Esinlenmek için hep ona döner, Hemingway’e, artık gerilla olmadığında bile

Fidel’in  omzundaki kuş

ONUR BEHRAMOĞLU
@onurbehramoglu

“Hayalperest diye bir şey yoktur. Bunu, hayal bile edemediği şeylerin gerçekleştiğini görme ayrıcalığına sahip olmuş bir hayalperest söylüyor.”
Çiftlikte doğar Fidel. Kasaba değildir, köy bile denemez, birkaç ev sadece. Adı, vaftiz babası milyoner Fidel Pino Santos’tan gelir. “Adımın kökeni budur, dolayısıyla da fazla övünemem” dese de, bugün dünyanın dört bir yanında onunla aynı adı taşımakla övünen çocuklar vardır. Geç sayılabilecek bir yaşta vaftiz edildiğinden, o zamana kadar ‘Yahudi’ diye çağrılır. Tarihi önyargılarla çok erken tanışıklık, hatta çarpışma!
Toprak sahibi oğludur, toprak sahibi torunu değil. İkisinin farkını bilir. İlki, çok zor şartlara göğüs geren köylülerle tarım işçileri arasında büyümek; ikincisi, asilzade olmak, üst sınıfa özgü aile kültürüyle yetiştirilmek demektir. Üstelik, zengin bir İspanyol’un, bir miktar para verip kendi yerine Küba’ya, 1895’te başlayan bağımsızlık savaşına gönderdiği son derece yoksul, öksüz bir köylüdür babası Bay Angel Castro. Yıllar içerisinde, yaşadığı yerdeki okul ve postane hariç her şeyin, binlerce hektar arazinin sahibi haline gelen mücadeleci bir adam. Annesi Lina, sığırların çektiği arabasıyla şekerkamışı taşıyan yoksul kızı. Fidel’in, “Adaletli, çalışkan, iyiliksever insanlardı” diyerek andığı, lakin İspanya İç Savaşı’nda Franco’dan yana, dindar, tutucu bir aile.

Annibal’i sever küçükken; Alpleri fille aşma cesaretini gösterdiği, bir de Romalılardan daha zayıf olduğu için. New York Borsası 1929’da çöküp Küba’da bir milyondan fazla insan işsiz kalınca, Emeğin Millileştirilmesi Yasası ile ülkedeki binlerce Haitilinin hıncahınç dolu gemilere tıkılıp acımasızca sınır dışı edildiklerini görür.
Kırsal bölgenin, dağların çocuğudur; içgüdüsel olarak kuraldışı savaşa inanır. Defalarca okuduğu ‘Çanlar Kimin İçin Çalıyor’, gerilla mücadelesi fikrini geliştirmesinde yardımcı olmuştur. Esinlenmek için hep ona döner, Hemingway’e, artık gerilla olmadığında bile. Çünkü bir etik anlayış yerleştirmeye çalışıyordur ve bilir: Etik sadece ahlaki bir mesele değildir. Küba Komünist Partisi’nin, Batista’nınki gibi yoz bir iktidarla ittifak kurup hükümette iki bakanlık almasını hiç unutmamıştır örneğin. “Stalin’e özgü yöntemlerden kaynaklanan çok ağır sonuçlara maruz kalmış fedakâr komünistler”i de.
Sınıf mücadeleleri tarihini gerçekten anlamazsan, ormanda kayıpsındır, hiçbir şey bilmiyorsundur, buna inanır. Pusulası Marx, Lenin, bir de “Dünyanın tüm ihtişamı bir mısır tanesine sığar” diyen alçakgönüllü, kahraman şair José Marti! “Bütün okullarda dogma öğretiliyor, Küba’da bile” diyebilme cesaretiyle Fidel, Marx-Lenin-Marti yüreklidir.
Terör, suikast, banka soygunlarıyla mali kaynak temini… Tamamını reddeder, masum insanların feda edilemeyeceği ilkesi üzerine kurar felsefesini. Evinde yokken köylünün bir tavuğunu alsalar, not yazıp parasını bırakır gerillalar. Bir an gelip de sadece yedi tüfekle sürdürülen savaş, iki yıldan az sürede, üç bin adamla başka nasıl kazanılabilir ki?
Kübalı çocukların SSCB’ye yollanıp orada çocuklardan et konservesi yapılacağı ‘haber’i dolaşıma sokulduğunda, “Yinelenen bir yalan, gerçeğe dönüşür” cümlesini hatırlar Goebbels’in. Devrimin, çocukların velayetini anne-babalarından alacağı iddia edilip ‘Peter Pan’ adlı operasyonla ülkeden on dört bin çocuk ABD’ye kaçırılınca Şolohov romanlarını düşünür. Velayet yalanları onun romanlarında anlatılmaktadır, eski hikâyedir, düşmanın kara propaganda silahlarından. Buna karşı güçlü bir direniş mevzisi yaratabilmek için, din adamlarının infaz edilmediği tek radikal devrimin lideri sıfatıyla haykırır: “Marksistler ile dini bütün yığınlar arasında devrim yararına birlik!”
“İnandırıldığı şeyler yüzünden bir halkı suçlamak aptalcadır. Bu ikna, ister basın yoluyla, ister yalan ve iftiralarla gerçekleştirilmiş olsun” diyerek en insanca bir sevgiyi yücelten de o, kendi ölüm haberini yıllar boyu kim bilir kaç kez okumuşken ölümsüzleşen de.
Onun için söylenmiştir, yeryüzünün tüm yiğit devrimcileri için: “Kuş ölür, sen uçuşu hatırla!”
Aslında kuş da ölümsüzdür, vurulup düştüğünde Spartaküs’ün kalbinden kanatlanan kuştur o, konar göçer bir omuzdan bir omuza…