GEÇEN günlerde hocamız Nurhan Karadağ’la ilgili birtakım tatsızlıklar oldu takip etmişsinizdir. Tekrar edip canınızı sıkmak istemiyorum. Canımı sıkmak istemiyorum desem daha doğru olacak, bunca zamandır hukukumuz var yalan girmesin aramıza. Olan bitenin üzerine hocayı anlatan bir şeyler yazdım twittera o gün, o yazdıklarım derli toplu burada dursun, tarihe not düşülsün, hem hoca Nurhan Karadağ’ı, hem futbol sevdalısı Nurhan Karadağ’ı anlatsın.

Nurhan Karadağ 1943 doğumluydu. 1965 yılında girdiği DTCF Tiyatro Bölümü’nde senelerce Anadolu’yu köy köy gezerek yaptığı çalışmaların sonucunda yazdığı “Köy Seyirlik Oyunlarında Öz ve Biçim” başlıklı teziyle doktor, “Halkevleri Tiyatro Çalışmaları” başlıklı çalışmasıyla doçent olmuştu.

Ben 1995 yılında bölüme girdiğimde profesördü. Bölüm başkanıydı. Bölüme giriş sınavımda, lisans mezuniyet tezimde, yüksek lisans jürimde, doktora jürimde, öğrenciliğimde, asistanlığımda, hocalığımda yanımdaydı. Öğrencisi, asistanı, çalışma arkadaşı oldum. Birlikte yirmi güzel sene geçirdik. Biz ona “Karadağ” derdik. Bilmem kaç kuşak. O bize “Zeynep” derdi. Hepimize. Öğrencisinden mezununa herkese. “Zeynep kadın” veya “Zeynep adam”. Bazen de “Cemil” derdi. “Cemil oğlan”. Sahnenin vurgu almayan yerinde durmamayı da rakı içmeyi de saksılık yapmamayı da ondan öğrendik. Onu çok sevdik.

10 Ekim katliamından iki gün sonraydı. Her şey bittikten, yapılacaklar yapıldıktan, aslında artık yapılacak hiç bir şey kalmadıktan sonraydı. Ne yapacağımı çok iyi bildiğim ve ne yapacağımı hiç bilemediğim zamanlarda yaptığım gibi bölüme gittim. Sabahın köründe. Odamda öyle oturuyordum. Bir müddet sonra bölümü evi bellemişlerden Süreyya Karacabey geldi. Benim odamdaki masanın bir ucuna oturdu. Sonra Nurhan Hoca geldi, masanın diğer ucuna yığıldı. Bin yıllık hocamızı ilk kez öyle gördük. Kahvesini yaptım verdim. Konuştuk “Öldürdüler çocukları” dedi. Hocayı son görüşümüz oldu.

Yüreğine indirdiler hocanın o kadar iyi biliyorum ki.

Nurhan Hoca’nın çok büyük elleri vardı, cebinden filan bir türlü çıkmak bilmezdi elleri. Çıkarırdı çıkarırdı bitmezdi. O kocaman ellerle hastane yatağının kenarına tutunup kalkacak diye bekledik. Olmadı. Fakülte fakülte olalı böyle bir veda görmemiştir. Hocaya önce bölümümüzün Melahat Özgü hocanın adını taşıyan sahnesinde veda etmeye çalıştık. Sayısız öğrenci yetiştirdiği, derslerini yaptığı, onlarca oyun yönettiği sahnede.

Karadağ, akademinin kibrine hiç bulaşmamış, toprakla bağını hiç koparmamış, birileri burun kıvırdıkça hep Anadolu’ya bakmıştı. Kim ne derse desin aldırmadı. Hep topraktan beslendi. Anadolu tiyatrosunun köylüsü olmaktan hep gurur duydu. Biz de öğrencisi olmaktan onur duyduk. Alevi kültürü onu, o Alevi kültürünü besledi. Yıllarca anlattı, tanıttı, yaydı. Yönettiği “Kardeşlik Töreni: Samah” dünyanın her yerinde oynandı. Alevi değildi ama önce Cemevi’nde sırlandı, sonra namazı kılındı. Son dersini cenazesinde verdi.

Nurhan Hoca gerçek bir futbolseverdi. 2002 Dünya Kupası hem oyun provalarının yapıldığı hem de bitirme tezlerinin çalışıldığı günlere denk düşmüştü.

Hepimizin bölümde olduğu zamanlardı. Öğrencisi hocası asistanı harıl harıl çalışılıyordu. Her zamanki gibi. Nurhan Hoca verilen aralarda odasında sofralar kuruyordu. Her zamanki gibi. Dünyanın en zengin sofrasıydı. Her şey ekmek arasıydı. Milli takım iyi gitmeye başladıkça bazılarımızın da işi zorlaşmaya başlamıştı. Maç seyretmek istiyorduk ve fakat ders, tez, prova ne ararsanız vardı. Çözüm Nurhan Hoca’dan geldi. DTCF’nin meşhur Farabi Sahnesi için dekanlıktan izin aldı. Cümbür cemaat, güle oynaya, bize ve zamana göre dev ekranda seyrettik tüm maçları. Çok güzel günlerdi.

Kim olduğunu kimse hatırlayamadı ama yine bir tez gösterimi zamanında, aşağıda sahnede tez gösterimi yapılmış, jüri, öğrenciyle ilgili mezuniyet toplantısında. Bir güruh da ortabahçede maç ve gürültü yapıyor. Bütün ses olduğu gibi toplantıya gidiyor. Nurhan Hoca “Hadi bizi geçtik, arkadaşınıza saygınız olsun bari!” diye fırlıyor toplantıdan. Bir bakıyor sınava giren öğrenci topun başında. Önce tutamıyor kendini gülüyor, sonra gerekli azarlar işitiliyor.

Nurhan Hoca çok iyi bir Fenerbahçeliydi. Fenerbahçe maçı izleme anılarımız çok meşhurdur. Onlar da artık bize kalsın. 22 Ekim Nurhan Hoca’nın beşinci ölüm yıldönümüydü. Yaşanan tatsızlık ve etrafında oluşan tepkilerle birlikte geçirdik bu yılı. Ne çok sevildiğini, nasıl sayıldığını, ne biçim özlendiğini de görmüş olduk.

Beş yılda çok şey değişti hocam. Bazılarımız artık bölümde değiliz. Bir sezon neredeyse küme düşecektik. Aylardır bir salgının pençesindeyiz filan. Sizi çok özledik. Ve bu sene şampiyonuz gibi galiba sanki sanırsam inşallah.