Dün televizyon, çevik kuvvet-özel harekât-zabıta ekiplerinin İstanbul’da 49 ayrı adrese eşzamanlı operasyon haberini, “yabancı uyruklular” gözaltına alındı vurgusuyla verirken, Uğur Şahin’in yine iyi bir gazetecilik ürünü olan “Çöpten kazanılan hayatlar” röportajını okuyordum.

Televizyonun “yabancı uyruklular” vurgusu haberi hazmetmeyi ne kadar kolaylaştırıyorsa, Uğur’un tanıklığı ve konuşturduğu “çekçekçiler”in anlattıkları o kadar büyük bir düğüm oluşturuyordu insanın boğazında.


Yerli ya da yabancı, onlar en alttakiler. Bin bir nedenle kırdan kente, bir başka ülkeye göç etmek zorunda kalmış ve göçtükleri ülkelerin ve kentlerin çöplüklerine tutunarak hayatta kalmaya çalışanlar… Bir başka hayatın hayalini kurarak, o çöp kutusu senin bu çöp kutusu benim gece gündüz kentin sokaklarını arşınlayanlar… Kendi içinde de katmanlaşan ve kendi içinde de sömürü mekanizmaları oluşturan bir yoksullar topluluğu…

Çevik kuvvet, özel kuvvet ve zabıta! Öğrencisinden, kebapçısından, patates ve soğandan terörist yaratan bir siyasal iktidarın, ekmeğini çöpten kazanan geri dönüşüm işçilerinin yol açtığı (!) “çevre ve halk sağlığı sorununa” bulduğu çare de bu!

Carolina Maria de Jesus’un dilimize “Çöplük” diye çevrilen romanını okuduğumda çocuk yaştaydım. Onun çöplükten bulduğu bir ekmeği işlemlerden geçirerek çocukları için yaptığı yemeğin tarifini kullanıp benzerini yapmaya çalışmıştım.

Carolina, Brezilya’da Sao Paola’nın varoşlarında geceleri çöplükleri dolaşıp kâğıt toplayarak yaşam mücadelesi veren, çocuklarını doyurmaya çalışan bir siyah kadındı. 1960’lardan günümüze hemen hemen bütün dillere çevrilen ve milyonlarca baskısı yapılan romanı, bir “Favelada”nın günlüklerinden oluşuyordu.

Favelada, “favela” yani varoş/gecekondu diyebileceğimiz Portekizce sözcükten türetilen bir sıfat. Varoşların sakinlerini tanımlamak için kullanılıyor. Ancak, Brezilyalılar için “favelada” olarak adlandırılmak gecekonduda yaşamanın ötesinde bir anlam taşıyor. Bir tür dışlanmışlığı, üstesinden gelinemez ağır bir dışlanmışlığı ifade ediyor.

Carolina topladığı her kâğıt parçasını okuyor, okuyup yazmasını geliştirdikçe şiirler yazıyor, günlük tutuyordu. Dışlanmışlığı epey sürse de, okuyup yazabiliyor olması ve günlüklerini gören gazeteci Audálio Dantas sayesinde ilk romanı basılınca bir eve sahip olma hayali gerçekleşmişti.

Peki, ya Uğur’un röportajından tanıdığımız Urfa Siverekli Mahmut Aytar?

Dicle Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü’nden 2014 yılında mezun, formasyonu olan, KPSS’den gerekli puanı aldığı halde ataması yapılmayınca sokaklarda kâğıt, cam, plastik, metal gibi atıkları toplamaya başlayan Mahmut?

1960’ların Brezilya’sında bir üniversite diploması olsa asla çöplüklerden hayat çıkarmaya çalışmazdı Carolina. 2020’lerin Türkiye’sinde Mahmut’un üniversite diplomasının çöplükten topladığı kâğıt kadar da değeri kalmamış!

Bizi yaşamın kıyısı olan çöplere kadar sürükleyenlerin bizi buradan uçuruma yuvarlamalarına izin vermeyeceğiz” diyenlerin hikâyesini, okumadıysanız, dönüp okuyun (https://www.birgun.net/haber/copten-kazanilan-hayatlar-361085).

Pisliği ve pis kokuları çağrıştıran çöp ve çöplükler dünya genelinde 15 milyondan fazla insanın evi, işyeri! Dünyanın mutlak yoksulluk içinde yaşayan 736 milyon insanının çoğu çöplüklere tutunmaya çalışıyor. Ve içinde yaşadığımız dünya düzeninde, eğer değiştirmeyi beceremezsek, önümüzdeki on yıllarda yoksulluğu ortadan kaldırma oranları daha da gerileyecek.

Favelada”ların gözünden bakınca, “mümkün” demek de yetmiyor, bir başka dünya mecbur!