Sporun kendine ait etik değerleri vardır.

Çünkü, ahlaki normlar üzerinden sporu değerlendirmeye kalktığımıza ortak bir noktada buluşmak mümkün olmaz. Kendi yaşadığımız ülkemizde olduğu gibi, ülkelerin yüz yıllardır oturtmuş olduğu bu normların ötesine geçmek, güncellemek veya değişime uğratmak mümkün olmadığı gibi, sporun bu evrensel yapısındaki bütünleştirici felsefesine de oldukça ters gelen argümanları içinde taşımaktadır.

Bu normatif yapının kemikleşmiş halini aşmadaki zorluklar ve etik değerlerin en iyiyi bulmaya ve bütünleştirici etkiye sahip olması nedeniyle, evrensel bir değere sahip olması, sporu bu kurgu içinde kalmaya mecbur kılmıştır.

Sporun kendi motivasyonu dışında, toplumsal bir motivasyona sahip olması, kitleleri harekete geçirmesi bakımında birtakım misyonları yüklenmesine maruz kalması kaçınılmaz olmaktadır.

Hitler, Mussolini, Franco, Salazar’ın bu argümanları kullanmadaki cesaretleri, toplumsal deformasyonu ve otoriter yapıyı meşrulaştırmada çok iyi kullanılmıştı.

Unutmayalım ki; bu diktatörlerin kullandıkları diğer en belirgin argüman kemikleşmiş bu ahlaki normlar ve bunları din içinde pazarlamaya çalışmalarıydı. İşte bu yüzden; spor etik kurguya sahip olması gereken ve kendi kurgusu içinde bir özgürlükçü alan olmak zorundadır.

Sporun toplumsal kabul görme etkisi, çoğu zaman bir sporcu, bir takım tarafından toplumsal etkinin pozitif yönde değişimine de uğramasını sağlamaktadır.

İşte Socrates…

1983 yılında Brezilya diktatörlükle yönetildiği zaman diliminde şampiyonluk maçına çıkan Corinthians takımının elinde "Yensen de Yenilsen de Demokrasiden Vazgeçme" pankartı vardı. Futbol sayesinde kendi ülke insanıyla kurduğu teması Socrates şöyle anlatıyor: "Futbol sayesinde sözlerim çok daha geniş kitlelere ulaşıyordu. Bilgisiz, eğitimsiz insanlara da erişebiliyorduk çünkü futbol dünyası aslanda işçi sınıfına aitti. Bence bütün yaşananların en büyük getirisi de buydu zaten. Daha fazla insanın siyasetle ilgilenmesini sağlayabilmek. Brezilya'da futboldan anlamayan bir kişi bulamazsın. Buna karşılık çok az insan siyasetten anlar ve halkın büyük çoğunluğu eğitimsizdir ancak futbol ve siyaseti bir araya getirerek hem halkı eğitebilir hem de toplumsal değişime önayak olabilirsiniz"…

"Futbol oynamak bir iş ve bizim işimiz her zaman önemli ancak hayattaki en önemli şey değil. Futbol bir ölüm kalım meselesi değil. Anlatmaya çalıştığımız şey tam olarak da bu. Kaybedebiliriz. Kaybetmekten korkmamalıyız ama kazanabiliriz de çünkü kazanmak için çalışıyoruz"…

Voleybol oynamakta ölüm kalım meselesi değil. Ama, bizim voleybol oynayan kadınlarımız için spor kuralları ve rekabeti açısından çok önemli bir oyun.

Çünkü onlar tüm maçlarını kazanmak için oynuyorlar.

Fakat, bir noktada, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş gerekçelerine karşı olan bir yoz grup tarafından, özellikle kadınlar üzerinden yürütülen siyaset, tıpkı din sosuna batırılmış o normatif sözde ahlak kurgusu-diktatörlerin kullandığı gibi ve bize ait olmayan kurgu içindeki pazarlanan yaşam şekline ve kadınlara karşı gösterilen tepki, voleybolcu kadınlarımıza bir misyon yüklenmiştir. Bu bir siyasi misyondur.

Bu misyon, ayrıca bir motivasyona dönüşerek, maçları farklı bir değer içerisinde oynamalarını sağladı ki sahada gösterilen performansın kalitesi, bu açıdan saha dışı bir mücadelenin de etkisindedir.

Çünkü, kendi motivasyonu; rekabet kurgusu içinde oyun kuralları içinde maçı kazanmak üzereyken, 21.yüzyılda kabul edilmesi mümkün olmayan zihniyetin voleybolcu kadınlara gösterdiği tepkinin, aslında tüm kadınların yaşamlarına müdahale olmasından dolayı, saha dışında onlarla mücadeleye giren yoz gurubun duruşuna karşılık bir siyasi duruşu-zorunluluk dahilinde saha içinde göstermek zorunda kaldılar ve kalacaklar. Bu bir toplumsal talebin yanında, aynı zamanda kendi özgür yaşamlarını savunmak için, aldıkları her manşetin, vurdukları her smacın ve yaptıkları her bloğun bu açıdan bir karşılığı vardır.

Ve Andrew Downie'nin Socrates için yazılan kitap şöyle bitiyordu:

“Socrates saha dışında, içinde olduğundan daha önemli olan ender futbol dehalarındandı. O, sadece bir futbol takımının değil bir ülkenin de değişmesinde büyük bir rol oynadı…”

Filenin önünde, ülkenin geleceğini korumayla ilgili bir misyon için mücadele eden voleybolcu kadınlar için de bir kitap yazılır…

Ve kitabın sonunda ‘onlar sadece voleybol takımı değildiler’ yazılır.