Giderek kızışan bu krizden çıkmanın tek yolu kitlelerin duruma müdahale etmesi. İktidar sınıfının dünya savaşı politikası karşısında, işçiler sınıf savaşını vurgulamalı ve toplumun sosyalist ideallerle dönüştürülmesini sağlamalı.

Felaketin eşiğinde sınıf mücadelesi
Fotoğraf: AA

WSWS Yayın Kurulu

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, çarşamba günü kısmi seferberlik ilan edildiğini ve orduya 300 bin yedek asker alımı yapılacağını duyurdu. Bazı NATO ülkeleri temsilcileri tarafından yapılan açıklamalarda işittiğimiz “Rusya’ya karşı kitle imha silahları ya da nükleer silahlar kullanılması” ihtimaline karşı ise şunları söyledi: “Bu tür açıklamalar yapanlara şunları hatırlatmak isterim ki, Rusya’nın farklı tipte silahları vardır ve bu silahların bazıları NATO ülkelerindekinden daha modern silahlardır. Ülkemizin toprak bütünlüğü tehdit edildiği takdirde, Rusya’yı ve milletimizi korumak için elimizdeki tüm silahları kullanmaya hazırız. Blöf yapmıyorum.”

NÜKLEER SİLAHTAN SÖZ EDİYORDU

“Tüm silahlar” ibaresi tesadüf değildi. Putin nükleer silah kullanmaktan söz ediyordu. Putin konuşmasının ilerleyen bölümlerinde şu sözlere yer verdi: “Batı’nın amacı ülkemizi zayıflatmak, bölmek ve yok etmek. 1991’de Sovyetler Birliği’ni bölmeyi başardıklarını, şimdi Rusya’yı bölme vakti geldiğini artık açıkça ifade ediyorlar.”

NATO’nun Ukrayna halkını “canlı kalkan” gibi kullandığını ve “Rusya ile savaşa sürüklediğini” öne sürdü. Ukrayna ordusunun “NATO standartlarında eğitim gördüğünü ve Batılı danışmanlardan talimat aldığını” söyledi. “Bugün ordumuz Batı’nın tamamının askeri mekanizmasına karşı savaşmaktadır” diye ekledi.

UKRAYNA ORDUSU NATO TAŞERONU

Bütünüyle değerlendirdiğimizde Putin’in ABD ve NATO konusundaki sözleri doğru. Ukrayna ordusu baştan aşağı yenilenerek NATO’nun taşeronu haline getirildi. ABD Rusya’yı istikrarsızlaştırmak ve parçalamak umuduyla orduya doğrudan eğitim veriyor ve silah sağlıyor.

Putin bu sözleri söylerken büyük olasılıkla New York Times’ta haberleştirilen “tartışmalara” yanıt veriyordu. Haberde yazılanlara göre, ABD siyasileri arasında Ukrayna’ya Rusya topraklarına saldırıda kullanılabilecek “uzun menzilli” füzeler verilmesi tartışılıyordu. Rusya’nın “zayıflatılması, bölünmesi ve yok edilmesi” konusunda ABD Ordusu Avrupa Komutanı Ben Hodges’un şu ifadelerini hatırlamak gerek: “Rusya Federasyonu için çöküşün başlangıcına tanıklık ediyor olabiliriz.” Tabii bu ifadeler, Rusya’nın Kuzey Ukrayna’da yaşadığı hezimet üzerine telaffuz ediliyordu. Yaşananların üzerine WSWS şu değerlendirmeyi yapmıştı: “Yaşanan askeri hezimet karşısında Kremlin’in tepkisi, savaşın dozunu daha da arttırmak olabilir. Bu da NATO’nun aynı tepkiyi vermesine yol açacaktır. Çelişkili görünse de, Kremlin’in emperyalist ülkelerle bir tür mutabakata ulaşma stratejisinde, termonükleer savaş ihtimali dahi var.”

SAVAŞ TEK BİR ADAMIN KARARI

Şimdi tanıklık ettiğimiz de tam olarak bu. Putin’in tehditlerine Biden saatler sonra cevap verdi ve yangına körükle gitmeyi tercih etti. Biden, Avrupa’da İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana yaşanan en büyük savaşın, “tek bir adamın kararı olduğunu” söyledi ve Putin’in ifadelerinin asılsız olduğunu söyledi. “Rusya tehdit altında olduğu için harekete geçmek zorunda kaldığını söylüyor. Rusya’yı kimse tehdit etmedi ve Rusya’dan başka hiçbir ülke çatışma peşinde koşmadı” dedi. Tabii Biden bu ifadelere kendi de inanmıyor. Örneğin, Putin’i “Birleşmiş Milletler Antlaşmasını ihlal etmekle” suçlarken, Irak’ın 2003 yılındaki işgalini unutmuş olamaz. Dönemin BM Genel Sekreteri Kofi Annan bu işgalin “BM Antlaşması’na uygun olmadığını” ve “hukuk dışı” olduğunu söylemişti.

Tabii Biden’ın ahlak savunucusu kesilen konuşması, nükleer savaşa giden uluslararası bir krizde ABD’nin felaketi önleyecek hiçbir önerisi olmadığını gizlemek için dikkatle düşünülmüştü. 1960’lı yıllarda, Soğuk Savaş gerilimleri zirve yaptığında dönemin ABD başkanı John F. Kennedy “İstişare masasına asla korkuyla oturmamalıyız, ama istişare etmekten de asla korkmamalıyız” demişti. Küba Füze Krizi patlak verdiğinde ise Kennedy ve Sovyet Lider Nikita Kruşçev felaketin eşiğinden dönmek için büyük çaba sarf etmişler ve nükleer savaşı önlemeyi başarmışlardı.

Şimdi nükleer silahların kullanılması tehdidi belki daha da büyük. ABD ve müttefikleri ise Ukrayna’nın askeri amaçlarının gerçekleşmediği tüm çözüm senaryolarını peşinen reddediyorlar. Bu durum ancak iktidar sınıfının içinde bulunduğu kriz ve çaresizlikle açıklanabilir. Rusya’nın iktidar sınıfını temsil eden Putin, Rus milliyetçiliğinin tarih tarafından çökertilmiş tezlerine bel bağlıyor. Sovyetler Birliği’nin çöküşünün doğurduğu hazin sonuçları karşısında Rusya’nın tarihsel “halklar topluluğu” tarafından memnuniyetle karşılanacağı yanılgısına sarılıyor. Rusya oligarşisi ise emperyalizmin gerçekleri ile yüzleşmek zorunda kalıyor. Emperyalist güçler ise aynı derecede çaresiz. ABD ve Avrupa’nın iktidar mensupları, barut fıçısı gibi patlamaya hazır bir toplumla karşı karşıyalar. İnsanların yaşam standartları on yıllardır düşüyor ve emekçiler kapitalizmin sömürü ve sefaletten başka bir şey getirmediğini görüyor.

DAHA FAZLA SİLAHLA ZAFERİ HEDEFLEMEK

Beyaz Saray ve NATO, Rus ordusunun hezimeti sonrasında kan kokusu aldılar. Hareketleri giderek pervasız hale geliyor ve devasa riskler alıyorlar. Yaşanan zafer sarhoşluğu The Economist dergisinde yer alan bir yazıda açıkça görülebiliyordu. Yazıda Ukrayna’ya uzun menzilli silahlar da dâhil olmak üzere daha da fazla silah verilirse, “zaferin” elde edilebileceği yazıyordu. Bu yazıyı yazanlar ya nükleer savaş tehdidinin gerçek olduğuna inanmıyorlar ya da bu tehlikenin onları ilgilendirmediğini düşünüyorlar. Uçurumun kıyısına kadar yürüdüler ve şimdi “Zafer için ileri!” diye bağırıyorlar.

ÇARESİZLİKLERİ ÇELİŞKİLERLE DOLU

Emperyalistlerin çaresizliği çelişkilerle dolu. Bir yandan Putin’in gözünü kırpmadan kitle imha silahları kullanabilecek bir “canavar” ve “deli” olduğunu söylüyorlar. Diğer yandan nükleer savaş tehdidini tamamen görmezden gelmeyi seçiyorlar. Bunu Hollanda Başbakanı Mark Rutte’nin sözlerinde görebiliyoruz: “Nükleer silah söylemleri bizi ilgilendirmiyor.” Bugün en kötüsünden kaçınmayı başarsak bile, yüz binlerce insanın yaşamı tehlike altında olmaya devam edecek. Ukrayna emekçileri de dâhil olmak üzere milyonlarca insan yoksulluk ve yerinden edilme tehlikesiyle yaşamaya devam edecek. Bu insanlar, emperyalist güçler tarafından Rusya krizinde “feda edilebilir” olarak görülüyor.

Medya mensuplarından kimse ABD’nin jeostratejik hedefleri için kaç yaşam feda edebileceğini sormadı. Fakat Covid-19 salgınında iktidar mensuplarının yürüttükleri politikaları, şirketlerin kazançları hasar görmesin diye feda edilen 1 milyon Amerikalıyı hatırlayacak olursak, yanıt görünür hale gelecektir. Giderek kızışan bu krizden çıkmanın tek yolu, kitlelerin duruma müdahale etmesi. Emperyalist savaşlara engel olabilecek önemli bir güç var: Uluslararası emek sınıfı. Savaşa eşlik eden bir olgu var, tüm dünyada maaşların erimesi ve yaşam standartlarının düşmesi.

Düşen yaşam standartlarının yarattığı kriz tüm dünyada sınıf mücadelesini tetikledi. Bunu ABD’de demiryolu çalışanlarının hareketinde; Avrupa, Latin Amerika, Orta Doğu ve Afrika’daki grevlerde görebiliyoruz.

Emekçi sınıfı emperyalist güçlerin savaş çığırtkanlığını reddetmeli, Putin rejimi ve oligarşinin ilkel tepkilerini kabul etmemeli. Mücadele şekillendikçe tüm dünyanın işçileri bir araya gelip savaşın sona ermesini talep etmeli. İktidar sınıfının dünya savaşı politikası karşısında, işçiler sınıf savaşını vurgulamalı ve toplumun sosyalist ideallerle dönüştürülmesini sağlamalı.

Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: World Socialist Web Site