Bazı günler vardır. Yazı yazılamaz. Çünkü “o” vahşet yazılamaz.

Bazı günler vardır. Yazı yazılamaz. Çünkü “o” vahşet yazılamaz.
Yazmaktan daha etkilisi…
Belki ağlamaktır. Belki öfkeyle haykırmaktır. Belki kaskatı kesilip susmaktır.
Ama yazı yazılamaz. Çünkü o “şey” yazıyla anlatılamaz.
Hiç unutmadım, 30 yıl kadar önce de bir gazeteci evinden barkından çoluğundan çocuğundan her şeyinden olmuş bir Filistinliye “neler hissettiğini” sormuş, şu cevabı almıştı:
“Bütün duyguları yitirdim, onun için, hiçbir şey hissetmiyorum...”
Merak etmiştim. Gerçekten adamcağız şok geçirmiş ve “hissizleşmiş” miydi? Yoksa hissetmenin olağanüstü noktasına, duyarlılığın doruğuna eriştiği için mi böyle konuşmuştu?
Bütün renklerin; mavinin, kırmızının, sarının, yeşilin bileşkesi beyazdır, renksizliktir. Yani bütün renkleri bir noktada odaklaştırırsanız, renksizliği-beyazı elde edersiniz. İnanıyorum ki, bu adamcağız da aynı durumdaydı. Öfkesini, hıncını, kederini, korkusunu, özlemini ve –yitirmiş olduğu– sevincini, neşesini, mutluluğunu, yani cümle hislerini biriktirmiş biriktirmiş, yoğunlaştırmış yoğunlaştırmış ve mutlaka, gazetecinin göremediği gözbebeklerinde odaklaştırmıştı.
Gazeteci ise bu “insan”ın kendisine “boş gözlerle-hissiz gözlerle” bakarken, “bütün duygularımı yitirdim, onun için hiçbir şey hissetmiyorum” sözlerinin dudaklarından dökülmesini muhtemelen doğal karşılamıştır, onun beyaz beyaz baktığını bilemeden...
Filistin’de şimdi binlerce anne-baba beyaz beyaz bakıyorlar. Duyarlılığın doruğundalar.
Filistin’de şimdi binlerce çocuk soluklarını ciğerlerine hapsetmiş, yürekleri ağızlarında, gözleri fal taşı, avaz avaz susuyorlar.
Fal taşında cümle insanlığın istikbali yazıyor, okumasını bilene...