Trump’ın ‘yüzyılın anlaşması’ olarak pazarladığı ‘Barış Planı’nı açıklamasının ardından Filistin’den ulusal birlik çağrısı geldi. Filistin Devlet Başkanı Abbas “Tarihe Kudüs’ü satan veya vazgeçen biri olarak geçmeyeceğim” dedi

Filistin işgalinde yeni aşama

RIFAT KIRCI

ABD başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İsrail ve Filistin arasındaki çatışmalara son vereceğini iddia ettikleri ‘Barış Planı’ adlı projeyi imzaladı. Trump’ın, damadı Jared Kushner’e hazırlattığı ve ‘yüzyılın anlaşması’ diye pazarlanan plan Filistin’in egemen, yaşayabilir bir devlet olmasının önünü kapatacak detaylar içeriyor. Plana göre Kudüs bölünmemiş bir şekilde İsrail’in başkenti olacak.

Filistin’de ise ulusal birlik çağrıları yapılıyor. Peki bundan sonra ne olacak, plan Filistin’den neler götürecek? Filistin uzmanı Erhan Keleşoğlu Trump’ın açıkladığı sözde ‘Barış Planı’nı şu şekilde değerlendirdi:

filistin-isgalinde-yeni-asama-682926-1.

ABD israil görüşmesiyle dayatılan bir barış planı

Bir tüm sınırlar, kara sınırları İsrail tarafından kontrol ediliyor. Aynı zamanda Filistin’in uzun süreden beri savunageldiği 1967 sınırlarına dayalı, Doğu Kudüs’ün de başkent olmak üzere iki devletli çözüme de taban tabana da zıt bir plan bu. Çünkü Kudüs’ün egemenliğini İsrail’e bırakıyor, sadece eski şehrin dışında Doğu Kudüs’te Şuafat denen bir bölge vardır. Orada Filistinlilere bir bölge bırakılıyor, Filistin’in başkentinin o mahalle olması yani Şuafat bölgesi olması öneriliyor. Onun dışında Batı Şeria topraklarının önemli bir kısmı İsrail tarafından ilhak ediliyor. Batı Şeria’daki Yahudi yerleşimleri yine neredeyse hiç dokunulmadan İsrail’e katılıyor. Ve o manada, ne hava sahasını ve kara sınırlarını kontrol edemeyecek bir devlet çözüm önerisi olarak sunuluyor. Filistinliler bunu başından beri reddettiler. Bir de şu var; bu bir barış planı olarak sunuluyor. Bunun bir barış planı olarak sunulabilmesi için meselenin taraflarıyla oturulup konuşulup istişare edilmiş olması lazım. Bu meselede Filistinlilerle konuşulmadı. Yukarıdan tek taraflı olarak, Trump’ın damadı Kushner aracılığıyla İsrail’le yürütülen müzakereler, istişareler üzerinden bu plan dayatıldı. Dolayısıyla da Filistin tarafınca da bu planın kabul edilmesi neredeyse imkansız bir plan olarak duruyor. Bu plan Filistin açısından, eğer Filistin egemen bir ulus devlet olmak istiyorsa, uygulanabilir bir plan olmaktan çok uzakta. Bu plan 1967’den beri devam eden işgalin bir başka boyutu.

Filistin’in ulusal birliği hiç olmadığı kadar elzem

Zaten ABD’nin ön koşulsuz desteğine sahip olan İsrail’in hatırı sayılır oranda Arap desteğini alması, Filistin halkı nezdinde ciddi bir tehdit barındırıyor. Yani uluslararası müttefiklerini önemli oranda yitmesi söz konusu Filistin halkının. Bu bağlamda Filistin’in ulusal birliği hiç olmadığı kadar elzem hale geldi. Gazze’de Hamas kontrolünde ayrı bir hükümet, Batı Şeria’da ayrı bir hükümet var. Bu söz konusu plan ve baskı Filistin’deki ulusal kimlik arayışını hızlandıracaktır. Zaten o yönde adımlar atılıyor. Hamas lideri Haniye Abbas’ı aradı ulusal birliğe çağırdı. Batı Şeria yönetimi Gazze’ye gidecekmiş, Gazze ile görüşmeler yapılacak. Bu plana karşı yine güçlü bir direniş sergileyecekler.

Filistinliler zaten 1967’den yani yaklaşık 53 seneden beri bu işgale karı direniyorlar. Öncesi de var tabi, 1948’den beri süren bir sorun bu. Önce topraklarından çıkarıldılar sonra 1967’de Batı Şeria ve Gazze’yi kaybettiler. Buna farklı şekilde direndiler, silahlı mücadeleyle topyekun halk direnişiyle direndiler. Şimdi de direnişe devam edeceklerini düşünüyorum.

Bu sürecin önünü Oslo Anlaşması açtı

Bu planda çok ciddi bir haksızlık ve adaletsizlik olduğu çok açık. Şimdi Oslo Anlaşması geçici bir sürecin önünü açıyordu. Oslo Anlaşmasıyla Batı Şeria ve Gazze’deki topraklar A, B, C şeklinde 3 ayrı bölgeye bölünmüştü. A bölgeleri Filistin yönetimindeydi. B bölgelerinde idari yapı Filistin’e ait olacak, güvenlik İsrail tarafından sağlanacak, C bölgeleri ise hem idari hem askeri açıdan İsrail tarafından kontrol edilecekti ve aşamalı bir geçiş öneriliyordu. Zaten Oslo süreci bütün bu haksız sürecin önünü açtı. Bu anlaşma Filistinlilerin Versay’ı olarak tanımlamıştı. Gelinen noktada bu Oslo sürecinde Filistin’e bırakılan A bölgesinin artması söz konusu ama zaten B ve C bölgeleri de Filistinlilerin hak talep ettiği bölgelerdi. Sanki onlara bir kazanç sunulmuş gibi gösteriliyor, Filistinliler oysa kaybediyor. Filistinliler, tarihi Filistin topraklarının 1967 sınırları dahilinde yüzde 22’sini kontrol edebileceklerdi. Şimdi yüzde 10’a yakın bir toprak kazancıyla ve bunların arasındaki bağlar da sınırlı olarak herhangi bir şekilde yaşayabilecek bir devlet olarak planı kabul etmeleri isteniyor. Ben Filistinlilerin hiçbir şekilde buna yanaşmayacaklarını düşünüyorum.

Filistinliler’in kaybedecek bir şeyi yok

Esas olarak ekonomik yardım karşılığında Filistin’e bırakılan bölgelerde bir kalkınma gerçekleşecek deniyor. Gazze ile Batı Şeria’nın bağı yapılacak bir tünelle sağlanacak. Tabii bu da İsrail tarafından kontrol edilecek mi edilmeyecek mi, hepsi çok ciddi şeyler içeriyor. Önerilen plan, Güney Afrika’daki apartheid rejimi döneminde siyahlar için kurulan apartheid devletçiklerinden farklı değil. Bunlara Bantustan adı veriliyordu. Filistin’e sunulan seçenek yeni bir Bantustan ve Filistinliler hiçbir şekilde ikna olmayacaklardır.

Zaten kaybedecek bir şeyleri yok. Filistin zaten yok. Filistin halkının mücadelesi devam edecektir. 1993 yılında kurulmuş Filistin yönetimi zaten zorlukla ayakta durabiliyor. Dışarıdan gelen donör devletlerin verdiği bağışlarla ayakta durabiliyor. Defaten Filistin ulusal yönetimi de tek taraflı olarak tasfiye edilebileceklerini söyledi. Buna da yaklaşılmış durumda dolayısıyla Filistinliler 1987’de yaptıkları gibi topyekun halk direnişiyle bir cevap geliştirebilirler ama bunun önünün açılması için öncelikle bir ulusal birliğe varmaları şart görünüyor.

cukurda-defineci-avi-540867-1.