Yücel Kayıran felsefi şiir poetikasının bir proje, bir reçete değil bir çerçeve olduğuna dikkat çekerek, “Bugün birçok şair, ideolojiden değil felsefeden besleniyor, felsefi bir göz edinmeye çalışıyor ve her biri kendince felsefi şiir yazıyor” diyor

‘Felsefi şiirin hedefi hakikati dile getirmek’

Kadir İNCESU

Yücel Kayıran’ın, Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanan, “Felsefi Şiir” ile “Evet, Etik” adlı iki kitabını içeren “Felsefi Şiir -Tinsel Poetika” üçüncü baskısını yaptı. Felsefi Şiir gibi bir poetika kitabının üçüncü baskı yapmış olması üzerinde durulması gereken bir durum olarak görülüyor.
Felsefi Şiir Tinsel Poetika’yı “şiir üzerine felsefi bir metin değil, felsefi olmakla ıralanan bir şiir anlayışını dile getiren poetik bir metin” olarak tanımlayan Yücel Kayıran ile kitabı üzerine konuştuk.

Şiir anlayışlarının oluşmasını neler etkiler?

Mevcut şiir anlayışlarıyla artık devam edilemeyeceğinin görülmesi önemlidir. Yeni bir şiir anlayışının ortaya çıkmasını tetikleyen şey, poetik bir problemin ortaya çıkmasıyladır. Poetik problem dediğim şey, bir şiir anlayışının, insanın sorunlarını, olgularını, gerçekliğini artık dile getirememesi durumudur. Söz gelimi Cemal Süreya, son yıllarında özellikle kendi hikâyesini yazdığı şiirlerinde, İkinci Yeni’den Garip şiirine düşer. “Üstü Kalsın” böyledir mesela. Ama daha temelde sorunların karmaşıklaşması, problemlerin girift hale gelmesi vardır. Söz gelimi 80’den önce toplumcu şiirin ana izleğinin merkezinde ‘devrim’ meselesi vardı. Ama Sovyetlerin Afganistan’a girmesi ve 80’lerin sonunda yıkıma sürüklenmiş olması, toplumcu şiirin ana izleğini yerinden söktü. Dahası 2000’lerde bilmediği ve tanımlayamadığı bir maddeyle karşılaştı; din ve İslamcılık maddesi. Ve eleştirel yeteneğini yitirdi. Şunu söylemeye çalışıyorum; 90’ların başına gelindiğinde, solda ideolojik şiirin imkânı kalmamıştı. Ya İkinci Yeni’yle devam edecektik ki orada da değindiğim sorun vardı, ya da yeni bir yol aramamız gerekiyordu. Felsefi şiir, şiirimizdeki bu yeni yolun adıdır.

Felsefi şiir anlayışı neyi amaçlıyor, savunuyor?

Felsefi şiirle ilgili görüşlerimi dile getirdiğim ilk yıllarda, “felsefi şiir, ideoloji ve dünyagörüşü şiirine karşı bir şiirdir” demiştim. Bu söz, felsefi şiirin sloganı haline geldi. Bu slogandaki kavramlardan hareket edersem şöyle söyleyebilirim. Dünyagörüşü şiiri, temelde içsel izlenimcilikle yaşantıyı dile getiren şiirdir. Buradaki yaşantı ifadesini, Almancadaki “erlebnis” kavramı biçiminde okumamız gerekir. Söz konusu olan bireysel olanın tarifsizliği, biricikliği ve ilkliğidir. İlk defa yaşanılanla değişime uğramak, yaşantının bize vaat ettiği budur: Yaşanmakta olanı dolaysız hissetme. İkinci Yeni, bunu keşfetmişti. Ama bugün çok farklı bir dönemde yaşıyoruz. Şimdiki zamanla bizim aramıza, geçmişin, tarihin yükü girdi. Bugünkü şimdiki zaman, artık bize ait bir şeyi içermiyor. Tarihin dışında bir yerde yaşıyoruz artık. Bu noktadan hareketle ideolojik şiir meselesine gelirsek… Bugün işçi Sovyetlerinin olmadığı bir dünyada yaşıyoruz. Toplumcu şiir, reel sosyalizm yıkılmamış gibi davranıyor ya da reel sosyalizmin yıkımından etkilenmiş insanı keşfedememiştir. Felsefi şiir, şimdiki zamanın lagv edildiği, fetret döneminin, işçi Sovyetlerinin olmadığı bir dünyanın şiiridir. Felsefi şiirin hedefi, olanı, varlığı, bastırılmış, üstü örtülmüş, gizlenmekte olan hakikati dile getirmek.

Felsefi şiirin neyi savunduğuna ve neyi amaçladığına gelirsek…

Bu amaca ulaşmak için, felsefi şiir poetikası, üç hususun üzerinde durur: Bir, şairin “felsefi bir göz” edinmesi gerekir; şairin felsefi göz edinmesi demek, görülen şeyin ne olduğunu, onu o yapan asıl şeyin ne olduğunu dile getirmesidir. İkincisi, şairin içinden geldiği veya içinde bulunduğu aporia’ya odaklanması gerektiğidir. Şimdi, bilimsel yöntem, her bilimsel çalışma, bir problemin ortaya çıkmasıyla başlar, der. Ama bilim insanı problemi olan biri değil, bir problemle karşı karşıya gelen kişidir. Filozof ise, problemi olan biridir; problemi olmak, bir aporia’yla, bir çıkmakla yüz yüze gelmek demektir. Aporia, çıkışsızlık, mevcut bilgilerle artık devam edememek demektir. Yani problemi olmak, aporia’da olmak demektir. Bu bakımdan, şair, din adamına veya bilim insanına değil filozofa benzer ya da filozof şaire.. Üçüncüsüne gelince.. Felsefe, bir tür geriye doğru düşünme biçimidir. Probleme ilişkin ilk deneyimin ortaya çıktığı başlangıç noktasını bulmak ve oradan hareketle problemin ne tür biçim aldığını göstermek, felsefenin kendisini ortaya koyma biçimidir. Dolayısıyla felsefi şiirin üçüncü özelliği de buradan gelir. Felsefi şiir bir şimdiki zaman şiiri değil, bugün mevcut olan problemi geriye doğru kazarak dile getiren bir şiirdir.

Bu anlayışın şiire etkisinin ne olacağını düşünüyorsunuz?

Tabi, “etkisi ne olur” meselesi sonuçlarla ilgilidir. Sonuçları düşünerek yola çıkmadım ben. Ben önümde duran problemi açmak üzere yola çıktım. Bu problem, şiirimizdeki yaygın şiir anlayışlarıyla, bastırılmış, üstü örtülmüş, sindirilmiş hayatımızın hakikatini dile getirilemediğini dile getirmektedir. Bana düşen sonuna kadar götürmek, diğerine zaman karar verecek; ama şu veya bu değil.

Şairin kişisel poetikasının olması neden önemlidir?

Ben poetikanın, şairin kendi varlık durumuna ve kendi problemine odaklanmasını sağladığı kanısındayım. Elimizde gitmekte olduğumuz yeri gösteren bir harita yok ama hedefimize doğru dosdoğru giderken yoldan sapmamamızı, başka etkilere yönelmememizi sağlayan bir pusula olabilir. Bu, bir. İkincisi, kendimden hareketle söylersem, felsefi şiir poetikası, bir proje, bir reçete değil bir çerçevedir. İçini bizim doldurduğumuz bir çerçeve. Bugün birçok şair, ideolojiden değil felsefeden besleniyor, felsefi bir göz edinmeye çalışıyor ve her biri kendince felsefi şiir yazıyor, yani çerçevenin içini kendince dolduruyor.