Türkiye’de daha sonradan askeri darbeye girişecek olan “Fetullahçılar” adlı dini cemaate yönelik ilk dava 12 Mart 1971 darbesi sonrası açılmış ve “laik devlet ilkesine aykırı faaliyetler”den ötürü Fetullah Gülen üç yıl hapis cezası almıştır (Tunç’un babasına rahmet). “Dini kurallara dayalı devlet kurmak” iddiasıyla Ankara 2 nolu DGM tarafından 2000 yılında açılan ikinci dava 4616 sayılı […]

Türkiye’de daha sonradan askeri darbeye girişecek olan “Fetullahçılar” adlı dini cemaate yönelik ilk dava 12 Mart 1971 darbesi sonrası açılmış ve “laik devlet ilkesine aykırı faaliyetler”den ötürü Fetullah Gülen üç yıl hapis cezası almıştır (Tunç’un babasına rahmet). “Dini kurallara dayalı devlet kurmak” iddiasıyla Ankara 2 nolu DGM tarafından 2000 yılında açılan ikinci dava 4616 sayılı “erteleme yasası” ile kapatılmıştır. Bu dosya daha sonra Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nce yeniden açılmış ise de, beraat kararı verilmiştir. Fetullahçılar hakkında yazılmış -ve gereği elbette hiç bir zaman yapılmamış- jandarma ve Genelkurmay Başkanlığı raporları, Emniyet Müdürlüğü raporları da vardır.

Ne zaman ki, Fetullah Gülen ve özellikle yargıdaki müritleri 17-25 Aralık 2013’te “yolsuzluk” ekseninde iktidardaki AKP’ye karşı harekete geçmiş, AKP o güne kadar “Hizmet Hareketi”, “Hizmet Erleri” diye taltif ettiği bu dini cemaate, önce “Paralel Devlet Yapılanması”, 15 Temmuz sonrası ise, “Fetullahçı Terör Örgütü” adını vermiş ve yargılamalara ve cezalandırmalara başlamıştır. AKP döneminde uzun seneler, F Tipi Cemaat, “dokunan yanar” denilen bir zırh içine alınmıştır.

Geçen hafta İçişleri Bakanlığınca açıklanan verilere göre, FETÖ’ye yönelik polis operasyonu ve tutuklamalarda 511 bin kişi içeri alınmış, halihazırda hapishanelerde 32 bin zanlı vardır.

FETÖ iddianameleri, bu dini yapılanmanın “askeriye”, “yargı”, “mahrem hizmetler”, “istihbarat”, “eğitim”, “esnaf ve işadamları” gibi başlıklardan oluşmaktadır. Kamuoyu daha çok, 15 Temmuz’un ağır bilançosu ve medyada geniş yer bulması karşısında darbe yargılamalarına ilgi duymaktadır. Oysa FETÖ iddianamelerinde, sosyal, dinsel ve siyasal, pek çok husus hakkında yorumlar vardır. Bu yorumlar AKP’nin toplumu dizayn anlayışını da ele vermektedir.

FETÖ iddianamelerine göre, bu yapılanmanın adını “devlet” vermiştir. Elli yıldır “kamu düzenine tehdit” bir dinci örgütlenmenin var olduğu bir ülkede MGK, Fetullah Gülen Cemaati’nin “milli güvenliği tehdit ettiği” kanaatine ancak 26 Şubat 2014 tarihinde ulaşmıştır. Türkiye’nin “en üst güvenlik örgütü”nün, “devletin tepesi”nin bu “uyanıklığı”, herhalde mizah konusu olabilir. “Fetullahçı Terör Örgütü” (FETÖ), devletin ona verdiği addır (Ankara CBS, 28.2.2019 tarih, 2019/12740 sayılı iddianame).

İddianamelere göre, FETÖ’nun hedefi “devletin tüm anayasal kurumlarını ele geçirmek”tir (Girmediği devlet kurumu var mı?). “Gizli ve hiyerarşik” yapısı vardır, üyeleri “kod ad” kullanmaktadır (Eski sol örgütlere benzeyen bir durum). Örgütü “imamlar” yönetmektedir (AKP’nin her yere İmam Hatip Lisesi açması FETÖ’ya veya diğer cemaatlere yarıyor demek). “Kainât imamı” ise Fetullah Gülen’dir (Gülen’in kendisini “Tanrı” ilân etmemesi ilginç).

Gülen, en çok TSK ve MİT, yargı ve polis, mülkiye ve eğitim alanında örgütlenmeye önem vermiştir. Buradan FETÖ’nun “devlet çocuğu” olduğu sonucu çıkmaktadır. Adını devletin verdiği FETÖ, o devletin içinden çıkmıştır. Nitekim, devletin kendisi FETÖ’yü “terör örgütü” ilân etmezden kısa süre evvel -herhalde kendisine benzediğinden- “paralel devlet” olarak nitelemiştir.

Üyeler, “abi” denen “dokunulmaz” kişiye “itaat” mecburiyetindedirler. “İmam” ve “abiler”in “seçilmesi” söz konusu değildir; “onaylanmaları” da gerekmez. Buna karşın kadınlardan müteşekkil “ablalar” hiçbir zaman örgütte “üst düzey yönetici” olamaz (FETÖ’nün aslında -tıpkı AKP gibi- kadına hiçbir vaadi yoktur). (Aynı iddianame).

İddianameler, “dindarların” yanı sıra “ateistlerin”, “başka mezheplerin”, ya da Yahudi ve Hıristiyanların da “FETÖ’ye katıldığını” belirtmektedir. İddianameler, “örgütün nihai amacı gizlidir” diyerek en büyük çarpıtmayı yapmaktadır (Aynı iddianame, s. 3). Burada apaçık “İslami amaçları” olan bir terör yapılanmasının niteliği karartılmak istenmektedir. Bu terör örgütünün “İslami rengini” inkâr etmek, “yeni FETÖ’lere” kapıyı sonuna kadar açmak demektir. Nitekim “FETÖ’den boşalan yer” epeydir, Menzil başta olmak üzere diğer cemaatlerce doldurulmaktadır.