Aladağ’ da yanarak hayatını kaybeden öğrencimizin babasının adalet arayışında mahkeme salonunda kurduğu o cümleleri asla unutmuyorum ve asla unutmamalıyız. ’Üç çocuğum daha var. Onları okutmayacağım, cemaat yurtlarına teslim etmeyeceğim. Okuyamayacaklar ama yaşayacaklar’  Laiklik mücadelesinin yaşamsal bir mücadele olduğunun özetidir bu cümleler...

Fıkıh-Der, Ensar, TÜRGEV ve türevlerinin yurtları, kursları, okulları kapatılsın!


Feray Aytekin Aydoğan - Eğitim Sen

’Fakir bir ailenin fakir bir çocuğuysanız din sizin için çok şey demektir.Tanrı’ya nasıl hayır dersin ki?’

Spotlight filmi; 2001 yılında The Boston Globe gazetesinin bir editörü işe alması;editörün bir gün gazetede çocuk istismarcısı bir rahiple ilgili gördüğü bir haber üzerine bölgedeki kiliselerde uzun süredir devam eden çocuk tacizi iddialarıyla ilgili araştırma yapmaya karar vermesiyle başlar. Spotlight’ ta bu haberi araştırmaya başlayan gazeteciler, soruşturma derinleşip daha fazla bilgiye sahip oldukça, konunun sadece Katolik Kilisesi’nin üst düzey yetkililerine değil, devlet kurumlarının da önemli kişilerine uzanan bir ağ oluşturduğunu farkeder. Rahipler tarafından istismara uğrayanlara tek tek ulaşırlar. Ve filmin en çarpıcı repliklerinden olan cümlelerden birinde cinsel istismara uğrayanlardan biri şu cümleleri kurar; ’Fakir bir ailenin fakir bir çocuğuysanız din sizin için çok şey demektir.Tanrı’ya nasıl hayır dersin ki?’ Çocuklara öğretilen; cinsel istismarı gerçekleştirenler Tanrı’ nın temsilcileridir ve tam da bu yüzden çocuklar hayır diyememişlerdir.


Spotlight filmi bir hegemonyanın, rejimin inşasınını ve kitlelerin ’rıza’ gösterme sürecinin nasıl işlediğini, nasıl üretildiğini yaşanılmış bir gerçeklik üzerinden anlatıyor. Otoriteye ’gönüllü boyun eğişi’ anlatırken aynı zamanda da ’Bazen, vaktimizin çoğunu karanlıkta tökezleyerek geçirdiğimizi unutmak kolaydır. Bir anda ışık yanar ve suç, herkese eşit paylaştırılır.’ diyerek örgütlü kötülüğün kitleler nezdinde özeleştirisini yapıyor.

Ümraniye’ de Fıkıh-Der Kuran kursunda en az 20 çocuğa cinsel istismar haberi Ensar’ ın Karaman yurtlarında çocuklara yönelik cinsel istismar vakasının yarattığı itirazı, haykırışı neden bugün yaratmadı sorusu da bugün için aydınlık bir gelecek mücadelesi veren bizlerin özeleştirisidir. İktidarlar rejim inşasında ’zor’ u kullandığı gibi ’rıza’ yı da üretirler. Ve ’rıza’ Dünya’ nın hiçbir yerinde kitlelere demokratik tercih hakkı tanımaz. Sonuç olarak ’rıza’ nın olduğu yerde özgürce seçim söz konusu olamaz.

Biz Akp’ nin iktidar olduğu günden bugüne eğitim alanında ’zora ve rızaya’ dayalı bu hegemonya inşasını iliklerimize kadar hissederek, hissettirilerek yaşadık ve yaşamaya devam ediyoruz. Devlet asli görevlerinden biri olan kamusal eğitim; okul, yurt, kurs açma sorumluluğunu terk ederek eğitim alanını adım adım cemaatlere, tarikatlara, dini yapılara devretti. Devlet öğrencilerimizin ihtiyacı doğrultusunda okul, yurt, kurs açmadığı gibi bu dini yapıların yasal-yasa dışı yurtlar, kurslar açmasına da göz yumdu ve bir denetim mekanizması da oluşturmadı.

Aladağ’ da çocuklarımızı, öğrencilerimizi çığlık çığlığa yanarak kaybettiğimiz olayda gericiliğin örgütlenmesinin ne kadar sınıfsal bir mesele olduğuna, zora dayalı rejim inşasında iktidarlar açısından ne kadar vazgeçilmez olduğuna en acı şekliyle tanıklık ettik. Aladağ’ daki köyleri, köylerde yaşayan çocukların ve ailelerin gerçekliğini düşünelim. Köyde okul kapatılmış. Bir yolunu bulup en yakın şehre çocuğunu göndersen devlet yurdu kapatılmış. Tek alternatif var.

Üstelik çok güçlü bir dini propagandadan beslenen alternatif... Çocukların eğitim görebilmesi için tek alternatifi dindarlık propagandası ile süslenen yurtlara gönderilmek... Zoru da, rızayı da iktidar ve iktidarın kolları bu yurtlarda, okullarda, kurslarda üretmeye devam ediyor. 17 yıl içersinde yirmi bine yakın köy okulu kapatıldı. Biz eğitimin en temel ilkelerinden olan eğitimin erişilebilir, ulaşılabilir olmasının gereğini yerine getiremiyor, kapatılan o köy okullarını yeniden açtıramıyorsak, iktidarın ürettiği rıza mekanizmasını kıracak bir bugün ve gelecek inşa edemiyorsak öğrencilerimizi de, bugünümüzü de, geleceğimizi de kaybederiz.

Başka bir dünya, başka bir memleket mümkün diyen bizler için aydınlık bir gelecek ancak ve ancak laik ve kamusal bir eğitimle mümkün... 4+4+4 süreciyle hızlandırılan din temelli eğitim bu kurumlar aracılığıyla yaygınlaştırılıp, güçlendiriliyor. Ve bu süreç aynı zamanda propagandatif bir dille yürütülüyor. Sivil toplum örgütü görünümlü bu yapıların tümüne kamunun, halkın kaynakları, olanakları sınırsızca kullandırılıyor. Bu vakıf ve derneklerin yapılanmasına baktığımızda kamunun arazisinin, binasının, tesislerinin yani bize, halka ait olan tüm kaynakların buralara nasıl ’vakfedildiğine’ de birlikte tanıklık ettik.

18 yaşından önce metafizik konuların yoğun bir şekilde verilmesi, soyutlama becerisi gelişmemiş çocuklarda somut bir korkuya ve bağlılığa neden olur. İstanbul Ümraniye’ de Fıkıh- Der’ e bağlı bulunan kursta dernek yöneticisi ve eğitmen olan 3 kişinin en az 20 öğrenciye cinsel istismarda bulunduğu haberinde, mağdur çocuklarımızın, öğrencilerimizin basına yansıyan ifadelerinden cinsel istismarı gerçekleştirenlerin dini otoritelerini; çocukların dini korkularını, kaygılarını kullandıkları tüm cemaat yurtları, kursları vb. yerlerde gerçekleştirilen cinsel istismar vakalarında olduğu gibi bir kez daha ortaya çıkmıştır.4+4+4’ün temel motivasyonlarından birisi de budur; henüz soyutlayıp, kavramsallaştırma becerisini zihninde geliştirememiş çocukların zihnine dini referans göstererek korku, kaygı tohumlarını ekmek, rızaya, biat etmeye dayalı gerici rejim inşasını örgütlemektir. Özelikle 15 yaşından önce verilen din eğitimi, kesinlikle kalıcı hasara yol açar, çünkü çocuk hala somut düşünme aşamasındadır. 15 yaşından önce verilen din eğitimi insana manevi olgunluk sağlamaz, ancak onu manevi köle haline getirir. Gerici rejimi örgütleyenler de bunun farkında ve eğer 15 yaşından önce bu eğitimi vermezlerse, çocukları köleleştiremeyeceklerini biliyorlar.

Dünya’ nın her yerinde gericiliğin, muhafazakarlığın artışıyla şiddetin, cinsel suçların artışı arasında doğrusal bir orantı var. Spotlight filminde yer alan yaşanılmış cinsel istismar olaylarının yaşandığı tablo dünyanın en muhafazakar ülkelerinden biri olan ABD’ nin de gerçekliğidir. Türkiye’ de olduğu gibi Amerika’ da da cinsel suç oranları çok yüksek... Cinsel suçların azalmasının tek koşulu kişilerin sosyal yaşam içersinde birbirine temas etmesiyle, laik ve kamusal bir düzenle, karma eğitimle, bilimi referans almakla, demokrasiyle, toplumsal cinsiyet eşitliği politikalarıyla mümkün...

Gerici bir rejim inşası nasıl örgütlenir, bizim ülkemizde nasıl örgütlendi tartışmalarını yıllardır birlikte yaptık ve yapmaya devam ediyoruz. Onlar kendi ideolojilerinin gereğini yapıyorlar. Bizim için asıl mesele ise bizim ne yapacağımız meselesidir. Biz de 17 yıllık Akp iktidarı süresince onlarca, yüzlerce mücadele pratiği yarattık. Eğitim Sen’ li eğitim ve bilim emekçileri olarak bu örgütlü karanlığa karşı mücadele etmenin en büyük bedelini ödeyenlerden olduk ve bu bedeli ödemekten de onur duyuyoruz. Ancak Fıkıh- Der’ de, Ensar yurtlarında, Kulp’ ta, Taşkent’ te, Dikili’ de öğrencilerimizin, çocuklarımızın çığlığı her yerde yankılanmaya devam ediyor.

Memleketin eğitim ve bilim emekçileri, velileri, bugünümüze ve geleceğimize dair hayalleri, umutları olanlarız, milyonlarız. Ve biz çok iyi biliyoruz ki bu karanlığı, aydınlığa dönüştürmenin tek yolu okulda, iş yerlerimizde, mahallelerimizde yaşamın her alanında birbirimizin sesine ses olmaktan, çocukların çığlığına çığlık olmaktan geçiyor. Onlar korkuyu örgütlüyorlar, biz ise umudu, dayanışmayı, cesareti örgütlüyoruz. Umuda, dayanışmaya karşı da korku her zaman kaybetmeye mahkumdur.

Aladağ’ da yanarak hayatını kaybeden öğrencimizin babasının adalet arayışında mahkeme salonunda kurduğu o cümleleri asla unutmuyorum ve asla unutmamalıyız. ’Üç çocuğum daha var. Onları okutmayacağım, cemaat yurtlarına teslim etmeyeceğim. Okuyamayacaklar ama yaşayacaklar’ Laiklik mücadelesinin yaşamsal bir mücadele olduğunun özetidir bu cümleler...

Laikliği, hayallerimiz kadar büyük bir geleceği birlikte kazanabiliriz...