AK Parti iktidara geldiğinden bugüne bürokrasiden hep şikâyetçi oldu. Ayak bağı oldukları, işleri baltaladıkları, yokuşa sürdükleri, hasıraltı ettikleri temelinde söylemlerdi bunlar. Haklılık payı oldukça yüksek söylemlerdi. Fakat mesele, bürokrasinin bu hantallık ve tutuculuğuna ilişkin olmasından çok, el değiştirmesi gerektiğine dair bir güç kavgasını işaret ediyor.

Devletin bürokrasi ayağına kadro üreten kolejlerden çıkan elitist Kemalist kesimin tüm devlet kurumlarında etkin olması artık istenmiyor. Yerine kendi politik çizgilerine uyumlu, aynı tornadan çıkmış farklı bir kesimle bu “oligarşik” yapının el değiştirmesi ve iktidara uyumlu yeni bir bürokratik yapılanmanın sağlanması hedefleniyor. Böyle bakıldığında Başbakanın tasfiye sürecine işaret eden ve ilk hedefiniz bürokrasi şeklinde yorumlanacak çıkışı anlaşılır oluyor.

Bürokrasi tekeli, Türkiye’nin tüm kurumlarında birbirine benzer karakter(sizlik)ler gösterir. Çünkü sistem, güçlünün zayıflar üzerinde hâkimiyetine dayalı bir acımasızlık temelinde örgütlenmiştir.

Örneğin bankalar.  Elerine her türlü yetki verilmiş bir takım kadrolar teftişe gider, denetler, rapor tutar ve daha önemlisi tüm çalışanlar onların emrine tahsis edilerek, her türlü egolarını tatmin edecekleri büyük bir güç alanı oluşturulur. Güç algısı, bu işlerde görevlendirilenlere monte edilmiş bir histir.  Bu hissi kaybetmemek için hızla kadrolaşan ve birbirini kollayarak varlıklarını temellendirmeye yönelenler, kendi bürokrasi çarklarını oluştururlar. Tüm kaymağı kendi aralarında bölüştürüp, aşağıda çalışanların ürettiklerinin üzerine oturarak, büyük iş başarmış görüntüsü ile emeği kendilerinden yana manipüle ederler.

Üniversiteler keza bu sistemden bağımsız değildir. Aynı kafa orada da kendi koşullarına uygun olarak hızla bukalemunlaşarak sızar. Bürokrasi kültürü bukalemunlaşma karakteri taşır fakat bildiğini yapar.

Askeri bürokrasi de, güç paylaşımını kendi üzerinden geçirerek yapar işini. Sahayı bilmeyenlerin, uzaktan saha bilmişliği yaparak emirler yağdırması bu yüzdendir. Tek fark tüm bürokratik işlemlerin emir komuta zincirine bağlanmış olmasıdır. Böylece sürekli kollar kırılmakta, ama yen hep içinde kalmaktadır. Bürokrasi,  kurduğu aile saadetinin, gücü elinde tuttuğu müddetçe mümkün olduğunu bilmektedir. Bu yüzden elindeki tüm imkânları, sadece ve sadece kurumlaşmasını derinleştirmek için kullanmaktadır.

Pasta ne kadar büyükse, kurumlaşma o derece DERiN oluyor. Başbakan ve ahalisi, bürokrasi meselesini uzun süre üzerinden atlayarak hallediyorlardı. Resmi olmayan bir yöntemle es geçerek, önlerine çıkan engelleri aşmaya çalışıyorlardı. Örneğin cemaat kurumlaşmaları birçok şehirde bu vazifeyi gördü ve görmeye devam ediyor. Ama artık bunun bir çözüm olmadığını ve bu çözümün kendi içinde başka güç ilişkilerini doğurduğunu ve karşısına yol, su, elektrik olarak geri dönmeyeceğini çok iyi biliyorlar. Sistem içinde kök salmış bu yapının özüne dair değil şikâyet. Kendinden yana yeniden düzenlenmesine dair. Yeni bir çatışma ve kavga alanı olarak önümüzdeki günlerde kendini daha fazla hissettireceği açık. Bürokratik güç, boynunu altın tepside iktidara sunmayacak. Aynı zamanda iktidarın yönetim krizini fırsata dönüştürebilecek güçlü bir fırsatçılık geleneğine sahip oldukları bilinmeyen bir şey değil.

Filler tepişecek ve çimenler ezilecek. Bu kavga yine “halk” üzerinden yürütülecek. “Milletin çıkarları” vurgusu yeniden depreşecek. Sistem ise güçsüzün üzerinde yükselmeye devam edecek.