 ilde vakalar bir hafta öncesine oranla yüzde 4 ila yüzde 151 arasında arttı. Bu 61 ilin 22’si artan vakalarla birlikte bir üst risk düzeyine geçti. Her ne kadar bu artış, henüz alınan kararların sonuçlarını yansıtmıyorsa da zaten sürmekte olan “salgının seyri”ydi. Buna karşın, bu alarm olarak algılanmadı, durumu bir hafta sonra yeniden değerlendireceklerini söyledi yetkililer.

Düşünsenize, yüzme havuzunda çalışan cankurtaran (Sağlık Bakanı) herkesin havuza girmesine izin veriyor (normalleşme), sonra havuzda suyla boğuşan, batmakta olan vatandaşı (her geçen gün vaka sayıları ve dolayısıyla risk durumları artan iller) görüyor, bir hafta sonra yeniden bir değerlendirme yapmaya karar veriyor. Suda çırpınanlara bakıp, arada da tweet atıyor:

“Beklediğimiz Cumartesilerin ilki! Devamı, kıymetini bilmemize bağlı.”

“Kısıtlamaların azalması, kurallara uymanın ödülüdür. Kurallara uyalım.”

“Mutlu Cumartesi! Hata yaparsak, bir hafta on gün sonra üzülürüz.”

Bakıyor herkes sokakta, bu kez hafif mizahi edebiyat yapmaya başlıyor:

“Tüm gün dışarda kalma kısıtlaması yok. Yavaş yavaş evin yolunu tutsak?”

Yani hiçbir zaman Bakanlık kendini sorumlu tutmuyor hiçbir olumsuzluktan. Hep birileri suçlu. Bu klasik “kurban suçlama” politikası. Toplantıları 300 kişi ile sınırlayan Bakan kendi partisinin yaptığı kongrelere kör, her konuda görüş bildiren Bilim Kurulu üyeleri kongrelerle ilgili ağızlarını açmıyor, kolluk kuvvetleri dağ başında hayvan otlatan maskesiz nineye maske dersi veriyor. Vatandaş Covid-19 nedeniyle kaybettiği canları 3-5 kişi ile bile birlikte gömemezken Koca, Muhammed Emin Saraç’ın cenazesindeki kalabalık için kendi öngörüsüzlüğünü şöyle tanımlıyor: “Ben cenazede o tarz mesafenin ortadan kalkabileceği bir görüntünün olabileceğini öngörmedim. Öngörmem gerekiyor muydu? Evet, gerekiyordu. Bu benim kusurum. Vatandaşımızdan bu anlamda özür diliyorum.”

fatura-hep-yurttasa-kesildi-851490-1.

KÖTÜ KARARLAR BÜYÜK TEHLİKE DOĞURUR

Bu noktada sözü Boston Üniversitesi’nden ünlü halk sağlıkçısı Prof. William Bicknell’in emekli olmadan önce verdiği son derste vurguladığı şu sözlerine getirmek istiyorum: “Halk sağlığı, kimin ne zaman ve ne derece sefaletle öleceğine karar verme sanatı ve bilimidir. Ya da kimin daha uzun, daha az sefil ve daha mutlu bir hayat yaşayacağına karar verme sanatı ve bilimi. İkincisiyle başlanırsa, karar vericiler işi yüzlerine gözlerine bulaştırdığında insanları öldürdüklerini unuturlar.”

Bicknell, halk sağlığının genel tıptan çok daha tehlikeli olduğunu da söyler. Doktorlar genelde bireyle ilgilenirken halk sağlıkçıları (dolayısıyla Sağlık Bakanlıkları) kitlelerle ilgilenmek durumundadır. İşte bu yüzden kötü halk sağlığı profesyonelleri (ve dolayısıyla yetkililerin aldığı kötü kararlar), kötü doktorlardan çok daha tehlikelidir. Çünkü yapılan daha az sorumlulukla daha fazla insanın öldürebileceğinden başka bir şey değildir.

***

Sağlık Bakanlığı, yanlış politikalarda ısrarcı oldu

Bir yıldır yaşananlardan bir nebze olsun sorumlu olabileceğini aklına bile getirmeyen Sağlık Bakanlığı, hiçbir ders almadan inatla aynı politikayı, daha vahim hatalar yaparak tekrarlıyor. Bilimsel temele dayanmayan kararlarla salgının yeniden şiddetle arttığı bir süreçte tarih vererek normalleşileceğini duyuran Sağlık Bakanlığı faturayı şimdiden kendi dışında herkese, özelikle de halka kesmiş durumda. Kötü giden her şeyden başkaları sorumlu, iyiler kendi eserleri. Şimdi her geçen gün bir üst risk grubuna geçen iller çoğaldıkça çözümü romantik tweet’lerde buluyor Sağlık Bakanı Koca: “Ağrı Adıyaman’a, Batman Samsun’a, Bingöl Ordu’ya, Bitlis Balıkesir’e, Diyarbakır İstanbul’a, Mardin Trabzon’a, Van İzmir’e, Siirt Rize’ye, Hakkâri Sinop’a, Şanlıurfa Konya’ya, Şırnak Zonguldak’a, Uşak Tokat’a, Iğdır Giresun’a… örnek olsun! Riski tüm illerde düşürelim.”

TAKDİR KİMDEN

Bakan Koca, her yaptığımızın dünyada büyük takdir toplandığını salgın boyunca sürekli dillendirdi (kimlerin bizi takdir ettiğini bilmiyoruz ama). Şimdi biraz daha iyi illeri diğerleri örnek alsın istiyor (gerçi örnek olarak seçtiği iller tartışılır, inanmayan sayfadaki grafikte incelesin bu illeri). Ben de benzer bir tweet yazayım o zaman:“Tayvan (en iyi erken müdahale), Liberya (geçmiş salgılardan en iyi ders çıkaran), Yeni Zelanda (salgın eğrisini düzleyen), Güney Kore (test yapmada en iyisi), Hong Kong (en iyi karantina), Danimarka (en iyi ekonomik koruma), Güney Afrika (en iyi risk iletişimi), Vietnam (belirleyici bir merkezi hükümet), Almanya (şeffaf yönetim) Türkiye’ye… örnek olsun! Riski tüm ülkede düşürelim.”

***

fatura-hep-yurttasa-kesildi-851488-1.

fatura-hep-yurttasa-kesildi-851489-1.