Önce neden böyle bir başlık kullandığımı açıklamalıyım. Bundan 16 yıl önce ve 12 Eylül’ün üzerinden çeyrek yüzyıl geçmişken, bu köşede Ferhan Şensoy hakkında “Kimlik bitte!” (Kimlik lütfen) başlığıyla bir şeyler yazmıştım. 12 Eylülcüler darbe yapmakla kalmamışlar, sağı etkinleştirmişler, solu etkisizleştirmişler, toplumu çürütmüşlerdi. Bu çürümenin bataklığında bir süre sonra AKP diye bir partinin iktidara gelmesinin ortamını da hazırlamışlardı. 12 Eylülcüler işkence ile korku ve dehşet toplumu oluşturmanın yanı sıra ideolojik işkence ile toplumun beynini yıkamışlardı. AKP işte bu mirası kendi meşrebince devralmaktan öte pek bir şey yapmadı. Çünkü 12 Eylülcüler “Kimlik bitte” toplumu yaratmışlardı ve şimdi Saraylılar o toplumu tamamen esir alma peşindeler.

Ferhan Şensoy işte böyle bir toplum yapısını sergilediği “İçinden Tramvay Geçen Şarkı” oyununu bir bakıma sokakta da sahnelemişti. Önce tiyatroda oyunun bilet kontrolünü “Kimlik bitte” şaka sorusuyla yapmışlar ve sonra Nazi üniforması giymiş tiyatro oyuncuları sokağa çıkmıştı. Bu konuda Cumhuriyet gazetesinin 18 Aralık 1986 tarihli nüshasında bir haber de yer almıştı. “Kimlik bitte” başlığıyla, birinci sayfada fotoğraflarla verilen bu haberde, Nazi üniformalı bazı kişilerin İstanbul’un göbeğinde, sokakta yürüyen vatandaşlara kimlik sorduğu, üst baş araması yaptığı ve kimsenin sesini çıkarmadığı; duvara dayanıp aranırken, “Siz kimsiniz? Ne hakla kimlik soruyorsunuz?” diye itiraz etmediği anlatılıyordu. Hatta kimliğini itirazsız gösteren bir kişi, kendisine “Arkana hiç bakmadan koş” dendikten hemen sonra koşmaya başlamıştı. Yolda çevirdikleri iri yarı beş erkek, yarı cüsselerindeki tiyatrocu Canan Yüksek’in “Yüzünüzü duvara dönün ve ellerinizi havaya kaldırın” komutuna hiç itiraz etmemiş, beşi de rengi atmış halde duvara dönmüştü. Canan Yüksek onlardan kimliklerini istemiş ve hepsi eksiksiz göstermişti. Cumhuriyet muhabirinin “Neden kimliğinizi gösterdiniz?” sorusuna verdikleri yanıt basit ve hazindi: “İstediler gösterdik.”

Ve şimdi AKP böyle bir toplumun tiyatrosunu, kendi oyununu memleket sahnesinde, sokaklarda icra ediyor. Nazi üniformalıların yerini sokakta cüppeliler aldı. Tebliğde bulunuyorlar ve daha fazlasını da yapıyorlar. Geçen hafta BirGün’de Aycan Karadağ “Cemaat teftişte, yurttaş tedirgin” başlığıyla etkili bir haber kaleme aldı. İzmir Konak’taki Mersinpınar semti sakinleri, İsmailağa Cemaati’ne bağlı olduğu iddia edilen Sıla Vakfı üyelerinden şikâyetçiydiler. Mahallelinin iddiasına göre, bazı cemaat üyeleri sokaklarda silahla geziyor, sürekli teftiş yapıyor, herkesin yaşamına karışıyor, kendilerini dinlemeyenleri ise tehdit ediyordu. Geçen günlerde bir silahlı çatışma çıkmış, bir cemaat üyesinin Kalaşnikof tüfeği taşıdığı görülmüştü. Önceki yıllarda da mahallede “keleşlerle” dolaşıp, “Allahu Ekber” sloganı atmışlardı. Küçük Afganistan!

DİYANET DE BİR ZAFER KAZANDI

Eh işte, Afganistan’da Taliban zaferinden sonra Diyanet de bir zafer kazandı ve protokolde kırk sıra atlayarak genelkurmayın önüne geçti. Adli Yıl Açılış Töreni’nde ise Diyanet İşleri Başkanı, Cumhurbaşkanı ve Yargıtay Başkanı birlikte dua ettiler. Kılıçdaroğlu da avuçlarını açıp onlara eşlik etti. (Sahi Kılıçdaroğlu, tiyatrocu Canan Yüksek’e de kimliğini gösterir miydi?)

Şaşırdık mı? Hayır. Çünkü Adli Yıl Açılışı derken hemen akla geliveren “Kadı” kelimesinin manasını biliyoruz. “Kadı”, İslam ülkelerinde ve tabii Osmanlı Devleti’nde de hukuki konuları şeriat hükümlerine göre sonuçlandırmak üzere görevlendirilmiş kimsedir. Şimdiki “Adli Yıl” tam da kadılık makamına yakışır şekilde açılmıştır. Ayrıca, geçmişte kadılara dinî, malî, idarî, eğitim-öğretim gibi görevlerin verildiği bilinmektedir. Ve günümüzde de bu görevler Kadılık tarzında icra edilmektedir.

ŞEMSİYENİN ALTINDA TOPLANMANIN ZAMANI

Şaşırıyor muyuz? Hayır. Çünkü Shakspeare’in Sone 66 şiirini Türkçeleştiren Can Yücel “Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen’e...” demişti. Adli Yıl Açılışı’nda Anayasa’nın laiklik ilkesi açıkça çiğnenirken el açıp duaya eşlik etmek! Gün gelir bazı kişilerden işledikleri bu “anayasal suçun” hesabı sorulmaz mı? Ne dersiniz, o gün orada el açıp duaya eşlik eden Kılıçdaroğlu’ndan da hesap sorulmaz mı?

Şaşıracak mıyız? Hayır. Ferhan Şensoy’u yâd etmekle yetinmeyecek, onun “Çok faşist bir yağmur yağıyor, sanırım bir kocaman şemsiyenin altında toplanmanın zamanı” sözünün gereğini de yerine getireceğiz.