Şiir ve şairler kolay kolay gündeme gelmezler. Biraz mahrem, gizli kapaklı, alçak sesle okunurlar. Daha propagandif türlerinin...

Şiir ve şairler kolay kolay gündeme gelmezler. Biraz mahrem, gizli kapaklı, alçak sesle okunurlar. Daha propagandif türlerinin bağırarak okunduğu da vakidir. Erdoğan’ın minareli şiir okuması, Can Yücel’in küfürlü şiirleri ve komünistliği olmasa sanki pek öyle gündem olmaz şiirden.
Yine öyle sessiz sedasız akarken şiir takvimi bir anda irkiliverdik. Ortalık aniden yargılar, kurgular, dedikodular ve özürlerle karıştı. Neresinden tutsanız elimizde kalıyor.
Oxford Üniversitesi geleneksel olarak “en iyi” şairi seçip Şiir Kürsüsü Profesörü yapıyor. Şu cümle bile ne kadar tuhaf değil mi? En iyi şair, oylama, seçme, kürsü profesörü olma, Oxford. Şiir ve şairler adına daha yoz bir şey düşünmek herhalde çok zor olsa gerek.
Bu yıl da uzun mücadelelerden sonra bu çok “saygın” unvan ve kürsü Ruth Padel’e verildi. Yarışta rakiplerini centilmenliğe aykırı yollardan ekarte ettiği öne sürülen Padel on gün içerisinde profesörlüğü iade etti ve ‘ayıp’ ettiği rakibinden özür diledi. Dikkatinizi çekmiştir eminim: Rakiplerden bahsediyoruz. Futbol değil mesele, orada Barcelona rakipsizliğini ilan etti. Şairlerin rakipleri!  Olur, tabii iyi şiir ve de kötü şiir vardır. Hepimiz kötü şiir yazabiliriz mesela ama hepimiz şair olmuyoruz o biraz iyi şiir yazmak gerektiriyor. Ama şiir de maça çıkar gibi yazılmaz be birader.
Şimdi bu bizim Oxford rezillerine bakınca insan hiç bir şey göremiyor. Varsa da görülmüyor. Şairlerin ahlaksızlığı biraz olsun hoş görülebilir. Hani sanatla aykırılık arasındaki ilişkiden ötürü. Oxford’un şiir kürsüsü maçında oyundan ilk ihraç edilen, Derek Walcott Nobel ödüllü bir şair.
Hatırlarsınız daha önce bahsetmiştim Obama şairleri zengin edecek diye. Walcott da ne kadar Nobelli şair olsa da dayanamamış ve oturup Obama şiiri çizdirivermiş ve Times’ta yayınlamayı uygun görmüş. Ne kadar sınırlayıcı bir tercih ve ne kadar sınırlayıcı bir şiir nesnesi. “Karışıklığın şafağında bir amblem, hasır şapkasıyla genç bir zenci yükseliyor” diyen epik şiir hiç fena değil allah için.
Amma ve lakin şiirle çok da alakası olmadığını düşündüğüm kürsü profesörlüğü, etrafındaki rekabet, toz duman içinde Walcott bir anda kirli çamaşırlarıyla yüzleştirildi. Cinsel taciz suçlamaları, anlaşmayla sonuçlanmış bir cinsel taciz davası. Walcott’un öğrencilerini taciz ettiğine dair gazete kupürleri, üniversitede hakkında bir taciz soruşturması. Şairler aşk adamıdır yanlış anlamayın ama biraz su kaçırmış sanki.
Padel ise Charles Darwin’in torunu ve tesadüfen Darwin yılındayız: Şiirlerle hayat adlı biyografik şiir kitabını yayınladı. Mükemmel zamanlama! Üç yıl sonrada Olimpiyat şiirlerini bekliyoruz Londra 2012’de. Padel Walcott hakkında gazetelere gönderdiği ‘karalayıcı’ e mail ortaya çıkınca istifa etti. Şimdi olan Oxford’a oldu hem kürsüyü verecek adam ve kadın kalmadı hem de zaten bence çok manasız olan kürsü epeyce hırpalandı. Artık şiirlere değil şairlerin kirli çamaşırlarına bakacağız o kürsüden. Belki bir TV kanalı “kim daha alçak olur” diye yarışma bile düzenler.
Şairliklerinden kuşku yok. Şairliklerine dair yarışta koşsun dursunlar ve biz de çok kişisel mahremlerini yargılamayalım o yarışta. Lakin şiir satıcı kişiler olarak her ikisinde de fena halde pazarlama ve piyasa görüyorum. Takipteler.
Duygularını ve estetiği değil gündemi takipteler. Estetiğini şiirin hizmetine sunmuşlar pazarın. Obama seçilir hadi dizeleri döktürelim. Eh büyük dedemizin yıl dönümü Darwin kitabı yazmanın tam zamanıdır.
Profesyonel şairler! Fena fikir değil düşünsenize avukat bürolarının yanında şair büroları! AKP bu önerimi değerlendirsin. Ama Baykal duymasın çok kızar sonra devlet eliyle olmasın özel sektöre destek verelim onlar yapsın falan der. Neyse, yanlış anlamayın Walcott ve Padel hakkında söylediklerimi.
Hepimiz geçinmek zorundayız. Anlayışla karşılıyorum bu çabaları. Sonuçta bu satırların yazarı da pazarlama hocasıdır.
Beterimden korusun.
Şiirli iyi pazarlar.