Kurtulmak için çok fazla çabalamadılar ama debelendikleri de oldu. Debelendikçe daha fazla dolandılar ağlara. Baktılar olmuyor, sonunda debelenmekten de vazgeçtiler, oluruna bıraktılar şeyleri. Elleri kolları bağlı, başlarına gelenleri, olup bitenleri izlemekle yetiniyorlar şimdi. Allahtan dilleri serbest, küfredebiliyorlar. Ardından birileri duydu mu diye kuşkuyla bakınıyorlar etraflarına. Etrafta tıpkı onlar gibi kapitalin ağlarına dolanmış başkaları da vardı, bayağı kalabalıklar. Sonra cesaretlerini toplayıp “ne olacak bizim halimiz?” diye sormaya başladılar birbirlerine. Durumları gerçekten vahim. Ve uzun müzakereler sonucunda kurtulmanın imkânsız olduğuna karar verdiler. İşleri Allaha kalmıştı ya da bir felakete: “Bizi kurtarsa kurtarsa, doğal ya da yapay bir felaket kurtarabilir”. Geçmişte yaşanan depremleri hatırladılar. Ölüleri, sakat kalanları vardı, fakat sağ kalanlar, deprem sayesinde ağlardan kurtulmuş, serbest kalan uzuvlarıyla bir mekik gibi birbirlerine dokuna dokuna aralarında daha önce mevcut olmayan ilişkiler dokumuş, kendi mekânlarını yaratmışlardı. Mitlerin anlattığı, çöküş çağı sonrası ortaya çıkan altın çağda yaşamışlardı adeta, bir yeryüzü ütopyası. Sonrası malum. Kapitalin ağları çok geçmeden yeniden onarıldı ve yeniden ağlarda asılı buldular kendilerini ve bırakın birbirlerine dokunmayı, kımıldayamıyorlar bile; üstelik ağızlarını da tıkadılar, artık konuşamıyorlar.

Elleri kolları bağlayan, ağızları tıkayan, bedenleri kudretsiz bırakan bu düzen kısaca BDSM olarak adlandırılır. Bireylerin kendi rızalarıyla köle ve efendi rolünü benimsedikleri cinsel bir fantezi, bir yaşam tarzı olarak BDSM’den farkı, ellerin kolların urganlarla değil de kapitalin ağlarıyla bağlanması ve bedenlerin köleliğe zorlanması. Bilmeyenler için düzenin açılımını hatırlatalım: Bondage (Bağlama), Discipline/Dominance (Disiplin/Tahakküm), Submission/Sadism (Boyun eğme/Sadizm) ve Mazoşizm. Banka, konut, tüketici kredileriyle borçlandırılarak elleri kolları bağlanan ve boyun eğdirilen bedenlerin efendiye teslim oldukları ve fantezilerine maruz kaldıkları bir düzen. Bu düzende köle rolü oynayanlar kendilerini bazen fanteziye öylesine kaptırırlar ki, g.t kılı olmak gibi efendinin bile aklına gelmeyecek yeni fanteziler icat ederek sahneyi zenginleştirebilirler. Fantezi, efendinin fantezisidir, sahne bizzat efendi tarafından tasarlanmıştır, fakat liberal bir fantezidir. Köleler kendi arzularına göre içeriği değiştirebilirler. Açık bir yapıt olarak fantezide asgari ücretin artırılması, fantezi koşullarının iyileştirilmesi gibi kölelerin talepleri de müzakere edilebilir. Yeter ki köleler rollerini hakkıyla oynasınlar ve oyunbozanlık yapmasınlar.

Elleri kolları bağlı olduğu halde, kendilerini fanteziye kaptıramayanlar da vardı. Bunlar özgürleşmek, özerk bireyler olmak için savaşmışlar, fakat yeniden köle rolü oynamak zorunda kalmışlardı. Pişmanlar şimdi; özgürlük getireceğini vaat eden Liber Pater’in peşine takılmayacaklardı. Liber Pater ya da Özgür Baba, Roma’da bağcılığın, şarabın, döllemenin ve özgürlüğün tanrısıydı, Pleblerin koruyucu tanrısı. Romalılar her yıl onun adına 17 Mart’ta Liberalia Festivali düzenlerlerdi. Bu eril tanrı, modern zamanlarda da özgürleşmeyi düşünenlerin düşlerini süslemeye devam etti. Modern köleler ne zaman özgürleşmek isteseler Özgür Baba’yı hatırlar, ikonuyla birlikte özlü bir sözünü sosyal medyada paylaşarak özgürlük ritüellerini hâlâ sürdürürler. Özgür Baba, başka bir bedende yeniden dünyaya gelecek, onları kurtaracaktı. Özgürlüğü bir tanrıya dönüştürmüşseniz asla özgürleşemezsiniz, özgürlüğün kulu olabilirsiniz sadece ve önünde her eğildiğinizde özgürlük arkanıza dolanır ve ırzınıza geçer. Dışarıdan bakan biri, Baba’nın bedenler üzerinde gerçekleştirdiği özgür eylemleri sadistçe bulabilir, Baba’nın fantezilerine boyun eğenleri ise mazoşist olarak yargılayabilir. Liberal bir toplumda inanç özgürlükleri vardır, siz bunu anlayamazsınız.

Fakat bir felaket olur, ağlar parçalanır ve liberal fantezinin pek sevdiği inanç özgürlüğü yerle bir olur. Kendilerini yeryüzünde bulduklarında insanların, sadece kendi bedenlerine inandıkları tanrısız ve efendisiz zamanları da olmuştu. Felaketi beklemeyin, felaket olun!