Google Play Store
App Store

FDHKC Siyasi Büro Üyesi Alkulaib, “Filistin halkı, ödediği bedele rağmen emperyalist güçlerin desteklediği İsrail’in işgaline direniyor. Netanyahu, savaşı uzatarak siyasi geleceğini sürdürme peşinde” diyor.

Filistin direnişi geri adım atmayacak
Fotoğraf: BirGün

Kıvanç ELİAÇIK

İsrail’in Gazze’deki soykırım ve Batı Şeria’daki işgal girişimleri tüm hızıyla sürüyor. Emperyalist güçlerin desteğiyle on yıllardır süren İsrail zulmüne karşı Filistin direniş güçleri mücadelesine vazgeçmeden devam ediyor. Filistin Kurtuluş Örgütü çatısı altında mücadelesini sürdüren Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi (FDHKC) Siyasi Büro Üyesi Fathi Alkulaib, sorularımızı yanıtladı.

Güncel gelişmeleri konuşmaya başlamadan önce FDHKC’nin 7 Ekim ve devamında yaşananlar ışığında Gazze’deki durumu nasıl değerlendirdiğini sormak istiyorum…

Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi (FDHKC) olarak, “Aksa Tufanı” operasyonunu, Filistin halkının topraklarını savunmak ve işgale direnmek amacıyla verdiği uzun mücadeleler zincirinin bir devamı olarak görüyoruz. Bu operasyon, 15 yıldır abluka altında olan Gazze Şeridi'ndeki ve Batı Şeria’daki toprak gaspı ve Filistin topraklarının ilhak edilmesi yönündeki girişimler karşısında doğal bir tepki olmuştur.

İsrail, hem toplum hem de devlet olarak, bu operasyona ancak kendi kurucu ideolojisi ve projesine uygun şekilde, yani benzeri görülmemiş bir barbarlık savaşıyla yanıt verdi. Bu savaş, Filistin halkına karşı sistematik savaş suçları işleyerek, onun varlığını hedef aldı. Gazze, halen devam eden savaşın ana cephesi haline gelse de işgal ordusu ve yerleşimciler Batı Şeria’yı ve özellikle Kudüs’ü de benzer bir vahşetle hedef aldı.

Filistin halkı, direnişiyle dünya kamuoyunu şaşırttı.

Fathi Alkulaib

DİRENİŞ GALİP GELECEK

Filistin halkı, ödediği ağır bedele rağmen efsanevi bir direniş sergiledi. Şehitler ve yaralılar, çoğu kadın, çocuk ve yaşlı olmasına rağmen, katliama, ablukaya, açlığa ve susuz bırakılmaya göğüs gerdi. Bu mücadeleyi sürdürme kararlılıklarını ve teslimiyeti reddettiklerini gösteriyor. Ne umutsuzluğa ne de düşmana boyun eğdiler. Onların derin inancı, bu direnişin İsrail saldırısının vahşetini kıracağını, yok etme planlarını başarısız kılacağını ve nihayetinde, direniş ve birlik iradesinin katliam ve zulüm karşısında galip geleceğini gösteriyor.

Bu direnişin arkasında, Filistin halkı ve direnişinin başka bir seçeneği olmadığına inanan kolektif bir irade duruyor. Son otuz yılda Oslo Anlaşmaları ve ondan türeyen süreçlerin başarısızlığı, Filistin halkının ve direnişinin iradesini İsrail’e dayatabilmesinin tek yolunun, mücadele ve direniş olduğunu açıkça göstermiştir. Güç dengelerine dayanmayan hiçbir müzakerenin, Filistin halkının haklarını elde etmesini sağlamayacağı kanıtlanmıştır.

Son 15 ayda Filistin halkı, kahramanca direnişiyle, işgalci ve faşist İsrail devletinin gücünü kırmayı başardı. ABD-İsrail-NATO ittifakının yok etme planlarını boşa çıkardı ve düşman güçlerini, Ekim Savaşı’nda Gazze’yi işgal etme, altyapısını, demografik yapısını, sağlık ve eğitim sistemlerini, gıda tedarikini ve enerji üretimini yok etme hedeflerinde başarısız olduklarını kabul etmeye zorladı.

Ateşkes müzakerelerini ve esir takası görüşmelerini nasıl yorumluyorsunuz?

Netanyahu’nun, saldırıları tamamen sona erdirecek bir anlaşmaya varma konusunda ciddi olmadığı açık. Kalan iki aşamanın uygulanmasını geciktirmeye çalışıyor ve ikinci aşamanın uygulanmasını engelleyecek engeller yaratıyor. Bunu yaparak, Hamas’ı anlaşmayı reddetmeye zorlamayı ve böylece saldırılarını sürdürmek için bir bahane elde etmeyi amaçlıyor.

Şu anda, ABD ve İsrail’in zaman kazanma ve rollerini paylaşma stratejisine dayalı bir senaryo yaşıyoruz. Aynı anlaşmaya geçtiğimiz mayıs veya temmuz ayında da varılabilirdi, ancak Netanyahu ve faşist hükümeti bizzat bunu reddetti ve savaşın süresini uzatmaya çalıştı. Bunun arkasında kişisel siyasi geleceğiyle ilgili hesapları bulunuyor.

Şimdi, ateşkes ve savaşın durdurulması ile birlikte esir takası süreci Doha Anlaşması çerçevesinde başladı. Ancak, Siyonist düşman ve arkasındaki ABD savaş yoluyla başaramadıklarını siyasi yollarla elde etmeye çalışıyor.

Bunun için Gazze halkının savaş sırasında maruz kaldığı soykırım ve etnik temizlik sonucunda oluşan trajik durumu kendi lehine kullanmak istiyor. Filistin ulusal cephesindeki bölünmüşlük durumunu fırsata çevirmeye çalışıyor. Batı Şeria’daki ilhak ve kontrol projelerini yeniden başlatıyor. Kuzey Gazze’deki mülteci kamplarını yok ederek halkı zorla yerinden etmeyi ve etnik temizlik savaşını daha da ileri taşımayı amaçlıyor.

Bu süreç, İsrail’in siyasi yollarla direnişi zayıflatmaya yönelik yeni stratejisi olarak değerlendiriliyor.

Direniş grupları, arabulucuların sunduğu çözümlere açık bir tutum sergilemektedir. Eğer ABD gerçekten bir anlaşmaya varmak istiyorsa, muhatabı İsrail Başbakanıdır. Ancak, direnişin müzakere sürecine açık olması, temel ilkelerinden taviz vereceği anlamına gelmez. ABD, İsrail hükümetini dünya kamuoyunun ateşkes taleplerine yanıt vermesi için zorlayabilir.

FDHKC’nin Gazze’de önemli bir gücü olduğunu biliyoruz. Demokratik Cephe olarak Filistin direnişi içinde nasıl bir rolünüz var?

FDHKC, Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) bünyesinde yer alan ulusal bir hareket olup, Filistin halkının bulunduğu her bölgede aktif olarak faaliyet göstermektedir. Gazze’nin savunulmasında diğer direniş gruplarıyla birlikte mücadele etmektedir.

Askeri kanadı olan Şehit Ömer el-Kassem Güçleri, Gazze’ye yönelik soykırım saldırıları sırasında büyük fedakârlıklar yapmış ve işgalci Siyonist güçlere karşı savaşmıştır. FDHKC, Gazze'deki tüm direniş gruplarıyla sahada birlik içindedir ve ortak askeri operasyonlara katılmaktadır. Bireysel, ikili ve toplu olmak üzere birçok başarılı askeri operasyon gerçekleştirmiştir. Gazze ve Batı Şeria’daki siyasi durumun farklılıklarına gelince, Gazze'de direnişin askeri ve siyasi olarak daha güçlü bir zemine oturduğunu, Batı Şeria’da ise İsrail'in doğrudan işgal politikaları ve yerleşimci terörünün yoğun olduğunu vurgulamak gerekiyor. FDHKC, ulusal birliği sağlamak ve Filistin davasını güçlendirmek için tüm direniş gruplarıyla birlikte hareket etmektedir.

BİRLEŞİK FİLİSTİN MÜCADELESİ

FDHKC, Filistin'deki bölünmüşlüğü sona erdirmek ve ulusal birliği yeniden sağlamak amacıyla siyasi girişimler sunarak önemli bir siyasi rol oynamaktadır. Hareket, tüm ulusal diyalog süreçlerinde önemli bir etki yaratmış ve özellikle Pekin Bildirgesi'nde belirleyici bir rol oynamıştır. Bu bildirge, Filistin ulusal birliğini yeniden tesis etmek ve İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarının ardından düşman güçlerin planlarını boşa çıkarmak açısından en olgun ve en önemli belgelerden biri olarak kabul edilmektedir.

FDHKC, İsrail Gazze’ye saldırılarının etkileri ve Batı Şeria'daki ilhak girişimleri karşısında Filistin davasını korumak için bir dizi siyasi öneri sunmuştur. Bu belgeler, Filistin’in karşı karşıya olduğu meydan okumalar ve işgalin genişleme planları karşısında kapsamlı yanıtlar sunmaktadır.

Bize göre, ABD yönetimi ve İsrail hükümetinin ortaya attığı “ertesi gün” planları ancak bütüncül bir ulusal Filistin stratejisi ile engellenebilir. Bu strateji Gazze'nin ve Batı Şeria’nın geleceğini birbirine bağlayan kapsamlı bir ulusal vizyon ortaya koymalı, Filistin’i tek ve birleşik bir siyasi bölge olarak ele almalı, Filistin davasının geleceğini ve ulusal projeyi koruyarak işgalci güçle olan çatışmayı bir direniş perspektifiyle yönetmelidir. Bu kapsamda, Birleşmiş Milletler tarafından düzenlenecek uluslararası bir konferans çerçevesinde, Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkı, bağımsız devleti ve mültecilerin topraklarına dönüş hakkını garanti altına alan siyasi bir sürecin başlatılması gerekmektedir.

Bütün bunlar, Pekin Diyaloğu’nun gerçekleştirmesi gereken hedefler olarak önümüzde duruyordu. Diyalog süreci, Filistin’deki siyasi bölünmüşlüğün sona erdirilmesini, geçici ancak birleşik bir ulusal liderlik çerçevesinin oluşturulmasını ve Batı Şeria ile Gazze’yi yönetecek bir ulusal uzlaşı hükümetinin kurulmasını hedefliyor. Bu hükümetin, Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) çerçevesinde hareket etmesi bekleniyor. Aynı zamanda, işgalci güçle müzakereleri yürütecek birleşik bir Filistin heyeti oluşturulmalı ve Gazze Şeridi meselesi, işgalle çatışmanın çözüm sürecine entegre edilmelidir. Tüm bu süreç, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi gözetiminde yürütülmeli ve Filistin halkının ulusal haklarını garanti altına alan uluslararası meşruiyet kararlarının uygulanması sağlanmalıdır. Son olarak, Filistin siyasi sisteminin kapsamlı bir reform sürecinden geçerek yeniden inşa edilmesi gerekmektedir.

Ulusal uzlaşı hükümetinin Gazze’nin yönetim sorumluluğunu üstlenmesi, Filistin’in ulusal birliği açısından kritik bir dönüm noktası olacaktır. Bu, birleşik bir Filistin müzakere heyetinin kurulmasını kaçınılmaz kılacaktır. Söz konusu heyet, FKÖ çerçevesinde hareket ederek, Filistin ulusal projesinin tüm dosyalarını kolektif bir sorumluluk anlayışıyla ele almalı ve ulusal birliğin sağlanması için gerekli adımları atmalıdır.

SİYASİ İRADE EKSİK

Batı Şeria’daki Filistin Yönetimi’nin mevcut durumu hakkında ne düşünüyorsunuz? Yakın vadede bir reform umudu var mı?

Filistin Yönetimi'nin siyasi irade eksikliği nedeniyle siyasi performansı giderek kötüleşiyor ve başarısızlığı açıkça görülüyor. ABD’nin “Gazze'de ertesi gün” planında kendisine rol biçme vaadine bel bağlamış durumda, ancak bu süreç, yönetimi daha da bağımlı hale getirecek koşullara tabi kılıyor. Eğer bu şartları kabul ederse, özellikle güvenlik alanındaki talepler nedeniyle, ulusal saflarda tehlikeli bir bölünmeye yol açabilir. Bu şartlar arasında Gazze’deki direnişin silahsızlandırılması ve Batı Şeria’daki güvenlik işbirliğinin daha da artırılması gibi talepler yer alıyor.

Filistin Yönetimi'nin çıkış yolu, Pekin Diyaloğu’nda mutabık kalınan noktalara bağlı kalarak, FKÖ çatısı altında, nitelikli kadrolardan oluşan bir ulusal uzlaşı hükümeti kurmaktır. Bu bağlamda, asıl mesele, Filistin Yönetimi’nin Oslo Anlaşmaları’nın getirdiği taahhütlerden ve yükümlülüklerden kendisini özgürleştirebilmesidir.

Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) durumu da Filistin Yönetimi’nden farklı değil ve büyük bir kırılganlık içinde. FKÖ’nün merkezi konseyinin, ulusal meclisinin ve yürütme komitesinin etkinliği neredeyse tamamen durdu. Toplandıkları zaman da ya önemli kararlar alamamakta ya da alınan kararların uygulanması, Filistin yönetiminin resmi organları tarafından engellenmektedir. Bu, FKÖ’nün zaten zayıflamış olan temsil yetkisini daha da sarsmakta ve halk nezdinde örgütün meşruiyetini sorgulanır hale getirmektedir. Eğer Filistin yönetimi, halkın değişim taleplerine yanıt vermezse, bu durum daha fazla iç karışıklık yaratacaktır.

Filistin siyasi sisteminin yeniden inşası için demokratik ve kapsayıcı bir yaklaşım benimsenmelidir. Bu bağlamda, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi (FDHKC), 16 Ocak 2022'de siyasi sistemin yeniden inşasına yönelik bir reform planı sundu. Bu plan, FKÖ’nün Merkez Konseyi’nin genişletilmesini ve tüm Filistinli grupların kapsanmasını öngörüyor. Pekin Bildirgesi’nin öngördüğü reform süreci, Filistin siyasetinde büyük bir değişim fırsatı yaratabilir. FDHKC, bu süreci Filistin siyasi sistemini güçlendirmek ve ulusal projeyi ileri taşımak için bir mücadele alanı olarak görüyor. Bu reform başarıya ulaşırsa, tarihi sorumluluklarını yerine getiren, ulusal hakları koruyan ve tüm yükümlülüklerden bağımsız, birleşik bir Filistin siyasi sistemine giden yol açılacaktır. Bu meşru hakların elde edilmesine giden sürecin temel taşı olacaktır.

Türkiye ve Suriye’deki gelişmeler hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu gelişmelerin Ortadoğu üzerindeki etkisi nasıl olacak?

Suriye’de yaşanan gelişmeler, bölgedeki dengeleri birçok düzeyde değiştirebilecek önemde. Suriye’nin güvenlik ve istikrarını yeniden kazanması için gösterilen tüm çabaların başarılı olmasını temenni ediyoruz. Suriye’nin her zaman Filistin davasının ve Filistin direnişinin destekçisi olacağına inanıyoruz. İsrail tehdidi sadece Filistin halkını değil, tüm Arap halklarını da hedef almaktadır. Bunun en büyük kanıtı, İsrail’in Suriye topraklarını işgal etmesi ve bölgedeki yayılmacı emellerini sürdürmesidir. İsrail’in güvenilir bir taraf olmadığını ve bulduğu her fırsatı Arap topraklarını genişletmek için kullanmaya çalıştığını bir kez daha görüyoruz.

Türkiye halkı Filistin direnişine dostça yaklaşmakta ve destek vermektedir. Bölgedeki istikrarın Filistin davasına olumlu katkı sağlayacağını düşünüyoruz, çünkü Ortadoğu’daki çatışmalardan en fazla fayda sağlayan taraf İsrail’dir. İsrail, bölgedeki iç savaşları ve gerilimleri sürekli olarak beslemeye çalışmaktadır. Bu nedenle, iç savaşları ve mezhep çatışmalarını körükleyen her türlü girişime karşıyız.

Son olarak, Filistin dostlarına iletmek istediğiniz bir mesaj var mı?

Öncelikli mesajımız direnişe bağlılığın devam etmesi. Tek başımıza savaşmadığımızı biliyoruz. Artık en zor aşamayı geride bıraktığımıza ve özgürlük ve bağımsızlığa giden yolda son aşamaya yaklaştığımıza inanıyoruz. Başarılı olmanın temel koşulları öncelikle direnişe devam etmek, ulusal birliği sağlamak ve Filistin davasının haklılığına olan inancı korumak.

İkinci olarak, Filistin davasına destek veren tüm devletlere, kuruluşlara, hareketlere ve bireylere teşekkür ediyoruz. "Aksa Tufanı" operasyonu, işgalin varlığına ve Filistin halkına yönelik 76 yıldır devam eden terör politikalarına karşı verilen doğal bir tepkiydi. İsrail işgaline karşı duran ve Filistin davasını destekleyen tüm tarafları, bu tutumlarını güçlendirmeye ve Filistin halkına yönelik saldırıları durdurmak için Batılı hükümetlere baskı yapmaya çağırıyoruz.

Son olarak, Filistin halkının önünde tek bir öncelik vardır: her türlü direnişi sürdürmek. Bu, İsrail’in sömürgeci projesi ile Filistin’in ulusal kurtuluş mücadelesi arasındaki kesintisiz bir savaşın parçasıdır. Kesin olan şudur ki, Filistin halkının iradesi, direnişi ve dünya çapındaki özgür insanların desteği sayesinde, Filistin’in ulusal kurtuluş mücadelesi zafere ulaşacaktır.