Fetih-rant-talan  ve ölüm

Bugün geldiğimiz noktada bir müşterek olarak kentler kendisine siyasetçi, girişimci, müteahhit, arsa komisyoncusu, aracı ve plancı diyen bir ittifakın saldırısı altında. Hiç öyle allayıp, pullamaya gerek yok, organize hırsızlık çetelerinden söz ediyoruz. Ahlaki direnç noktaları tümüyle çökmüş, hepimize ait olanı evlerine götüren zorbalar bunlar. Hangi partiye, mezhebe, millete ya da cinsiyete ait olduklarının bir önemi yok; onları birleştiren herkese ait olanı çalmaktan hicap duymayan arsızlar olmaları.

Kapitalizmin bugün geldiği aşamada meta üretiminin belirlediği bir dünyanın çok ötesindeyiz. El koyma, fetih ve rantın finans dünyasıyla buluştuğu bir ortamda sömürüyle bezenen üretim bile artık çok namuslu kalıyor.
Kentlerde müştereklerimizi çalan bu rant siyaseti ulus ötesi topraklarda jeopolitik düzen olarak karşımıza çıkıyor. İsminin ihtişamına bakmayın jeopolitik mantık aşağı yukarı kentlerimizi talan eden rant mantığıyla aynı yerden besleniyor; kaynaklara ve topraktan doğan ranta el koymak.

Bugün Ortadoğu’da hüküm süren istikrarsızlığın gerisinde bu bölgenin petrol zengini olmasının asli unsur olduğunu kim inkâr edebilir? Bir yanda IŞİD ve diğer yerli uzantılar, öte yanda ABD başta olmak üzere ulus ötesi güçler söz konusu stratejik toprakları ve bu topraklardan doğan değerleri ve rantı kontrol etmek uğruna, bu coğrafyaları insan ve çevre maliyeti yüksek bir kaos ortamına sürüklemekten geri durmuyorlar.

İnsani sonuçları mı? O sonuçları çok farklı bir haber üzerinden görmek mümkün. Cumhuriyet gazetesinin haber sitesine bugün düşen çocuklara yönelik cinsel sömürüye ilişkin dramatik raporun ayrıntıları yeterince çarpıcı. Birçok Baro yanında, Uluslararası Af Örgütü’nün de bulunduğu 40 aşkın kurum tarafından oluşturulan bir komisyon tarafından hazırlanan Rapor çocuklara yönelik cinsel sömürüyü can yakıcı biçimde ortaya koyuyor. Türkiye’ye ticari cinsel sömürü amacıyla yurtdışından kız çocuklarının getirildiği, bazı eğlence yerlerinde çocukların fuhuşta kullanıldığı yönünde duyumlara dikkat çekilen raporun bir bölümünde bir turizm sektörü çalışanının şu çarpıcı ifadesine yer veriliyor;

“Çocuklar, bazı otellere kimliksiz alınıyor; fuhuş yaptırdıklarına şahit oldum. Zengin adamlarla babalar arasında acenteler aracılık yapıyor. Bazı acenteler yurtdışından gelen şeyhlere, zenginlere tüm hizmeti vermek adı altında ihtiyaçlarını gideriyorlar. Bakirelik yaşı eskiden 18 ile 20 yaş arası iken şimdi 8-9 yaşlarına düştü. Yazın daha fazla olmaktadır”.

Aynı rapor söz konusu çocukların devşirildiği kaynaklardan birinin Suriye olduğunun da altını çiziyor. “Gaziantep’te 14 yaşında Suriyeli bir kız çocuğu erken evlilik yapıyor. Eşi daha sonra fuhuş yoluyla kızı pazarlamaya çalışıyordu” gözlemi raporda görüşüne başvurulan bir avukata ait.

Bölge büyük bir kaosa itilirken, Kürtlerin kontrolündeki Kobane bu karmaşa içinde insani bir düzen oluşturma çabalarının bir sembolü haline geldi. Orada savaşın çocuklarının ulus-ötesi bir cinsel sömürü ağının tuzağına düşürülmesine izin verilmedi.

Fetih ve talan düzenin yarattığı karanlıkta, Kobane’yi bir umut olarak gören gençler dayanışmalarını göstermek üzere Suruç’a gelmişti. Oradan Kobane’ye gidecek, savaşın çocuklarına yanlarında getirdikleri oyuncakları vereceklerdi. Olmadı. Fetih-talan-tecavüz-ölüm üzerine kurulan jeopolitik düzen(sizlik) izin vermedi.

Bu düzeneğin hangi karar noktası bu vahşi saldırıyı düzenledi bilmiyoruz. IŞİD mi? Demirtaş’ın PKK’ya silah bırak çağrısını boşa düşürmek isteyenler mi? Saldırının Türkiye’nin iç siyasetine yönelik bir müdahale olabileceği bile akla geliyor! Bilmek mümkün değil.

Ama bir şeyi biliyoruz; IŞİD’de dahil olmak üzere, kapitalizmin yarattığı vahşetin en uç zamanlarında ve en hareketli coğrafyasında yaşıyoruz. Bu siyasi-coğrafi düzen(sizlik) karşısında var olan birikimimizi yabana atmamakla birlikte, siyasal mücadeleyi bu yeni jeopolitik gerçekliği dikkate alarak esaslı biçimde yeniden düşünmek zorundayız.