İngiliz The Guardian gazetesinin yolsuzluk iddialarının gölgesindeki FIFA seçimlerini Blatter’in bir kez daha kazanmasının ardından yorumu

FIFA elindeki şansı kaçırdı

Dünya futbolunun yönetim kadrosu büyük bir şansa sahipti. Ancak bu şansı kaçırdılar. Top FIFA’nın ayaklarındaydı. Dünya çapında seyirciler nefesini tutmuştu. Kale de ağzına kadar açıktı. Eğer cumartesi günü Wembley’de oynanan FA Cup finalinde bir Arsenalli veya bir Aston Villalı oyuncu bu şansı kaçırsa, dönüm noktası olarak tarif edilirdi. Zürih’de olan da tam olarak bu. Kupa finali sadece bir oyun. Bill Shankly’den özür dileyerek; FIFA’nın başarısızlığı çok daha önemli.

FIFA, çoğunluğunu üst düzey yöneticilerinin oluşturduğu tutuklamalara, dünya futbolunun güvenilirliğine ne olduğunu kavrayarak yanıt verebilirdi. Eğer FIFA bunu anlasaydı, inkâr etmek yerine, bugün Sepp Blatter’in istifasını izlerdik; 2018 ve 2022 Dünya Kupaları da askıya alınır ve bağımsız bir soruşturma açılırdı. Bunun yerine, FIFA’daki çoğu yetkili kulaklarını tıkadı; anlamsız reform sözleri ve Rusya ile Katar’da yapılacak turnuvaların yapılması kararlı bir şekilde sürecek açıklamalarıyla Blatter beşinci kez FIFA Başkanı seçildi. Blatter’in ki dahil bazı açıklamaları değerlendirirsek; birçok delegenin bu haftaki seçimlerde vardığı sonuç FIFA’ya karşı siyasi bir komplo kurulduğu oldu.

Statükonun zaferi, yine de göz ardı edilemeyecek bazı siyasi gerçekleri kanıtladı. Blatter, sadece kendisinin değil, yönettiği sistemin çıkarları nedeniyle hayatta kaldı. Bu çıkarlar, bireylerin rüşvet ve yolsuzluklarından daha da ötede. Gelişmekte olan ülkelerde futbolun ulusal yararlarını kapsayarak Blatter rejimini güvenceye aldılar. Aynı zamanda, çokuluslu şirketlere altın kazını, yani Dünya Kupası’nın ticari yararlarını ortaya koydular.

Bütün bunlar bir mücadele vermeden değişmeyecek. Yani, spor metaforlarını karıştırırsak, top artık iddia makamının sahasında. FIFA’nın çokuluslu sponsorlarını ve TV müşterilerini Blatter’in rejiminden kurtulmak için cesaretlendirmeli ve koordine etmeleri gerekiyor. Ancak bu hiç de kolay değil.

Sonunda, zorunlu ve güvenilir boykotlar olmadan FIFA’nın inandırıcı bir dönüşüm geçirmesini planlamak zor. FIFA’nın yıllık 822 milyon sterlinlik gelirinin yarısını sağlayan televizyon şirketlerinin FIFA oyunları ve turnuvalarında bir boykota gitmelerinin iknası pek olası görünmüyor. Dünya çapında halkın futbol iştahı eşsiz boyutta; bu da FIFA’nın gücünün kökünü oluşturuyor. FIFA’nın geri kalan gelirini oluşturan Visa, Nike, Coca Cola gibi ticari sponsorlar bir başka mesele olabilir.

Gerçek konu, eğer mücadele Dünya Kupası’nı ve yarattığı gelirleri boykot etmeyi gerektirirse, ulusal futbol federasyonları ve onların halklarının bu mücadeleye hazır olup olmadığıdır. Eğer hazırlarsa kabul. Futbol öyle bir spor ki bazen takım bağlılıkları ulusal sadakatın da önüne geçiyor ve de büyük Batı kulüpleri daha fazla Avrupa’yı oyuncularının ölü sezonda Dünya Kupası’nda boy göstermelerinin avantajlarını tartışmasız görüyor. Ancak halkın düşüncesi ne kadar esnek olacak? İngiltere’de taraftar ve basın Blatter’i aşağılamayı seviyor ama Dünya Kupası’nda mücadele etmeyi de seviyorlar. İskoçlar, Galliler, Kuzey İrlandalılar da FIFA boykotu karşısında uluslararası futbol geleceklerinin bağımsızlığı konusunda gerginler.

Her iki yoldan gitmek yüksek fikirli veya asil olmayabilir. Ancak insan tutarsızdır. Modern dünyada olduğu gibi antik zamanda da kumar ve rüşve spor yarışmalarının yatak arkadaşı olmuştur. Blatter’in rejimi, büyük ülkelerin siyasi kırgınlıkları kadar futbolun yarattığı nakitle kökleşmiştir. Eğer uluslararası sporun değerlerimizi yansıtmasını istiyorsak, bunun gereklilikleri hakkında ciddi olmamız gerekiyor.

Kaynak: the Guardian / http://goo.gl/CwEFph