HANDE GAZEY – GÖKSU CENGİZ Geçtiğimiz günlerde kadın bir avukatın etek boyuna yönelik hakim tacizinin ardından iktidarın kadınlara yönelik saldırıları yeniden gündeme taşındı. Fevziye Sayılan ile yeni toplumsal cinsiyet rejimi inşasını ve yükselen kadın hareketinin olanaklarını konuştuk. •Geçtiğimiz günlerde bir avukatın etek boyuna dair bir taciz gerçekleşti ve bu bir tepkiye yol açtı. Hakim etek […]

Fevziye Sayılan: Avukata yönelik saldırı münferit bir olay değil

HANDE GAZEY – GÖKSU CENGİZ

Geçtiğimiz günlerde kadın bir avukatın etek boyuna yönelik hakim tacizinin ardından iktidarın kadınlara yönelik saldırıları yeniden gündeme taşındı. Fevziye Sayılan ile yeni toplumsal cinsiyet rejimi inşasını ve yükselen kadın hareketinin olanaklarını konuştuk.

Geçtiğimiz günlerde bir avukatın etek boyuna dair bir taciz gerçekleşti ve bu bir tepkiye yol açtı. Hakim etek boyundan bahsederken aynı zamanda ‘burası müslüman bir ülke yakışıyor mu?’ gibi bir cümle kuruyor. Biz buradan itibaren bunu da değerlendirerek siyasal islamın kadınlara yönelik saldırılarını nasıl değerlendirebiliriz?

Siyasal alanın ve hukukun  tüm mekanizmalarının  dinselleşmeye nasıl  açıldığı ile ilgili bu  söylem.  Ardından  bu hakim açığa alınmış da olsa,  siyasal islamın devletleşme süreci belirli bir evreye geldi. Artık siyasal söylemin kendisi dini bir söylem olarak kuruluyor dikkat edersiniz. “Burası müslüman ülke” diyor. Nerede yazıyor bu? Bu adamın kafasında. Laik demokratik sosyal bir hukuk devletidir diyor anayasamızda. Olay  yargı-hukuk  gibi bir yerde gerçekleşiyor. Bir mahalle baskısı değil. Türkiye mahalle baskısı olarak kadınların etek boyuna müdahaleye alışık,  bir ülkede  bunlar hep vardı. Ama devletin hukuk gibi yargı gibi bir yerinde,  hukuk  adına da konuşan birisi “burası Müslüman bir ülke” dediği zaman sürecin belli bir yere gelmiş olduğunu anlıyoruz.

İslamcı siyasetin  kendini  diğer siyasetlerden ayırmak için kadın bedeni  ve  kimliği  ile aile meselesini   kullandığını biliyoruz.  Siyasa lislamın da toplumu dönüştürmek için merkezi ögeleri  de bunlar aynı zamanda. Ailedeki ilişkiler ve haklar,  kadınlar ne giyiniyor, nasıl yaşıyor, nasıl varoluyor etrafındaki toplumsal ilişkilerin yeniden üretimiyle ilgili soruları ve dayatmaları sürekli gündemde tutuyorlar.  Hatta kadın  sözcüğü de kamusal alanda marjinalleştiriliyor. Kadın yerine hanım, eşitlik yerine adaleti geçirmek istiyorlar. Kendi adına konuşan bağımsız kadın özneden nefret ediyorlar sanki.  Dahası bu basit gibi görünen sözcük tercihlerinin altında kadınları hak ve eşitlik kulvarından çıkarmaya dönük niyetler ve adımlar gündemde.

Türkiye  uzunca bir dönem toplumsal cinsiyet eşitliğine bir kamu politikası olarak angaje oldu. Yasalarınıveeğitim politikalarını bu doğrultuda değiştirdi. Son bir yıl içinde  düzenleyici bir ilke olarak toplumsal cinsiyet eşitliğinden vazgeçildiğini, eğitim ve aile politikalarında  toplumsal cinsiyet eşitliği yerine  yerine  toplumsal cinsiyet adaletinin geçirildiğini görüyoruz.  Bu önemli bir saldırı, kadınlar da eşitlik olmadan adalet olmaz diye haykırıyor. 

Kadınların bedeni ve cinselliğiyle ilgili daha büyük bir gündemleri olduğu kesin.  Kürtaj üzerindeki baskı, çocuk sayısı konusundaki dayatmalar,  kadına yönelik şiddet ve kadın  cinayetleri; namus ve iffet adına devlet dairelerinden, okullara tüm kamusal alanda  giderek ivmesi artan cinsiyetçi müdahaleler , artık münfedit olay olmaktan çıkmış durumda.  Bir yerde okul müdürü, mahkemede yargıç, cami imamı gibi kamusal figürler kadınların varoluş biçimine, kılık kıyafetine karışma hakkını kendinde görebiliyor.  

Bütün bunların bir mikro kozmozu olarak okullara baktığımızda,  toplumun islamizasyonu için  neler yapıldığını daha  yakından görüyoruz.  Dolayısıyla kültür çatışmalarının en yoğun yaşandığı alanlar  okullar oldu. Bir kuşağı biçimlendirdiğinizde, toplumsal dönüşümde bir adım atıyorsunuz.  Laik eğitimi hedef alan devlet  okullarındaki  dinselleşme,   orta sınıfın bir kısmının özel okula kaçışını hızlandırdı. Bugün dinselleşmeye açılan  ve dönüştürülen  okullarda kim kaldı? Yoksullar ve emekçilerin çocukları. Bu durumun önümüzdeki döneme ve sürece ilişkin önemli politik ve pedagojik sonuçları olacaktır.  Eğitimin içeriği ve öğretim programları  dinselleştirilirken aynı zamanda okullar birer   kültürel alan olarak da dinin baskısı altına girdi.  Hangi okula gitseniz orada  dini kıyafetlerle dolaşan dini figürler  görüyorsunuz. Bunların çocukların ve gençlerin  üzerinde iz bırakmadan geçeceğini düşünmek doğru değil bence.. Bu biçimde yetiştirdiğiniz ve dönüştürdüğünüz gençler 5-6 yıl sonra toplumsal değişimde önemli roller üstleniyor. Şuan okulda olup bitenler önümüzdeki  dönemde  önemli sonuçlar doğuracak. Okullar da  aile gibi toplumsal ilişkilerin yeniden üretiminde  kilit bir kurum.

Siyasal İslamın cinsiyet rejiminden bahsettiniz bunun temel taşlarından bu yolla toplumda değiştirdiklerinden bahsetsek neler söyleyebiliriz?

Siyasal islamın cinsler arasında katı biri ayrışmaya dayalı cinsiyet rejimi kurma iddiası var. Kadınlarla ilgili gündemi de  buradan çıkıyor.  Kadın ve erkek farklıdır,  örtünerek bedensel ve mekansal ayrışma düzenleyeci kuraldır.  Kadın ve erkek olmanın fıtratı dayalı, değiştirilemez ve doğal bir özellik/karakter olduğuna dair bir varsayımla hareket ediyorlar, yasaları ve politikaları bu mercekten bakarak düzenliyorlar. Uzunca bir dönem daha sinsi ve liberal haklar meselesiyle pek de çatışmacı olmayan bir dil ve söylem kullandılar. Ancak son dönemde artık buna ihtiyaç duymuyorlar. Kamusal söylemin ve siyasal söylemin dinsenlleşmesiyle beraber, kadınlara yönelik gerçek niyetler ortaya dökülmeye başlandı. Dolayısıyla bir önceki dönemin hak eşitliğine dayalı kazanımları bugün tehdit altında;  erkek egemenliğini  gerileten  hukuksal ve sosyal kazanımlara  müdahale giderek genişliyor.

Siyasal İslam’ın dönüşüm ve devletleşme sürecinden bahsettik bir yandan da buna dair kadınların örgütlediği bir tepki doğdu. Bu potansiyeli nasıl değerlendiriyorsunuz?

Doğru, gerici sistemin  karakterini   en  fazla kadınlar fark etti.  Kadınların hak eşitliğine yönelik tehdidin farkında. Örgütleniyorlar ve tepki veriyorlar. Bu nokta önemlidir.  Bu mücade  daha da şiddetlenebilir. Çünkü siyasal islam durmayacak kadınlar ve aile konusunda. Yeni gündem  nafaka tartışmaları ile açılmış durumda.  Nafakayı yalnızca kendi başına bir konuymuş gibi tartıştırmaya açıyorlar.  Nafakanın arkasında a medeni kanun var. Gerekçe ne, nafaka “Müslüman  aile yapısını güçsüzleştiriyor”.  Bunun ardından bu aileyi güçsüzleştiren kadınların mücadele ile kazandığı medeni  yurttaşlık haklarının gelmeyeceğini söyley bilir miyiz? Kadınların eşit hak sahibi yurttaşlar olmasıyla ilgili temel dertlerini nafaka aracılığıyla gündeme getirdiler. Kadınların verili  hak ve özgürlüklerini savunacak kadar hakları var. Buna ilişkin bir toplumsal bilinç de var. Bu karşılaşma karşı karşıya gelme sürecek diye düşünüyorum.

Kadınların bu direnişi Türkiye’deki toplumsal muhalefet hareketi açısından nasıl bir potansiyel taşıyor sizce?

Toplumsal muhalefet açısından geçmiş yıllardan farklı olarak kadınlarla ilgili, kadınları tehdit eden sorunlar genel ve  soldaki  muhalifler tarafından da öncelikli hale gelmese de önemli bir hale geldi. Daha önce kadınlar kendi mücadelerinini daha yalnız veriyorlardı. Şu anda is toplumsal muhalefetin olmazsa olmazı hatta itici, öncü gücü aslında kadın mücadelesi, kadınların bu konuda göstereceği direnç. Nitekim siyasal islamın geçtiği ve kadınları per perişan etttiği bütün coğrafyalarda da aslında dikkat edersek direniş kadınlarla başlıyor ve sürüyor. Sudan gibi Cezayir’de de İran’da da muhalif diye öne çıkan figürlerin tamamı kadınlar.. Kadınların eşitlik, özgürlük ve adalet ile ilgili arayışları. Türkiyede’de böyle gidecek ama tabi muhalefet de hala çok parçalı. Hala daha geniş ve büyük koalisyonlar oluşmuş durumda değil. Bir dirsek teması var arada ama aslında öncelikle kadınlar olmak üzere kendilerinden olmayan herkese yönelik bir tehdit var. Ne yazık ki bunu daha geniş kesimlere anlatabilmek ve daha geniş bir karşı koyuş örgütlemek konusunda muhalefetin ben hala çok dağınık olduğunu vakitin de çok daraldığını düşünüyorum. Çünkü bu devletleşme süreci derinleşerek sürüyor gibi.

Muhalefetin çeşitli odakları arasında bir dirsek temasından bahsettiniz buradan yola çıkarsak muhalefetin birbiriyle nasıl bir ilişkilenme biçimi olabilir? Bunun imkanları nelerdir?

Sadece muhalefetin yani kadınların mücadelesiyle ile genel demokratik muhalefet arasında daha sıkı bağ kurulmasının ötesinde hala kadınlar cephesi de çok parçalı olmaya devam ediyor. Halbuki tehdit hepimize yönelik. Bütün bunların üstesinden gelip de daha geniş ortaklı bir koalisyon kurulması gerekiyor. Öncelikle bunu yapmak gerekiyor. Belki 20 yıl önceye göre etkileşim daha fazla ama hala ne yazıkkiherkes kendi gündemine kilitli durumda. Dikkat ederseniz bir tepki oluşuyor bir tepki hareketi. Tepki veriyor herkes demokratik muhalefet de veriyor ama daha kalıcı bir örgütlenme bir dakika beyler yapamazsınız diyen daha kitlesel bir sesi örgütlemek konusunda zaaflar var.

Ortaya çıkan hareketlerin, direnişlerin tepkisel olduğuna ve kurucu bir hale geçemediğine dair dünyada da süren bir tartışma var. Türkiye’deki kadın hareketi için de benzer bir durum söz konusu. Yasal haklara yapılan saldırılara yönelik tepkiler ya da kadına yönelik şiddete karşı tepkiler, dava takipleri oldukça ses getiriyor ancak bunn toplumu dönüştüren kalıcı ve kurucu bir hale gelemediğine yöenilik yorumlar var. Bu konuda neler söylenebilir?

Bunun altını çizmekte fayda var. Siyasi kültürümüzde toplumsal hareketler yoluyla toplumu dönüştürmeyle ilgili kısmi bir deneyim var ama genelde bu işin öncüsünün siyasal partiler olduğuna dair bir anlayış hakim. Ana muhalefet ve onun yanındakiler ne yapıyorlar? Buraya yönelik bir izleme ve bekleme hali var. Onlar da hiçbir şey olmamış gibi Türkiye’de, sanki mevcut anayasal sitem sürüyor demokratik bir kulvar açıkmış gibi tepkiler veriyorlar. Halbuki Türkiye oraları çoktan geçti, eskitti aslında.  Bütün ayarlar kapandı hiçbir yasal dayanağı olmayan tamamen keyfi, totaliter, dinci  bir oligarşi tarafından yönetilen bir kulvara girdik. Dolayısıyla Türkiye’den ümitsiz değilim tabi bu kadar çok öfke tepki bir yerde daha etkili bir muhalefeti sağlayacak ve sağlıyor. Siyasal İslam epey  yol aldı ama orada patinaj yapmaya başladı. Hele de bu son yerel seçimlerle… Kutuplaştırma yoluyla güç sağlama stratejisi izlediler , bu işin diyalektiği de işledi elbette, karşı taraf da kutuplaştı. Bu kez ne oldu en az yüzde ellilik bir muhalif kanat oluştu. Dolayısıyla o bariyeri, en azından demokrasi, lailklik, özgürlük ekseninde oluşan bu gevşek ama çok örgütlü olmayan muhalif damarını aşamıyor. Aşıp da bütün toplumu dönüştürecek bir güce erişemiyor. Üstelik de en güçlü dönemlerinde değiller artık. Siyasal islam devletleşirken en güçlü dönemini arkada bıraktı artık kendi iktidarı ve hegemonyası da sarsılmış durumda. Dolayısıyla muhalefet güç toplayacak bu durumdan. Bu noktada soru şu an fiilen en örgütlü tepki veren kesim olarak kadınlar bütün toplumun daha geniş demokrasi cephesine önderlik edebilecekler mi? Toplumsal  dönüşümün  öncüsü  olacaklar mı?

23 Haziran’da İstanbul’da tekrarlanacak bir seçime doğru giderken Ramazan ayının da içinden geçiyoruz ve dini ritüelerin ön plana çıktığı siyasetin merkezine yerleştiği bir süreç yaşanıyor. Hem iktidar bloğu hem muhalefet açısından bu durum nasıl değerlendirilebilir?

Genel kamusal söylem dinselleşti Türkiye’de. Hepimizin kulağı alıştı.  Görece daha muhalif olduğunu düşündüğünüz FOX gibi haber kanallarında bile dini söylemin oldukça arttığını görebilirsiniz. Ana muhalefet de biz de dinsiz değiliz refleksiyle hareket ediyor, hele de İstanbul seçiminde. Halbuki İstanbul seçimleri neleri örtüyor neler gizliyor arkasında ne kadar konuşulması gereken daha siyasal problemler varken, siyaset  kim Allah’a daha yakını tartışacak hale geldi aslında. Mesela siyaset içerisinde dini figürlere de çok alıştık. Geçtiğimiz gün bir haber vardı Diyanet Başkanı’yla birlikte çeşitli tarikatlar cemaatler hep beraber- tabi Binali Yıldırım’a destek vermek için- toplu namaz kılacaklar. Normal olarak Türkiye’nin yasal çerçevesi içinde yapamazlar aslında bunu. Ama bu o kadar olağan bir şey ki bir haber olarak. Siyaset böyle yapılıyor deniyor. Dolayısıyla hayatımız biraz buraya geldi. Buradan  liberal restorasyonlarla çıkabileceğimizi düşünemiyorum.   Ama daha radikal bir yol bir kulvar nasıl açılır? Bütün toplumsal muhalefetin ana problemi. Nereden nasıl ilerlenir?

Yalnızca Türkiye’de değil Siyasal İslam’ın etkisi altındaki Sudan gibi yerlerden de yükselen bir direniş sesi varve Siyasal islam’ın da çöküş sürecine yönelik tartışmalar var. Bütün bu coğrafyadaki direnişler bize ne söylüyor?

20 yıldır bir kasırga gibi esti siyasal islam Fas’tan Endenozya’ya kadar. Laiklikle ilgili bütün kazanımlar hedef alındı özel olarak kadınlara  genel olarak bütün topluma yönelik saldırılar her yerde gündeme geldi.Siyasal İslam’ın gelinen süreçte sarsıldığı da açık. Zincir oradan buradan kopuyor. Bizde de öyle aslında. Daha dinselleştirebilecekleri bir şey yok. Siyasal İslam’ın kadınlarla ilgili gündemi durmayacak ama daha ileri gidemiyorlar. Onların da temel krizi burada. Türkiye’nin en önemli kentleri, kapitalist Türkiye’ye rengini veren kentler ve kapitalist üretim ilişkilerinin yoğun olduğu bütün kesimler muhalefetin eline geçti. Bunlar önemli şeyler. Bu noktada Siyasal İslam’ın demokratik yollarla geri adım atacağını da düşünmek  zor. Zaten onunla ilgili sahne açıldı şuanda. ‘Aa efendim siz kazandınız, tebrik ederim’ gibi bir durum yok. Liberal demokrasinin bütün kuralları çöpe gittiği için bu da gitti. Muhalefet bunu mızıkçılık olarak adlandırdı ama onların böyle yapması  açık politik bir tavırdı.