Doğanın binlerce yıldan beri ince ince dokuduğu ekolojik bellek parçalandığında filler isyan edebilir. Son yıllarda bazı filler Uganda’nın batısındaki köylere saldırmış ve defalarca geçişi engelleyecek şekilde yolları kapatmışlardır.

Filler politiktir

“Doğamız tahrip ediliyor” derken, hangi doğadan söz ediyorsunuz? Dışsallaştırdığınız doğadan mı yoksa içeriye kapattığınız doğadan mı? Çünkü bizler doğanın bağrından çıkmış ve sonra da doğadan korunmak için kendini çitlerin arasına kapatmış bir soydan geliyoruz. Doğamızı doğadan ayırdık. İçerideki doğa yoğun bir evcilleştirme sürecine tabi tutuldu. Ve hız kesmeden devam ediyor; her yeni doğan, eğitim adı altında, içindeki yabani doğadan arındırma ritüellerine maruz bırakılıyor. Eğitim şart. Eğitim sürecinde evcil kabuklar, yani kullanışlı kimlikler edinsek de kabuğun altında hâlâ capcanlı doğa var, evcilleştirilemeyen, patlamaya hazır magma. Dayatılan kabuğa karşın, içten içe kendi formunu biçimlendiriyor ve hazır olduğunda kabuk çatlayacak.

DOĞADA ÇOKLUK VAR

Doğal kaynaklar ve insan kaynakları; iktidar, sadece dışsal doğada yıkımlara kalkışmıyor; içimizde, ruhumuzda da derin yaralar açıyor. İçimizde şirketlerin şantiye alanları var; maden bulmak için ekolojimiz talan ediliyor. İçimiz kurudu, içimizde çöller giderek büyüyor. Dengemiz bozuldu. Doğanın, toplumsallığını yitirdiğinde ruhsal sorunlar yaşayacağını herkes biliyor. “Güney Afrika’daki bir parkta 1970’lerin başında oluşturulmuş sürülerden neredeyse hiçbiri hayatta kalmamıştır. Bu fillere yapılan yapılan otopsilerde, genellikle strese bağlanan mide ülseri ve başka lezyonlara rastlanmıştır (V. Despret, Doğru Soruları Sorsaydık, Hayvanlar Ne Söylerdi?, Tellekt). Psikiyatristler, psikologlar, yaşam koçları, psikolojik danışmanlar, şeyhler, tekkeler ve zaviyeler; hepsi de parklara kapatılmış insan doğası üzerinde çalışıyor, ruh tamircileri; hepsi de yıkımdan besleniyor. İçimize iktidar kaçmış, iktidarı kovmak yerine tamircilerinden medet umuyoruz. İktidar ağaçları kesiyor, onlar yenilerini dikiyor. Diktikleri, monokültür ağaçlarıdır, oysa doğada çokluk var.

DOĞA BELLEĞİMİZDİR

Bedenimizi iktidar ele geçirmiş, zihnimizdeki fabrikalarda şirketler görme biçimleri üretiyor: “Masumane biçimde tuzağa düşerek, sandığımız gibi, bir dışsal gerçekliği değil, kendi zihinsel fabrikalarımızın ürünlerini seyrediyorduk. Tanrısal bir vecd ile benliğimizden çıktığımızı sanırken, kendi görme biçimlerimize hayran oluyorduk” (A. Cauquelin, Peyzajın İcadı, Dost). Hayran olduğumuz, zihinsel fabrikalarda üretilen iktidarın bakışıdır. Baktığımızda, her yer peyzaja dönüşüyor, tek bir bakışta tüketilecek bütüncül bir manzara-doğa. Oysa doğa, çokluktur. Her canlı türü, kendi algı yetenekleri ile kendi dünyasında yaşarken, başka türlerle kurduğu bağlantılarla doğayı çok sesli bir müzikale dönüştürüyor. Peyzaj gözlerimizi kör etmiş, işitemiyoruz. Gördüğümüz, tek sesli peyzajdır. Yeryüzünü peyzajlar olarak inşa ettiğinizde, yıkmak da kolay: “Doğa-manzara: Tek bir sözcük, tek bir kavram - peyzaja dokunmak, onu biçimlendirmek veya bozmak doğaya dokunmak demektir” (Cauquelin). Kentsel dönüşümler, mevcut kentsel peyzajın yerine bir başka peyzajı geçirirken ya da park ve bahçelerin peyzajı sık sık değiştirilirken kılınız kıpırdamaz. Dışsal doğayı da yerinden edebilir ve yerine bir başka peyzaj-doğa geçirebiliriz. Kaz Dağları’nda ağaçlar kesilebilir, yerine yenilerini dikeriz. Ya da içinizdeki doğa tahrip edilebilir; meraklanmayın, ruh tamircileri yerine yeni peyzajlar tasarlayacaklar. Her doğa-peyzaj düzenlemesinde yıkılan, toplumsal belleğimizdir.

İNSAN, DOĞASINA KATILACAK

Doğanın binlerce yıldan beri ince ince dokuduğu ekolojik bellek parçalandığında filler isyan edebilir. Son yıllarda bazı filler Uganda’nın batısındaki köylere saldırmış ve defalarca geçişi engelleyecek şekilde yolları kapatmışlardır. Hayvanat bahçelerinde ve sirklerdeki, tutsak alınmış, şiddete ve sömürüye maruz kalmış fillerin, insanlara saldırmaları önceleri “kaza” olarak adlandırılsa da bu eylemlerin isyan ve direniş eylemleri olduğu kabul edilmiştir (Despret). Hayvanlar politiktir. Hitchcock’un ‘Kuşlar’ filminde, kuşlar örgütlenmiş ve Bodega (market)’ya saldırmışlardı; filmdeki bir karakterin dediği gibi: “Kuşlar saldırgan yaratıklar değillerdir. Bu gezegeni ısrarla yaşanmaz hale getiren insanlardır.” Kirazlı’daki maden şirketinin ceo’su protesto eylemlerinin politik olduğunu söylemiş; haklı: Doğa politiktir. İnsan da kabuğunu çatlattığında doğasına katılacak.