Feminist direnişe sıkı sıkıya tutunmalıyız

BİRGÜN/KADIN

Trump dönemi, feministler için bir direniş dönemi oldu. Mücadele edilmesi gereken korkunç bir şey işte tam karşıda duruyordu. 21. Yüzyılda, Trump hareketinin maçoluğu, açık açık sergilediği cinsiyetçiliği beyaz üstünlüğüyle nasıl iç içe geçtiğini görmek hepimiz için korkunçtu.

ABD seçimlerinden bir gün önce, elinde gökkuşağı bayrağı sallayan Polonyalı bir kadının fotoğrafı internete yayıldı. Yüzünde maskesi ve baştan aşağı simsiyah giydiği kıyafetleriyle, arka planda tüten duman bulutlarının önünde tüm özgüveniyle duruyordu. Kürtaj hakkına sahip çıkan kadınların ve onlarla dayanışma gösterenlerin bu çarpıcı görüntüsü bana umut verdi. Günler süren tartışmalı seçimlerin sonunda da kadın düşmanı Donald Trump’ın kaybettiğini duyduğum zaman da göğsümden bir taş kalkmış gibi hissettim. Küresel feminizm, karmaşık bir şekilde iç içe geçmiş ve düğümlenmiş kablolar yumağı gibidir. Bu kablolar bizi birbirimize bağlar ve mücadelemizi saniyeler içinde birbirimize iletir. Polonyalı, İrlandalı, Amerikalı arkadaşlarım var ve ülkelerinde neler yaşadıkları benim için çok önemli. Dayanışmamız, dostluğumuzdan çok daha öteye gidiyor ve içimde kaynayan bir tür öfkeyle destekleniyor. Ruth Bader Ginsburg öldüğünde Amerikalı kadınlar için ağladım. İrlandalı kadınlar kürtaj haklarını kazandıklarında sevinçle alkışladım. Şimdi Polonyalı kadınların yanındayım. Onların kavgası aynı zamanda hepimizin kavgası: insan olarak kabul görmek ve bununla birlikte gelen haklarımıza kavuşmak için verdiğimiz kavga.

TRUMP’I KADINLARIN CESARETİ GÖTÜRDÜ

Peki, Trump dönemi altında feminist direnişi nasıl hatırlayacağız? Black Lives Matter için sokaklara çıkan kadınların cesaretiyle hatırlayacağız. Greta Thunberg’in meydan okumasıyla hatırlayacağız. Georgia’da bir göçmen gözaltı merkezinde, kadınlara zorla sterilizasyon iddialarının ortaya çıkmasının ardından sesini yükseltenleri ve insan hakları için mücadelede trans kadınların yanında olanları hatırlayacağız Kadın Yürüyüşü’nü, #MeToo ve Time’s Up hareketlerini hatırlayacağız.

Trump’ın görevi bırakması mücadelenin bitmesi anlamına gelmiyor. Aniden feminist bir ütopyada uyanmayacağız. Trump ilk kadın düşmanı siyasetçi de değildi. Selefi Joe Biden aleyhinde kendisinin inkâr ettiği taciz iddiaları var. Feministler kör noktalara karşı her zaman kendilerini korumalıdır. Bazı yönlerden ‘sinsi cinsiyetçilikle’ savaşmak çok daha çetindir.

SONRA MI? SAVAŞMAYA DEVAM!

Feminist mücadele devam edecek. Trump dönemindeki sağlanan dayanışmanın devam etmesini ümit ediyorum. Beyaz feministler, Trump’ın siyah kadınlar ve onların mücadelesi olmasaydı iktidarda kalmaya devam edeceğini unutmamalı. Hakları için savaşmayı ve beyaz üstünlükçü ataerkil sistemden kaç beyaz kadının yararlandığını her zaman akıllarının bir köşesinde bulundurmalılar. Şimdi biraz durup nefes alacağız, yeni planlarımızı ve programlarımızı çıkaracağız. Sonrası mı? Savaşmaya devam edeceğiz!

Rhiannon Lucy Cosslett, “Trump’s presidency was met with fierce feminist resistance. We must cling to it”, The Guardian
Çeviri: Özde Çelikbilek