İlkokuldaydık ya da orta. Bir din hocamız vardı, adı Cemil, kısa gözlüklü, gülen yüzlü. Bilimsiz din olmaz, diyen ve çocuk dünyamızda sevilen bir adamdı. Bir gün bizi aldı, okulun altında bir pansiyon vardı, lavabo bölümüne geçtik, adam gömleğinin kollarını sıyırdı, ağzında yabancı sözcüklerle yüzünü yıkamaya başladı, bize döndü, çocuklar namaz kılalım dedi, biz dört çocuk, okulun puanları yüksek dört öğrencisi, hayatında namaz görmemiş, duymamış, kılmamış dört biçare utanarak birbirimize baktık, neden sonra ben, hocam biz Aleviyiz, deyiverdim, pirlikten belki, Cemil öyle mi, peki, hadi çıkyoruz, dedi. Çıktık, dört çocuk elimize dörder Sızıntı dergisi ile evlerimizin yolunu tuttuk. O dergi o sayısında cennet, cehennem, ateş, yanmak, huri gibi hiç duymadığımız sözlerle doluydu, gece karabasanlar bastı.

Fetullah, başı sonu dağ, altı üstü zulüm, içi dışı Kızılbaş bir şehirde, seksen üç yılının o kış mevsiminde, Cemil Hoca’nın bize verdiği Sızıntı dergileriyle hayatımıza sızmıştı. Sözde askeri yönetim vardı, sözde laik bir devletti Türkiye ve yine sözde Evren her gün Mustafa Kemal'den, laiklikten, Cumhuriyet'ten bahsediyordu. Ama Fetullah da, okuduğumuz dergide, beynimizin içindeydi.

Şu son kırk elli yılda Fetullah'ın hayatına dokunmadığı insan var mıdır? 1960'larda ilk vaazını verdiği Erzurum'daki camide kışkırttığı kitleler bir sinemayı basıp, insanları linç edip her tarafı dağıtmışlardı. Son işi ise 15 Temmuz'da harekete geçirdiği subaylar, öldürülen masum insanlar ve Erdoğan'ın Allah'ın lütfü diyerek canına okuduğu zaten kırıntısı kalmış haklar oldu. Fetullah Erzurum'dan İzmir'e, Pensilvanya'dan Malezya'ya, Komünizmle Mücadele Dernekleri'nden Kanlı Pazar'a, Samanyolu'ndan Zaman gazetesine hep gölge bir devlet adamı oldu. Ecevit'ten Erdoğan'a tüm siyasetçiler, on yıllar boyunca hep arkasındaydı. O siyasileri, siyasiler onu besledi, büyüttü. En son 15 Temmuz'u kullanan Erdoğan tez zamanda karşı darbesini yaptı ve Türkiye'yi bir hanedanlığa çevirdi.

Tayyip Erdoğan'ın uçağı ABD'ye indiği gün Washington Post Fetullah'ın Artık Tanımakta Zorlandığım Türkiye başlıklı bir yazısına yer verdi. Bu Amerikalıların Erdoğan'ı eski ortağı ile vurma taktiğinin daramatik bir hali olsa gerek. Neyse konumuz bu değil. Fetullah yazıda, bir zamanlar benim tanıdığım Türkiye demokrasi ve Ilımlı Laiklik ilkelerini bir araya getirirdi, oysa devlet gücü şu an ne isterse yapabilecek bir devlet başkanının elinde ve muhalif düşüncelere hayat hakkı tanınmıyor, Erdoğan masumları tutuklatıyor, onlara zulmediyor, işten kovduruyor, sadece gayesi dünya barışı olan Hizmet Hareketi gönüllülerini değil, Aleviler'den, Kürtler'den, laik ve sol kesimlerden gazeteciler, akademisyenlerden 300 bini aşkın insanın hayatı altüst oldu, diye yazmış.

Fetullah'ın, Amerikan gazetesinde yürek burkan bir dille andığı Alevilere bakışı, otuz yıl evvel eline zorla Sızıntı tutuşturulan yeni yetme çocuğun kâbuslarından ibaret değil. O, Hasan El Benna gibi suikast ve sabotaj ustası, Müslüman Kardeşler'in liderini saygıyla yad eden, on binlerce Alevinin kanına girmiş Yavuz'u, bir pençede dünyanın ödünü koparan tepeden tırnağa bir abid, olarak görendir. Fetullah, Yavuz'u öylesine över ki, onu Peygamberden sonra anılması gereken kişiler arasında sayar. O, Kanuni döneminde verdiği fetvalarla sayısız Alevinin ölümüne ferman yazan Ebusuud Efendi'yi de büyük müfessir diye tanımlar. Ona göre Aleviler küfür cephesi, kendi cephesi ise iman cehpesidir.

Demokrasi ve Ilımlı Laiklik'e gelince, Erdoğan ile ortak iktidar olduğu şu son on yılda, karşıtlarına neler yaptığı ortada. Barış adamları dediği Hizmet Hareketi Talebeleri'nin ordudan, yargıdan, bürokrasiden tasfiye ettiği mazlum insanlar, imzasız mektuplar, sahte ihbarlar, yasadışı telefon dinlemelerle tutuklanıp hapse atılanlar, işini kaybedenler, hayatı mahvolup intihar edenler, fişlemelerle ocağı sönen insanlar. Hepsi hâlâ hafızalarda.

Fetullah, son elli yılda o kadar can yakmış, Türkiye toplumunda öylesine negatif bir birikime yol açmış ki, sorguda, hapishanede, mahkemede binlerce zanlıya karşı aylardır uygulanan açık hukuksuzluklar karşısında dahi toplum tuhaf bir sessizlik içinde. Her şey, tıpkı yıllar evvel bu çocuğun korkuyla okuduğu o dergideki karabasanlar gibi, ülkenin her tarafından feryatlar yükseliyor, işten atılanlar, yiğitçe büyük bir şehrin ortasında açlık grevi yapanlar, bunalıp intihar edenler, hapiste çürüyenler, tutulduğu yeri bile bilinmeyenler. Tarihte hiç böyle kötü bir dönem olmamıştı. Fetullah, talebelerine Erzurum'daki o camiyi bastırdığı günden beri yıkım faaliyetlerine devam ediyor.