Festival gibi festival (!)

Vallahi benim nitelemem değil. Kendi web sitelerinde yazıyor! İnanmayan, İzmir Uluslararası Film Festivali sitesine baksın... 22 - 26 Eylül tarihleri arasında düzenleneceği duyurulan 3. Uluslararası İzmir Film Festivali’nden söz ediyorum. Web sitesinde, düzenleyici ve destekçiler olarak ASİTEM ve Başkanı Muammer Sarıkaya’nın yapım şirketi Medusa Medya, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Sinema Genel Müdürlüğü’nün logolarının yer aldığı festivalden.

Türkiye’de ilk film gösterimlerinin yapıldığı iki kentten biri olmasına karşın, İzmir’in sinema sanatı açısından şansı pek yaver gitmemiş. En iyisi, hikâyeyi başından anlatayım... İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Üyesi Oğuz Makal, 1990 yılında, üniversite bünyesinde İzmir Uluslararası Film Festivali’ni başlatır. Ödülü Altın Artemis olan festival, 2000 yılına dek sürer. Makal İstanbul’a taşınınca, üniversitenin öğretim üyelerinden Ragıp Taranç’ın girişimleri sonucu 2011 yılında Üniversite ve İzmir Eğitim ve Kültür Vakfı işbirliği ile festivalin on birincisi düzenlenir ama herhangi bir maddi desteğe sahip olmayan organizasyonun arkası gelmez. Taranç, 2013’te İzmir Büyükşehir Belediyesi işbirliğiyle İzmir Akdeniz Film Festivali düzenlemek üzere yola çıkar ama Büyükşehir Belediyesi maliyeti yüksek bulunca son anda festival iptal edilir.

Bu iptalde rolü var mıdır bilemem ama aynı yıl sahaya Anadolu Sinema ve Televizyoncular Meslek Birliği ASİTEM’in Yönetim Kurulu Başkanı Muammer Sarıkaya çıkıyor. Ve, Konak Belediyesi işbirliğiyle 1. Uluslararası İzmir Artemis Film Festivali Yalıçapkını Kısa Film Yarışması’nı düzenliyor. Sarıkaya o festival için şöyle demiş: “İzmir ne giydirirseniz giydirin, üzerinde her zaman şık duran güzel bir kadındır”! 2014’te, uzun metraj filmleri de festival kapsamına almaya niyetleniyor ama Büyükşehir’den destek bulamayınca festival yapılamıyor.

NE KADAR GİŞE O KADAR ADAYLIK

2018 yılında yeniden 1. Uluslararası İzmir Film Festivali başlatıyor ASİTEM. Ödül gene Altın Artemis. Yani, Dokuz Eylül Üniversitesi’nin 11 yıl boyunca verdiği ödül! İzin almaya gerek görülmemiş (Rektör hanım AKP’li ya, nasılsa itirazı olmaz). O yıl, festivali Mavişehir’de bir AVM’de yapıyor Sarıkaya. Vizyona giren her film yarışmada doğal aday kabul ediliyor. Aday olarak yirmi film açıklanmışken, ancak ikisi-üçü gösterilebiliyor. Ne gam, sonuçlar halk oylamasıyla belirlenecek nasıl olsa... En İyi Film ve Yönetmen ödülleri, Mustafa Ünlü’nün yapımcısı olduğu ‘Ayla’ filmine gidiyor. Kısa film, kısa animasyon, belgesel dallarındaki ödüller ise jüri tarafından belirleniyor. Bir de, Onur ödülleri, ‘Filme Değer Katan Ustalar’a verilen ödüller var. 2019’da da, seyirciye sunulabilen film sayısı çok az. Ama, aday çok, tam yirmi film. Ödülün kime gideceğini tahmin etmekte zorlanmıyoruz. Çünkü, ‘Müslüm’ on iki dalda aday (Adayları kim belirliyor bilemiyoruz elbette). Sonuç: ‘Müslüm’ En İyi Film, Yönetmen, Senaryo, Görüntü Yönetmeni, Kurgu, En İyi Kadın Oyuncu, En İyi Yardımcı Kadın ve Erkek Oyuncu ödüllerinin hepsini kazanıyor... “Halk oylamasıdır, şaşılacak bir şey yok” diyebilirsiniz; haklısınız. Ama, ‘Ahlat Ağacı’, ‘Kelebekler’, ‘Daha’, ‘Aşkın Gören Gözlere İhtiyacı Yok’ gibi yılın en iyi filmleri ile (yarıştıklarından haberleri var mı yok mu bilemiyoruz, çünkü başvuru gerekmiyor), ticari yapımları yarıştırmak kime ne kazandırıyor? Sınırlı dağıtım olanakları bulabilen nitelikli yapımlara ders verilmek mi isteniyor? İzleyememiş olduğu filmleri nasıl değerlendirecek seyirci? Yaptım oldu diyor Sarıkaya, ödül törenini Kültürpark’ta yapmayı da başarıyor.

TÜRKİYE’NİN OSCAR’INA HOŞ GELDİNİZ!

Hükümete yakınlığıyla bilinen ASİTEM, üçüncü yılda sanat yapıtlarını ticari yapımlarla yarıştırmaktan vazgeçmiş, ‘en az 300.000 seyirciye ulaşmış vizyon filmleri festivali’ yapacağını duyuruyor. Tabi, gene kimseden izin almadan adaylar ilan edilivermiş. En İyi Film ve Yönetmen dallarında onsekiz aday var. Aralarında, 2019’un en büyük gişe başarısı ‘7. Koğuştaki Mucize’, Cem Yılmaz (Karakomik Filmler), Yılmaz Erdoğan / BKM filmleri (Organize İşler Sazan Sarmalı), Mustafa Ünlü yapımı üç film (‘Cep Herkülü Naim’, ‘Çiçero’, ‘Türk İşi Dondurma’) ve ‘Enes Batur’, ‘Siccin 6’ gibi ticari işler var. Kimi kategoride on yedi, kiminde on dört aday var. Elbette, aday gösterilen sanatçıların haberi bile olmuyor aday olduklarından. Basından öğrendiğim kadarıyla, Şahan Gökbakar aday olduğunu duyar duymaz, festivale “Benim iznim olmadan beni nasıl aday gösterirsiniz” diye tepki göstermiş ve adaylıktan düşürülmüş. Şahan zaten ödülünü gişede almış. Böyle bir ödülü ne yapsın?

Festival sitesinde “Türkiye’nin Oscar’ına Hoş Geldiniz” yazıyor. ASİTEM yöneticisi de bilir elbette, ama ben gene de anımsatayım. Adayları, Amerikan Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi’nin üyeleri saptar. Tıpkı SİYAD ödüllerinde derneğin tüm üyelerinin oy kullanması gibi, En İyi Film kategorisindeki adaylar Akademi’nin tüm üyelerinin oylarıyla belirlenir; Senaryo, Görüntü, Kurgu, Sanat Yönetimi dallarındaki adaylar ise o alanlarda çalışan üyelerin oylarıyla... Yani, halk oylaması değildir.

POPÜLİZM VİRÜSÜ

Bu yıl, halk oylamasının yanına bir de sektör oylaması konularak, bu eleştiri bertaraf edilmeye çalışılmış. İki de yeni kategori var: ‘Televizyon dizileri’ (En İyi Yapım, Yönetmen, Senaryo, Kadın Oyuncu, Erkek Oyuncu, Yardımcı Oyuncular, Çocuk Oyuncu dallarında yirmialtı-yirmidokuz aday belirlenmiş) ve beş adayın yarışacağı ‘Dijital Diziler’ (herhalde dijital platformlar için yapılan dizileri kastediyor). Bakın, bu olur... Televizyon zaten popüler kültür alanının bir ögesidir. Yarışması da halk oyuyla yapılabilir. Seyirciden en sevdiği diziyi seçmesini isteyebilirsiniz. Tabi, teknik dalları bu değerlendirmenin dışında tutarak. Bir başka seçenek de, dizilerin sanatsal düzeyini yükseltmek hedefine yönelebilir ve uzman bir jüri tüm bu dallarda bir değerlendirme yapabilir.

Farkındaysanız festival ya da yarışma demiyorum, ‘değerlendirme’ diyorum. Tıpkı SİYAD gibi, Sadri Alışık Oyuncu Ödülleri gibi, kurumunuzun adıyla ödüllendirme yaptığınızda kimse karışamaz. Ama, bir kentin adını taşıyan bir festivalde daha özenli olmak gerekir. Hele, bir başka kurumun başlattığı bir festivali ve ödül adını keyfinize göre kullanamazsınız. Bunu bir meslek birliği adına yapmak ise sorumsuzluğun dik alasıdır. Üstelik, vizyona giren filmleri ‘iş yapan / yapmayan’ diye ayırmak olacak şey değildir.

“Benim festivalim diğer festivaller gibi sanat filmlerinin yarıştığı bir festival değil, gişe filmleri festivali” diyen festival yöneticisinin popülist yaklaşımını onaylamayan yönetmen, yapımcı, oyuncu, akademisyen ve sinema yazarlarından yaklaşık kırk sinema insanı, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı’na bir mektup yazarak, Belediye’nin bu yanlışa alet olmaması için çağrıda bulunma kararı aldık. Sanat sevgisini yakından bildiğimiz Sayın Tunç Soyer’in, mektubumuzda dile getirdiğimiz kaygıları paylaştığından hiç kuşkum yok. Dileğimiz, İzmir kentinin en kısa sürede adına yakışır, özgün bir film festivaline kavuşması.