Büyük Alman şairleri Hitler’e rağmen var: Goethe, Lenau, Meyer, Nietzche, Rilke, Celan, Krolow, Trakl, Crossa… Ama hepsi öldü. Kelimeler yaşıyor hâlâ

Fazlasıyla yaralı fil, yapışan is, çırpınan tin

Şeref Bilsel

Sen şu suyun dibinde dur. Seni duysun suyun aklından geçenler. Kendi tarihini öğret çıplak ayaklı çocuklarına, güneşin altında bedava. Endülüs’ten Musevilerin peçeli tarihine doğru çalkalanıp dursun vaat edilmiş barbarlık! Kibrin siyah suyu silahların namlusunu dolaşıp yoksul çocukların gözlerine aksın.

Ahlâksız bilim, ahlâklı ilim çarpışsın Sina çöllerinde. Akıl Garp’ta uyusun, duygu Şark’ta kendi şarkısını çalsın. Derinde olan sana dokunup çıksın yeryüzüne. Bir rüyâ çarpsın sana yürürken, inandığın her şeyi temizlesin, yırtsın medeniyet diye bildiğin kumaşı: ‘öldürmeyeceksin!’. Uluorta öldüren, elini değdirmeden öldüren, akla, bilime, kimyaya yaslanıp öldüren gerçekten öldürmüş olmaz mı kendini. Bir vakitler Marx’ın ‘afyon’ dediği o gümrah, cesur vadiye iradesini devredenler, nedir öldürdüğünüz kendinizden başka. İsrail’de, gökyüzünün herkese aynı uzaklıkta olduğunu düşünen bir grup vatandaş bu saldırıya karşı çıkan bir etkinlik örgütledi. Şu sevgili (!) İngilizlerin vaktiyle diliyle, kültürüyle yerleyeksan ettiği her yerin kan tarlasına dönüşmüş olması tesadüf değil galiba. Aklın kurduğu medeniyetle kalbin sığındığı bahçeler çarpışıyor. Çarpışacak.

Bu çığlığın anlamı şudur: sevgili ebeveynlerimiz: Bizi böyle, yerinden yurdundan ettiğimiz insanları yok ederken keyif alacak bir daireye taşıdığınız için size minnettarız! Hâfızasında Fuzûli’den, Mevlâna’dan, Yunus’tan, Pir Sultan’dan, Karac’oğlan’dan iki satır oturmuş bir İsrailli askerin parmağı titremez mi tetikte? 1948’de toprakların tamamına oturan ev sahibi Filistin şimdi niye bir avuç yere sokulsun. Güçlü olanın haklı olduğu yerde ne adalet ne merhamet ne sevgi vardır. Demek ki bu iç dille konuşma şansı ortadan kalktı.

Dök ezberini suya, rüyalarını ve bütün kara bağlaçları sonra. Ben biraz daha çarpışacağım. Kimin hain olduğu ortaya çıkana dek, gerekirse kendime de direneceğim. İskân tamam. Şimdi meskûn mahaldeyiz. Stratejik kalpler ele geçirilmedi henüz, ama uzaklardan ezan sesi geliyor, anlaşılan imam da yaşıyor. Elimizde birer dal parçası zeytinden soğuk meze olur, sıcak çatışma öncesi. Mühimmat sevkiyatı, iş makineleri, tahrip edilen kalpleri onarmak için iş başında geceleri.

Kaçıyor çoluk çocuk ışık altında geceleri. Kalbi olan kaçacak delik arar mı? Büyük Alman şairleri Hitler’e rağmen var:

Goethe, Lenau, Meyer, Nietzche, Rilke, Celan, Krolow, Trakl, Crossa… Ama hepsi öldü. Kelimeler yaşıyor hâlâ. Ölmek gerekir bazen yaşamak için toprakla beraber, çünkü toprak da bir kelime değil mi nihayetinde. Defans! Kelimelerimiz ensenizde! Eller tetikte, gece ağzımıza dolmuş, kibrit yakıyoruz görmek için karanlığı, kendi gölgesi etrafında nöbet tutmayan özgür olabilir mi? Radyoda bir ses: buradaki kelimeleri tek tek temizledik! Öyle içeri gittik ki kelimelerde bir şey kalmadı. Yine de halk için kararlılık mesajı vermek önemli. Yerle bir etmek gökyüzünü önemli. Barınak, sığınak, kumanya, mevzi her biri birer sözcük. Ve işte bu hâle gelir dil ile uğraşan sınır boylarında. Ölmeye gelenler olmasa öldürmeye gidenler olur muydu? Hain kim? Doyduğumuz yere göre değişir doğduğumuz sözcük de. Bütün bunlara rağmen, metal sesler altında bütçemizde mali disiplini koruyoruz, şükürler olsun! Salih, halis zeytinyağı karşılığında silah satsa n’olur? Hanginiz bir insan olarak, bir hastane kantininde Trump’ı çalıştırır? Demek ki dünyayı insanlar yönetmiyor. Demek ki insan üzerinden bütün çözümlemelerimiz muhatapsız… Demek ki kantin diye bir şey yok: Kan ve tin… Trump: Bir kadın ancak gözlerini yumup karanlığa karşı kusarken böyle bir şey doğurmuş olabilir.

Kar yağacak ve uslanacak dünya, beyaz akıl, kör duygu kar altında kışlanınca. İnsan beyninin duyguya, akla yatkın tarafları var, bilinir. Dünyada da böyle işler var... Sevgisiz Trump’ın yaptıkları tuhaf. Hem eşini hem kızını hem de Musevi damadını tek celsede mutlu etmek ve kendine yönelen şiddeti bertaraf için Kudüs’ten iyi menzil olabilir mi? Memlekette onun adını taşıyan iş merkezlerinin olması da ayrı bir utançççç! Balmumundan yapılmış, etsiz, kemiksiz bir boşluk.
Sonra bir duvar kaldı evden, duvarda bir fotoğraf, fotoğrafın durduğu çerçevenin camı şikeste. ‘Oku’ dedi bana içim, ne yazıyor burada? Okudum. Şudur mâzide sessizce kabaran: Her şey hiçbir şey gibi olup bitti. Biz eskiden olduğu gibi çok üzüldük yine, bize geçmişten bakan zeytinli topraklara…