“Ben ne yaptıysam halkım için halkımla birlikte yaptım” diyerek halkçı belediyeciliği Fatsa’da hayata geçiren Fikri Sönmez, ölümünün 37’nci yılında anıldı. Sönmez’i Fatsa’daki mücadele arkadaşları anlattı.

Fikri Sönmez halkın başkanıydı

Haber Merkezi

Ordu’nun Fatsa ilçesinde “Ben ne yaptıysam halkım için halkımla birlikte yaptım” diyen devrimci Belediye Başkanı Fikri Sönmez, ölümünün 37’nci yıldönümünde anıldı. ‘Terzi’ lakabıyla anılan Fikri Sönmez için yapılan açıklamalarda, “Fatsa fikri sönmez” denildi. Açıklamalarda, Terzi Fikri’nin Fatsa’da halkla birlikte yaptıklarına dikkat çekilirken “12 Eylül faşizmine tarihi bir cevap veren, yürekli insan Fikri Sönmez'e bin selam. Söz, yetki, karar iktidar halka!” denildi. Ayrıca 7 Mayıs Cumartesi günü Sönmez’in Fatsa’ya bağlı Kabakdağı köyündeki mezarı başında tören düzenlenecek.


Fikri Sönmez’i onunla birlikte Fatsa’da mücadele eden yol arkadaşları anlattı. Yaşar Durmuş, “Bugünün gençleri Fikri ağabeyi, devrimcileri değerlendirecekler ve başka bir ülkeyi yaratacaklar” dedi. Ahmet Özdemir ise “Fatsa, 19 bin 500 kişinin yaşadığı bir ilçenin, 2 bin 500 kişinin sorumluluk aldığı, sürece katıldığı; kadını, erkeği, çocuğu, genci, yaşlısı ile siyasallaşmış bir kentin adıdır” ifadelerini kullandı.

SOKAĞI DEĞİŞTİRDİ

Sönmez’in mücadele arkadaşı Yaşar Durmuş, o dönem lise öğrencisi olduğunu söyledi ve Sönmez’le Kızıldere Katliamı’nın ardından tanıştıklarını aktardı. Durmuş, o günleri şu sözlerle anlattı: “Fatsa’daki gerçekten bir dönüm noktasıdır. Bu gelişmeyi gören egemenler faşistleri sokağa sürerek Kemal Kara’yı katletti. Kemal Kara’nın ölümü dönüm noktası oldu. Fikri Sönmez’in dükkânının olduğu sokaklardaki dükkânlar ‘Yoldaş Kırtasiye, Yoldaş Bakkal’ haline geldi. Kemal Kara, Fikri ağabeyin kalfasıydı. Hatırlarım, bizler bağıra bağıra canlı propaganda yapardık. Fatsa köylerine yayıldık. 77 yılının 1 Mayıs’ında Devrimci Yol dergisinin çıkmasıyla birlikte daha yaygın oldu.”

fikri-sonmez-halkin-baskaniydi-1011310-1.
Yaşar DURMUŞ



Sönmez’in Kızıldere’den kendilerine kalan bir duayen olduğunu aktaran Durmuş, “Süreç bizi 79’daki ara seçimlere getirdiği zaman altyapı hazırlanmıştı. Karaborsaya ve tüccara karşı mücadele eden, halkın borçlarını kapatan devrimciler, Dev Genç ve Devrimci Yol vardı. Pazarlıklarıyla ünlenmiş Meclis’e ‘at pazarı’ denirken Fatsa’da ara seçimlere gelindi. Haliyle aklımıza ilk gelen isim Fikri Sönmez’di. Bütün sistem partilerinden fazla oy alarak seçildi. Fikri ağabey konuşmalarında sistem partilerinden farkını, ‘Ben halkın başkanıyım’ diyerek koymuştu. Devrimcilerin, halkın adayı Fikri ağabey vardı karşılarında. Bir taraftan faşist saldırılarla okullar, üniversiteler baskı altına alınırken Fatsa bu sorunu örgütlenerek çözmüş sayılırdı. Dışarıdan gelen saldırılara karşı Fikri Sönmez’i, halkı koruyorlardı. Fikri Sönmez faşist saldırılara uğradı, devrimciler onu canlarını ortaya kalarak koruyorlardı” dedi.

KORKTUKLARI DEVRİMCİLERDİ

“Devrimci Yol’un ortaya koyduğu direniş komiteleri vardı, halk komitelerini bundan ayrı düşünmek mümkün değil” diyen Durmuş, devrimcilerin ‘başka bir dünyayı’ Fatsa’da mümkün kıldığına değindi. Durmuş, şöyle konuştu: “Fikri ağabeyin dediği gibi halkla birlikte yönetilen bir yönetim modeli ortaya koydular. Devrimcilerin elinde bankalar yoktu ama devrimci bir irade vardı. 8 ay içinde çözülemeyen sorunlar çözüldü. Bütçeler kesilerek meclis sistemi kurularak sokaklar temizlendi, borçlar ödendi. 12 Eylül geldiğinde borçsuz, karalama yapılamayan, kimsenin işten atılmadığı bir belediye bırakıldı. Suç oranları azaldı, insanlar mutlu bir kent içinde yaşamaya başladı. Bunu da ilçe başkanları bütün Türkiye’ye duyurmalarına rağmen Fatsa örneği iktidara sıkıntı yaratmaya başladılar. Kenan Evren’in “Biz gelmeseydik Fikri Sönmezler yönetecekti Türkiye’yi” dediler, demek ki korkuları devrimcilerdi. Fatsa’nın bugüne umut, biçim veren, bugünümüzü yeniden değerlendirirken önümüze koyup okuyabileceğimiz bir deneyimdi. Bugünün gençleri Fikri ağabeyi, devrimcileri değerlendirecekler ve başka bir ülkeyi yaratacaklar. İnanıyoruz ki onlar sahip çıkacak, kendi aydınlık yolunu çizerek mutlu aydınlık bir ülkeyi yaratacaklar.”

1979’da Fatsa Çocuk Korosu’nun şefi olan Ahmet Özdemir ise şunları dile getirdi: “Çocuklar aslında Fatsa deneyiminin gelecek umutlarıydı. Bu deneyimi onlar başka bir gözle, başka bir pencereden izlediler, yaşadılar. Yaşadıklarını da, daha sonraki tarihsel sürece aktardılar.

fikri-sonmez-halkin-baskaniydi-1011312-1.
Ahmet ÖZDEMİR



“Fatsa Çocuk Korosu” aslında Fatsa’yı anlatan daha etkili başka bir kanal oldu. Örneğin ODTÜ Şenliği’ne katıldığımızda o çocuklara gösterilen ilginin öyle güçlü bir yoğunluğu vardı ki, neredeyse çocuklar, o öğrencilerin ellerinde çok sevimli umut oyuncağı oldular. Çok sevildiler. Çok da şaşırttılar ODTÜ öğrencilerini.

Gösteriden bir önceki gündü. Seslerini konser öncesi korumaları gerekiyordu. Bunun bilincindeydiler. Soğuk, kola cinsi içecekler içmeyecekler, seslerini zorlamayacaklardı. Serbest zaman dilimiydi. Bir süre birbirimizden ayrıldık. Çocuklar kendi grupları içerisinde ODTÜ öğrencileriyle yan yana geldiler. Çayırda bir toplanma gördük bir ara, çok büyük bir halka oluşmuştu. Gittikçe de çoğalıyordu. Merakla biz de yaklaştık baktık, ortada Fatsa Çocuk Korosu var. Çevresini, ODTÜ öğrencileri sarmışlar, karşılıklı sloganlar atılıyor. Bir taraftan çocuklar "Yaşasın ÖTK Temsilciliği" derken, ODTÜ'lü öğrenciler de "Yaşasın halkın belediyesi" sloganını atıyorlar. Ortada bir çocuk koroyu yönetiyor, şarkı bitince karşılıklı bu sloganlar atılıyor. Aslında hiç yapmamaları gereken bir şeyi yapıyorlar. Seslerine yazık. Neyse çocuklardan birisi benim orada olduğumu fark etti ve yanındakine dirseği ile haber verdi. Sonra diğer dirsekler… Şarkı birden kesiliverdi. El hareketimle ‘devam edin’ dedim, devam ettiler. Mutlulukları bozulsun istemedim. Böylesine yoğun bir ilginin olduğu bir yerdeydi çocuklar.

Biraz da çocukların miting hazırlıklarına değinelim. Fatsa Fındıkta Sömürüye Son mitingine çocuk çalışma grubunun da hazırlandığı haberini aldık. Herkes okulları, sınıfları paylaşmış, hangi sınıfa kimler gidecek, miting çağrısını kimler yapacak, orada kimler neler anlatacak? Onları belirlemişler, tek tek uygun gördükleri öğretmenlerin sınıflarına giriyorlar, öğrencileri mitinge çağırıyorlar. Bunu bize öğretmenler anlatmaya başladığında çok şaşırmıştık. Bizim hiç bir şeyden haberimiz yok ama, çocuklar da bir taraftan böyle bir çalışmanın içerisindeler. Sonra kocaman bir pankart arkasında, geniş bir kortejle mitinge katıldılar. Pankartlarında, "Savulun Soyguncular, Biz de Geliyoruz" yazılıydı. Altında da "Devrimci Çocuklar" yazısı. O çocuklar bugün büyüdüler. Biliyorum ki, ilişkimin olduğu tüm çocuklar, devrimci çocuk özlerini koruyorlar. Onlar bizim hep böyle belleğimizde canlı örnekler olarak kalacaklar.

Benim çocuklarla sürece nasıl katıldığıma gelince.

8-14 Nisan 1980’de, Halk Kültür Şenliği kararı alınmıştı. Yaşam oldukça hızlıydı, katılımlar da buna uygun olmalıydı. Şenliğe yerel katılımlar gerekiyordu. ‘Yeniden Doğarız Ölümlerde’ adlı öğretmenlerin tiyatro oyunu hazırdı. Halk korosu da onay aldı. Şiir, spor alanında da hazırlıklar olduğu söylendi. Ben de, öğretmenliğim sırasında çocuk müzikleri yapmıştım. ‘Çocuk korosu da olabilir’ dedim ama, uzun ve zor işti. Arkadaşlar, ‘bütün görevlerden muafsın’ deyince, ben de kolları sıvayıp işe koyuldum. Önce Sakarya İlkokulu, sonra da diğer tüm okullardan seçmeler yaptım. Toplamda 90 civarında bir koro vardı elimde. Çocuklar zehir gibiydiler. Çok istekliydiler.

Dönüşümlü olarak 20-30 kişilik gruplarla sahnelerde yer aldılar.

Bilinen korolara hiç benzemiyorduk. Şarkı sözlerini birlikte yazmaya başladık. Çoğu şarkıları çocuklar yönetmeye başladılar. Şarkılara özgü kareografiler oluşturduk. Çocuklar, hevesten mutluluktan uçuyor gibiydiler. Şenlik süresince sinemanın biri, müzik etkinliklerine ayrılmıştı. Sahneye, ast solist edasıyla son çıkan onlardı. Zafer işaretleri yapıyor, şişgöbek patlatıyor, şarkılarında çocuk yaşamlarını sergiliyorlardı. O yaşlarında, dünyayı gezdiler desek yeridir. Köylere taşınan şenliklerde, Ankara ODTÜ’de, Artvin’de, Banaz’da hep el üstünde tutuldular. Her yerde Fatsa’yı onlar anlattılar soranlara. Kendileri de her soruyu cesaretle herkese sorup öğrendiler başka dünyaları. Hayata katıldılar. Üretime katıldılar. Sorunların çözümüne katıldılar.

Belediye Başkanı’mız Fikri Sönmez’in savunmasında geçen, ‘Ben Ne Yaptımsa Halkla Birlikte Yaptım’ sözünün kaynağı buralardadır. Bugün çoğaltmaya çalıştığımız ‘doğrudan demokratik katılım’ sözünün de kökleri bu tarihsel derinliktedir. Fatsa, 19,500 kişinin yaşadığı bir ilçede, 2.500 kişinin sorumluluk aldığı, sürece katıldığı; kadını, erkeği, çocuğu, genci, yaşlısı ile siyasallaşmış bir kentin adıdır.”

***

fikri-sonmez-halkin-baskaniydi-1011313-1.
Önder İŞLEYEN


Fatsa’nın Dumanı Tüter…

Önder İşleyen/ SOL Parti Başkanlar Kurulu Üyesi

Devrimci Fikri Sönmez’e ve Fatsa fikrini yaratan devrimcilere saygıyla.

Devrimci Fatsa’nın dumanı tütmeye devam ediyor.

Üzerinden kırk yıl geçtikten sonra bugün de Fatsa yeni mücadelelere ilham vermeye devam ediyor. Onlarca yıldır Fatsa üzerine çok şey yazılıp söylendi, tezlere kitaplara konu oldu. Yanlışıyla doğrusuyla o kadar çok şey söylendi ki kimi zaman söylenecek ne kaldı ki diye düşünmeden de edemiyor insan…

Bunun olumsuz yanlarından birisi Fatsa’nın belli bir rutin içinde tekrarlanan (ezber) bir anlatıya dönüşmüş olması. Son dönemde Fatsa’nın bir “yerel yönetim deneyimi” sınırına doğru sıkıştırılmasının da bununla bir ilgisi var. Bu da Fatsa’yı hatırlamanın kendisinin dahi deneyimin kaybına yol açtığı bir durumu ortaya çıkarıyor. Böyle zamanlarda bir başka gözle bakmaya, başka türlü düşünmeye ihtiyaç vardır.

İşte “Şu Fatsa’nın Yolları” belgeseli imdada yetişip; Fatsa için yeni bir uyaran olarak devreye giriyor, ocağı bir daha harlıyor!

Nurşen Bakır tarafından hazırlanan belgesel SOL Kültür yayınlarınca pek çok noktada gösterildi. Bu gösterimlerin bir kısmına katılıp izleyenlerle sohbet etme imkanı buldum. Fikri Sönmez’in ölüm yıl dönümünde bu kez Fatsa’ya “Şu Fatsa’nın Yolları”ndan geçerek bakmaya çalışacağım.

Devrimci mücadele deneyimlerimiz yıllar içinde bir tür kişiselleşmiş anlatılara dönüşüyor. “Şu Fatsa’nın Yolları” en başta kişiler yerine Fatsa’nın arkasındaki fikre ve onun Fatsa’daki kolektif hikayesine odaklanıyor. Fatsa’nın ve aslında Fatsa’yı yaratan devrimci hareketin büyüsü de bu. Sıradan insanların aşağıdan inisiyatifleriyle kendi hayatlarını da bir bütün olarak hayatın kendisini de nasıl değiştirebildikleri, böyle bir gücü kendilerinde nasıl bulduklarının yanıtı burada.

İşte bunun yanıtı bir fındık kabuğunda saklı!

Evet, Fatsalıların da anlatımıyla “fındık kabuğunu dahi doldurmayacak” bir mesele deyip geçilebilir ama fındık kabuğu halkın ısınma kaynağıdır. Fındık üreticisi Fatsalılar, sattıkları fındığın kabuğuna dahi erişemez haldedir ve kışın sobanın tütmesi buna bağlıdır. İşte devrimciler fındık kabuğu sorununa el atar. Kendine ait olandan yoksun bırakılan Fatsa’nın tüm evlerine fındık kabuğunun adil şekilde ulaşması sağlanır. Sonrasında fındıkta sömürüden karaborsaya, sınır sorunundan okula halkın küçük büyük her sorunu yarına havale edilmeden doğrudan çözüme kavuşturulur.

Halkın katılım yolunu açacak olan umudun ve güvenin taşları böyle böyle döşenir.

Bu mücadelenin en özgün yanlarından biri halkın kendi hayatı hakkında doğrudan söz ve karar sahibi kılınmasıdır. Her sorununun çözümünde halkın sözünün ve inisiyatifinin önünü açan devrimci siyaset anlayışı bütün hayatı dönüştürecek kadar sınırsız bir kuvveti de buradan edinmiştir. Mesele basitçe yerel yönetimin mahalle komiteleri ile birlikte idare edilmesinin ötesinde; onu da mümkün kılan şeyin sıradan insanların aşağıdan inisiyatifinin tüm hayatı dönüştürmüş olması gerçeğidir.

Bunların başında da kadınlar geliyor!

Belgesel bize bugüne kadar Fatsa’nın hikayesinde anlatılmamış olan kadınların yaşadıkları dönüşüm üzerinden bunu gösteriyor. Devrimci kadınların mücadelesi, giderek Fatsalı kadınların tüm baskıları aşarak özgürleştiği yeni bir hayatı yaratıyor. Sadece sokakları değil evlerin içerisini de dönüştürerek kadınların sesini sokağa taşıran bir devrimci siyaset anlayışının en canlı örneklerinden birisini burada görüyoruz. Belgeselin ilk gösteriminde Fatsalı devrimci kadınlardan Aynur Tandoğan bunu, “Fatsa aynı zamanda kadınların özgürleşme mücadelesiydi” diye anlatıyordu. Devrimci hareketin tarihini bir “bacı kültürü” üzerinden karalayan liberal asalakların asla anlamayacağı bir büyük toplumsal aydınlanmanın, kültürel bir devrimin adım adım hayat bulduğu bir pratik…

Şu Fatsa’nın Yolları… Devrimci hareketin faşizme karşı mücadelede açtığı yollardan sadece birisi. Memleketin dört bir yanındaki direniş komiteleriyle ülkenin Maraş’a dönmesine karşı duran devrimciler pek çok yerde alternatif hayatları da (düzeni de) kurmayı başardılar. Türkiye’nin bugün içinden geçtiği karanlık, Fatsalar yok edildiği için yaratılabildiyse bu karanlığı yenmek de bir kez daha yeni Fatsalara uzanacak yollar açmaktan geçecektir…

O duman hep tütecek, biz Başaracağız!

*Başarmanın ışığını bir kez daha parlatan Şu Fatsa’nın Yolları belgeselinde emeği geçen başta Nurşen Bakır olmak üzere herkese ve SOL Kültür yayınlarına teşekkür.