"Jüriye bakıp sana hangi filmin ödül alacağını söyleyeyim", mantığındaki jüri endeksli sonuçlardan yorulmuş birisi olarak, bundan sonra kriterim halkın seçimleri olacak

Festivaller: Filmler aynı sonuçlar farklı

Malatya Film Festivali’nde neredeyse Adana Film Festivali’ndeki filmlerin aynıları yarıştı ama ödüller farklılık gösterdi. Adana’da izleyici ödülü alan Daha filmi Malatya’da en iyi film ödülü aldı. Adana’da hiç ödül alamayan Sofra Sırları Malatya’da izleyici ödülü aldı. Adana’da Daha filmi Siyad ödülü alırken Malatya’da Buğday filmi aldı. Jüriye bak sana hangi filmin ödül alacağını söyleyeyim, mantığındaki jüri endeksli sonuçlardan yorulmuş birisi olarak bundan sonra benim öncelikli kriterim halkın seçimleri olacak gibi duruyor. Tekrar üstüne basarak söylemek isterim ki festivallerdeki jüri sistemi değişmelidir, daha çoğulcu bir oy sistemiyle bunun çözümü bir an önce sağlanmalıdır. Lobicilik ve siyasi görüşlerin etkisi altındaki festivaller ve sinema ‘endüstrisi’ için bu değişim şarttır.


Abartmak huyumuz
İstanbul, Adana, Antalya ve Malatya sonrası tüm yerli yarışma filmlerini izlemiş birisi olarak şahsi fikrim, en iyi filmin Sofra Sırları ve en iyi yönetmenin Semih Kaplanoğlu olduğu yönünde. Semih Kaplanoğlu’nun müthiş bir titizlikle uzun senelerin çabasıyla çektiği Buğday filmi kusursuz bir güzelliğe sahip. Türk sinemasında bu denli temiz çok az. Buna rağmen festivallerde bu önemli sinema filminin büyük ölçüde görmezlikten gelinmesi filmin muhafazakâr mesajı ve yönetmenin politik duruşuyla ilgili olmalı. Hak ettiği ödülleri Buğday filminin almamış olması, siyasetin ve politik bakış açısının salt sinemanın önüne geçtiğini bizlere göstermiş oldu. Malatya’da Siyad bu filmi ödüllendirmemiş olsaydı sinema adına bir hata yapılmış olacaktı. Tüm festival ödül sonuçlarına bakınca Daha’nın ajitasyona yenik düşülerek ödüllendirilmiş olduğunu, Sarı Sıcak’ın ödüllerinin jüri endeksli olduğunu, Başak Köklükaya’nın performansının abartılı bir övgüyle karşılandığını, Onur Ünlü’nün abartılı bir sevgiyle ödüllendirildiğini, Pelin Esmer’in filminin ise abartılı bir romantizmle alkışlandığı kanısındayım.
festivaller-filmler-ayni-sonuclar-farkli-387269-1.
Sofra Sırları vs. Daha
Üst-alt hikâye arasındaki organik bağ ile, senaryosunun, diyaloglarının kalitesi ile filmin her anında yönetmenin kontrolde olduğunu hissedebildiğiniz Ümit Ünal’ın Sofra Sırları, festival filmleri ile gişe arasındaki uçurumsal mesafenin nasıl kapanacağının altın değerindeki örneği gibi. Vizyon gişesinde rahatlıkla başarı sağlayabilecek, aynı zamanda festival filmlerinin özgül ağırlığını da taşıyabilen bir film olması açısından önemli. Demet Evgar’ın oturaklı bir senaryo ve kendini adamış bir yönetmen eşliğinde nasıl da parladığı ne yazık ki gözden kaçmış ve bu oyuncuya hiçbir festivalde ödül getirmemiştir. Filmlerdeki yönetmenin hâkimiyet meselesi, ne yazık ki ödüllere boğulan Daha filmi için geçerli değil. Onur Saylak’ın ilk uzun metraj yönetmenlik denemesi olan Daha daha ziyade kolektif bir çalışma gibi duruyor. O yüzden Saylak’ın yönetmenliği konusunda henüz bir yorumda bulunmak için bu film yeterli done sunmuyor. Yönetmen hakkında aceleyle fikir söylemeden önce Saylak’ın gelecek filmlerinde kendi varlığını daha çok hissettirecek filmler yapmasını beklemeyi daha doğru buluyorum. Bir büyüme hikâyesini sırtlanan Daha filminin, kimsenin duyarsız kalamayacağı mülteci meselesini son derece ajitasyon yüklü sahnelerle filme sokuşturmuş olması; mültecilere verilen sahte can yeleklerinin bile filmde yer almış olması gibi, beni rahatsız etti.

festivaller-filmler-ayni-sonuclar-farkli-387270-1.

Seyirci zulmü
Malatya’da sinema salonunu panik halinde çoluk çocuk, mısır ve cipsle dolduran seyirci, filmlerin rahat bir şekilde izlenmesini engelledi. Festivallerde gösterilen filmlerde yaş sınırı konusunda disiplinli bir ön çalışma yapılmamış olması çok üzücü. ‘Zamanla alışacaklar, biraz zaman tanımamız lazım’ görüşlerini ise yanlış buluyorum, bu meseleyi zamana yaymak kaçak oynamaktan başka bir şey değildir. Örneğin Yüzleşme gibi kanserle ilgili bir filme, Mavi Sessizlik gibi şiddet ve rahatsız edici görüntüler içeren bir filme, 3-4 yaşındaki çocuklar içeriye alınıyorsa bu işte bir hata vardır. Ve filmlerde sıkılan küçük çocuklar yerlerde arabalarıyla oynuyorsa, film sırasında gençler instagramda kalp dağıtıyorsa, teyzeler alışveriş torbalarından yiyecek çıkararak salonda misafir ağırlar gibi davranıyorsa, bunlar o anın meselesidir. Film başlamadan salonu dolduran seyirci, etrafa çeşitli rahatsızlıklar verdikten en geç yarım saat sonra insanları ezerek salonu boşaltıyorlarsa ortada yer alan sorun görmezden gelinmemelidir. Belli bir kabalıkla bu durumu böyle anlattığım için kimse kusura bakmasın ama tüm bu olanlar bugünün tüm festivallerinin ve vizyon sinemasının meselesidir ve ivedilikle çözülmelidir.