Anadolu Rock’a ben çok itibar etmedim. Şirketlerimin baskısıyla bununla ilgili bir iki çalışma yaptım. Anadolu Rock Türkiye’de çok etki yaptı. Oysa müzikte yapılmış bir farklılık, bir değişiklik getirmedi bana sorarsan. Ne yaptılar, ne yaptık hatta? Anadolu Rock’a çok samimi bakmıyorum

Film piyasasına resmen düşman gibi bakıyorum

Yağmur BOZACI

60’lı yıllara damga vurmuş en önemli isimlerinden birisi ve Canım Kardeşim film müziğiyle 1973 Altın Koza Film Festivali’nde En İyi Film Müziği ödülüne de değer görülmüş müziğimizin önemli isimlerinden birisi Cahit Oben. Halime, Her Gün Kavga ve Ona İnanma Buna İnanma gibi pek çok eserin yaratıcısı ve uyarlayıcısı Oben’le müzikal yaşantısını konuştuk.

► Müziğe nasıl başladınız?
Konservatuvarda okuyordum. Ailem bize bir ardiye verdi, o ardiye sonra bir üretim merkezi oldu. Abim Ahit Oben benden evvel müzikle uğraşıyordu. ‘Kara Kediler’ diye bir grup vardı o dönemde, onların grubu. Biz onları dinliyorduk. Metin Ersoy diye bir abimiz vardı, çok meşhur oldu sonradan. Barış Manço da benden evveldir, bize gelirdi devamlı. Barış müzik yaparken ben o sırada konservatuvara gidiyordum. Bir grup kurdum, “Hadi biz de yapalım” diye, amatör yarışmalar vardı. O amatör yarışmalara iştirak edelim dedik. Fakat öyle bir yokluk içinde süreç yaşandı ki o dönemde, enstrüman bulmak mümkün değildi, enstrümanların tellerini falan tedarik etmek mümkün değildi… Yüksek Kaldırım’da Papa George diye bir yer vardı, bugünün Zuhal’i, Dore’si gibi düşün. Gitarın teli kopar, bir ayda gelir tel, ısmarlarız onlar getirirler… Bir yarışma var, oraya çıkacağız amfi yok, bir tane gitar amfisi bulmam lazım. Teyzemin radyosu vardı evde, o uyurken bir gece evvel yürüttük radyoyu. Ve amfiyle çıktık konsere, birinci olduğumuz bir yarışmaydı o ama amfiyi de patlattık, yani radyoyu patlattık. Tabii o çok heyecan verici bir şeydi, birinci olunca dedim ki, ya ben müziğe daha ciddi yaklaşayım. Daha ciddi düşünüp iyi bir grup kurmaya çalıştım. Hem müziğim bilgi olarak ilerliyordu hem çalışmalarım dolayısıyla pratiklerim daha da iyi olmaya başlamıştı, daha iyi çalmaya başladığımı fark ettim. Ve 60’lı yıllara geldik, 62 yılında bir grup çalışması yaparken şimdi profesör olan Göktuğ diye bir arkadaşım vardı, yanında pembe yanaklı, uzun saçlı birini getirdi, bak bu çok kabiliyetli bir çocuk, ilgi alanına girer mi diye, Fikret’i getirdi, Fikret Kızılok. Hadi birlikte müzik yapalım dedik, Cahit Oben 4’lüsü dediğimiz dörtlü o zaman kuruldu.

►Önceki grubunuz The Sailors’dı…
Evet, ilk grup The Sailors’dı, gitar benden daha büyük duruyordu mesela, o kadar küçüktüm. Cahit Oben 4’lüsünden sonraki süreç çok başarılı geçti. Beatles’ın, Shadows’un dünyayı yerinden oynattığı bir döneme denk geldiğimiz için belki de şanslıydık. Çünkü Beatles yapıyorduk ve okullardan konser teklifleri geliyordu. Konserlerimiz itfaiye, polis, atlı polisler ve cankurtaranlarla geçiyordu, her konserde iki-üç kişinin kolu bacağı kırılıyordu, olaylarla geçiyordu. Sokakta yürüyemiyordum, benim o dönem Beyoğlu’na çıkmam mümkün değildi, bugün öyle bir şey yaşanmıyor, saldırıyorlardı bir parça almak için üstümüzden. O süreci çok keyifli yaşadık, Altın Mikrofon’lar falan oldu, onlara iştirak ettik. Ben senin de aktarımınla gençlere çok örnek olabilecek bir şey yaşadım, bunu her röportajımda herkese anlatıyorum. O sırada bir kulüp çalışması yapıyoruz, galiba 64 yılıydı. Delta Rhythm Boys diye bir zenci grup İncirlik Hava Üssü’ne gelmişler Adana’da, derken burada Hilton’da bir anlaşma yapıyorlar. O dönemde dört kişinin ayrı seslerle müzik yaptığı bir moda vardı. Dört ses yapıyorlar yani vokal, çok da önemli bir gruptu. Biz gidelim dinleyelim demeye kalmadan onlar bizi dinlemek istemişler, duymuşlar bir yerden. Gelip dinlediler, Çatı Kulüp diye bir yer vardı Şişli’de, İlham Gençer’in yeri. Müthiş bir konser verdik biz orada, kendimiz de çok tatmin olduk, onlar da çılgın gibi ayağa kalktılar, konserden sonra hep beraber oturduk. Dedi ki adam, biz geçen ay Beatles’ı dinledik, sizi de aynı dengede buluyorum ama siz kendi müziğinizi yapmıyorsunuz dedi ve ben çok üzüldüm buna. Fakat o bana tokat gibi geldi. Ve ondan sonra bütün plaklarımı kendi beste ve sözlerimle yapmaya çalıştım ki sırf bize ait bir şeyler olsun. Ve bunda da ısrar ettim. Millet soruyor bana, niye Türkçe yapıyorsun, dedim ki bir gün herkes Türkçe yapmak zorunda, ısrar ettim Türkçe yapılmasında, kendimiz yapmak, üretmek zorundayız. Ceza oldu yani bana o adamcağızın söylediği, Hugh’du adı. Ve ondan sonra 13-14 albüm yaptım, hepsi hep kendi bestem oldu. Biraz plakçıların hafif baskısı oldu tabii, oryantalleşmeye kaçtığım oldu, niyet ettim bir ara. Ama baktım bana göre değil, hem klasik eğitim al hem oryantal göbek atacak halim yok dedim kendi kendime. Ve 70 yılında artık dedim bırakmak istiyorum, niçin bırakmak istiyorum, kulüpler kapanmaya başladı. Ben sadece kulüplerde şova çıkıyordum ve plak yapıyordum bir de konser yapıyordum. Onun dışında devamlı çalmak gibi bir çalışmam olmadı. İstisnalar var tabii arada bir iki. 70’te kulüpler kapanıp gazinolar başladı…
film-piyasasina-resmen-dusman-gibi-bakiyorum-688941-1.

ROCK'ÇILAR TÜRKİYE MÜZİĞİ İÇİN KURTULUŞ OLDU

►Sizden sonra Türkiye’deki müzik hakkında nasıl beklentileriniz vardı, neler oldu?

Ben müzikten fazla bir gelişme beklemiyordum Türkiye’de, fakat sonra Rock’n Roll’cular çıktı, Bulutsuzluk Özlemi falan. Bence onlar çok büyük bir atak yaptılar, ben rock sevmiyorum, rock da yapmadım. Fakat onların yaptığı işleri çok sevdim, onlar bir şeyleri zorladılar, onlar Türkiye’yi zorladılar. Konuşur gibi söylemeyi getirdiler, her türlü denemeyi yaptılar ve bence bu yapılmış en doğru şeydi. Ve yapıyorlar da hala. Sevmememe rağmen rock’çılar kurtuluş oldu Türkiye’de yapılan müzikle ilgili.

►Siz Türkçe müziğe ve kendiniz beste yapmaya yöneldikten sonra Cahit Oben 4’lüsü ve Fikret Kızılok’la yollarınız nasıl ayrıldı?
Fikret’le biz 3-4 sene galiba çalıştık. Fikret çok deli bir çocuktu. Hatta Fikret’e kontrbas ver, onla denizde yüzüyor olabilirdi. Çok sağlıklı bir gidişatımız yoktu dolayısı ile. Programlara bazen geç gelirdi, çok sevimli bir adamdı ama bir o kadar da deliydi. Biz ayrılalım, herkes kendi yoluna koyulsun diye çok güzel bir ayrılık yaptık, katiyen birbirimizi kırmadık. Ben de tamamen besteye yönelmek istiyordum. Fikret’e sen de tek başına bir şeyler yapmalısın dediğim gün de olmuştur, çok iyiydi o da çünkü. Nitekim çok iyi şeyler de yaptı sonrasında. Grubun hepsi çok yetenekliydi, çok iyilerdi.

►Film müziği yapmak, albüm için şarkı bestelemekten daha mı farklı?
Hayır, bir kere müzik yapmak bir bütündür. Müziği yapıyorsun, bunu nerede uyguladığın hiç önemli değil. En önce yaptığın müziği seveceksin. Şu son süreçte özellikle bütün teknolojik imkânlara rağmen hiçbir araştırma ve özen gösterilmiyor. Film piyasasına resmen bir düşman gibi bakıyorum. Çünkü çok kötü işler yapıyorlar. Her sahneyi müzikle doldurmak istiyorlar, böyle bir anlayış olamaz. İkincisi özen gösterilmiyor ve hep aynı temalar farklı varyasyonlarda sunuluyor. Hatta ayrı dizilerde bile aynı müziklerin temalarını görüyorsun. Bunlar hep teknolojinin sunduğu imkânları kullanmalarından ileri geliyor. Çok süratli çalışıyorlar belli ki ama bu övünülecek bir şey değil. Zaman ayrılması gerekir diye düşünüyorum.

film-piyasasina-resmen-dusman-gibi-bakiyorum-688942-1.

ANADOLU ROCK’I SAMİMİ BULMUYORUM

►Bugün Anadolu Rock tekrar dünya çapında bir popülariteye ulaştı. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Anadolu Rock’a ben çok itibar etmedim. Şirketlerimin baskısıyla bununla ilgili bir iki çalışma yaptım. Bunu ben arzu ettiğim zaman yapayım istiyordum. Yani müsaade edin de, ben hissedeyim de yapayım. Aslında yaptığım işleri çok sevmedim, yapmak istediğim şeyler onlar değildi. Yapmak istediklerim, Canım Kardeşim’deki film müziğine benzer, daha Batılı şeylerdi. Ama öyle bir piyasa hiçbir zaman oluşmadı. Anadolu Rock Türkiye’de çok etki yaptı. Oysa müzikte yapılmış bir farklılık, bir değişiklik getirmedi bana sorarsan. Ne yaptılar, ne yaptık hatta? Normal Batı kalıplarının üzerine iki tane Türk enstrümanını yerleştirip bununla Anadolu Rock diye bir şey yarattılar. O armoni üzerine çalınmış olan bir ud, bir kanun veya herhangi bir saz sesini duydukları zaman “Aa Anadolu Rock” dediler. Bana sorarsan hiçbir şey yapılmadı ve buna dahil olmak istemedim doğrusu. Çünkü bana yalan geldi biraz. Bazı çalışmalarda Anadolu temalarını çok daha iyi hissettirebiliyorlar fakat genel olarak baktığında 4-5 sene evvel Ankara’dan telefon geldi, Cahit sana Anadolu Rock’la ilgili ödül vereceğiz, ismin hazır, bekliyoruz dediler. Ben almam dedim böyle bir ödül çünkü buna hizmet vermedim. Siz Cahit Berkay’a gideceksiniz, Edip Akbayram’a gideceksiniz, bana gelmeyin. Netice olarak ben almadım o ödülü, hak ettiğim bir şey değil. Anadolu Rock’a çok samimi bakmıyorum.