31 Aralık 1941; Glasgow, Govan dünyaya gelen Alex Ferguson, 6 Kasım 1986’dan 8 Mayıs 2013’e kadar ünlü Premier League ekibi Manchester United’da görev yapmıştır ki sadece bu dönemini değerlendirmeye almak çok önemli.

71 yaşında artık antrenörlük yapmaması gerektiğine karar vererek görevini bırakmıştır. İşin ilginç yanı, görevi bıraktığında bile Chelsea ciddi bir teklif yapmıştı.

10 Kasım 1949, Alaçatı’da dünyaya gelen Mustafa Denizli 66 yaşında sağlık sorunları nedeniyle bıraktığı işine geri döndü ve Galatasaray gibi sorumluluğu çok yüksek bir takımda göreve başladı.
4 Eylül 1953; Adana doğumlu Fatih Terim ise 62 yaşında ve Milli Takım’da görev yapıyor. Maşallah; futbolla beraber de hepimizi gömecek bu gidişle.

Şimdi üç hocanın lig ve Avrupa performanslarında aynı kesit içinde değerlendirme yaparsak; daha anlamlı bir sonuca varmış oluruz.

Alex Ferguson:
Manchester United; FA Premiership (13) 1992-93, 1993-94, 1995–96, 1996-97, 1998-99, 1999-2000, 2000-01, 2002-03, 2006-07, 2007-08, 2008-09, 2010-11, 2012-13
UEFA Şampiyonlar Ligi: (2) 1998-1999, 2007-2008, Avrupa Kupa Galipleri Kupası: (1) 1990-1991,
Kıtalararası Kupa: (2) 1999,2008, UEFA Süper Kupa: (1) 1991

Mustafa Denizli:
Galatasaray; Süper Lig (1): 1988 İkincilik (1): 1991,UEFA Şampiyonlar Ligi Yarı final (1): 1989, UEFA Kupa Galipleri Kupası Çeyrek final (1): 1992, Fenerbahçe; Süper Lig (1): 2001,
Beşiktaş; Süper Lig (1): 2009.

Fatih Terim:
Galatasaray; Süper Lig (6): 1997, 1998, 1999, 2000, 2012, 2013 İkincilik (1): 2003, UEFA Şampiyonlar Ligi Çeyrek final (1): 2012-13, UEFA Kupası (1): 2000.
Üç hocanın yıllarca ortaya koydukları performanslarını değerlendirip farklı analizler yaparsak… Mesela; maliyet analizi yapılsa; sanırım bir tek Ferguson kendi kazancından daha fazlasını kulübün değerine katmıştır ve onu bir Dünya markası yapmıştır. Maalesef bizim her iki hocamızın çalıştığı kulüpler de ise bireysel kazançlarının yüksekliği yanında, kulüpler değer kaybetmiş ve borç sarmalı içerisinde çırpınmaktadırlar. Özellikle Denizli ve Terim’in maddi beklentilerini bir kenara koyarsak, mesleki hedefleri yaşamış veya denemiş olan bu üç hocanın, önlerine koyabilecek beklentilerinin tükenmiş olduğunun farkına varmaları önemli bir entelektüel ayrıcalık ve davranış şeklidir. Feguson, Denizli ve Terim’in kariyerleri ortada. Teknik adamların geldikleri noktadan sonra aktif olarak verebilecekleri bir şey olması çok zor. Hepsinin varabilecekleri başarılar yukarıdadır, artık hedef koymaları çok zor. Ne kadroları onları taşıyabilir ne de kendileri kadroları taşıyabilirler. Ancak nostaljik duygusal beklentiler oluşur. Ferguson bunun bilincinde görevini bıraktı.



Bizim iki hocamız ise hala görevlerinin başında ve en basit talep olarak, sadece kendilerine pay çıkarttıkları şampiyonlukların dışında; yetiştirmiş oldukları ne bir Dünya veya Avrupa yıldızı olmuş futbolcuları var ne de bir teknik adam var. Ferguson gibi global bir değer yaratamadıkları gibi, tamamen ülke içinde lokalize oldular ve yöresel birer figür olarak kaldılar. UEFA Kupası’nı kazanmak bile bunu kıramadı ki daha kötü bir sürece girdik. Global bir antrenör olamayan Denizli ve Terim’in bu lokalize durum içinde daha aktif olmaları da tesadüf değil sanırım.

Olmaması gerekip de olan ise onlardan medet uman yöneticilerin varlığı. Bu hem acı, hem de gerçek ve aynı zamanda nelere sahip olmadığımızın bir göstergesidir. Dışlanmış 19 bin antrenör içinden nasıl farklı ve başarılı antrenör çıkacak?

Hangi yönetici risk alacak ve yeniliğe açık bir vizyon geliştirecek? Bizim spor kültürü içerisinde bunu bulmak mümkün değil. O yüzden iki, üç kişi etrafında dönüp duruyoruz.

Var olanın bize göre en iyi olduğu üzerine yapılan algı manipülasyonu son derece kısır bir döngünün işleyişini pazarlamaktadır.

Var olan ise bizi körelten esnaf kültürüdür.

Liderlik unsurlarının içindeki en önemli etken ve motivasyon; önüne koyulabilecek hedeflerin olmasıdır. Tatmin olmuş ve yaşanmış önceliklerin ve hedeflerin tekrarlanması, ancak motiveyi tetikleyici enerjinin ve gelişime açık olma halinin yaşam bulmasıyla olur. Bu duygusal ve sosyal değerlerin yaş haddinden boşalmış alandan bizdeki gibi sadece para karşılığında, çıkara dayalı bir beklenti içinde olunursa; ne yenilenen bilgilere ulaşılır, ne bir başarı ortaya çıkar, ne de yaşça uzaklaşmış bir jenerasyonun önüne hedef koyulabilinir. Ferguson bunu fark etti. Bizimkilerin fark etmediği bu değer ise mesleki ve ahlaki bir değerdir. Haddini bilmek; en önemli erdemlerden birdir. Her yaşamın evreleri ve bir sınırı vardır. Nerede duracağını bilmek ve birilerinin önünü açarak kenara çekilmek, gerçek bir ‘üstat’ davranışıdır.