Sevgisizlik babadan, oğla, oğuldan, sevgiliye, eşe, eş-anneden çocuğa, çocuktan hayvana, böylece uzayıp gider. Ama en çok da erkekten erkeğe, kadına, çocuğa ve hayvana doğrudan yönelen bir şiddet haline gelirse, baştaki psikolojik sorun dallanıp budaklanır ve toplumsallaşır

Filmlerdeki gizlice sevmenin toplumsal yapısı

Meriç Kırmızı - Dr., Öğr. Üyesi, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi

Ahlat Ağacı (Ceylan, 2018) ile ilgili art arda okuduğum, filme yönelik eleştirileri ve övgüleriyle ilginç bir iki yazının ardından (Daldal, 2018; Candansayar, 2018) son olarak, Nuri Bilge’nin filmiyle Dahl’ın (1964) kitabından uyarlanmış, Charlie’nin Çikolata Fabrikası’nı (Burton, 2005) karşılaştıran bir yazıya (Cebenoyan, 2018) denk geldim.

Ben de yeni bir Ahlat Ağacı yazısı yazmayacağım, ama Cebenoyan’ın dikkat çektiği, iki film arasındaki bir benzerliği biraz geliştireceğim ve bunun üzerinde düşünüp, düşünmeye çağıracağım. Cebenoyan yazısında her iki filmde de babaları tarafından sevilmeyip, bu nedenle de insanları sevmeyen karakterlerin varlığını gösteriyor. Bu karakterler sevgisiz geçen bir çocukluğu izleyen yetişkinlik yıllarında, yaşlanan ve belki de yumuşayan babalarının gerçekte kendilerini sevmiş olduğunun izleriyle rastlantısal yollarla karşılaşıp, ketum babalarını anlar ve içten içe bağışlarlar.

Filmlerde bütün bu çapraşık duygu durumu çoğunlukla sözsüz ve simgesel bir anlatımla izleyiciye aktarılır. Örneğin, çocukken sevilmemiş ve sorunlu bir yetişkin olmuş kişinin baba evinde yalnızken, gerçekte kendine değer verilmiş olduğunun somut izlerini gizlice bulduğunu ve bu buluştan etkilendiğini sıklıkla görürüz. Eğer kahraman toplumsal başarılar elde etmişse, gizli sevginin izleri bu başarıyı ele almış haberlerin kupürlerinin özenilmiş bir kişisel arşivi olabilir. Ahlat Ağacı’nda ve diğer bir başarılı yakın zaman Türk filmi olan Kelebekler’de (Karaçelik, 2018) babanın gizli sevgisinin gecikmiş keşfi işte aynen böyleydi.

Tango severlerin ve bağımsız sinemacıların kolaylıkla beğeneceği bir Fransız filmi olan Aşkın Dansı’nda (Brizé, 2006) ise, 50’lerindeki kendi de bir parça suratsız olan icra avukatı kahraman, babasının ölümünden sonra, huysuz yaşlının bakım evindeki eşyalarını toplar. Bu sırada, anahtarını ölü babasının kalbinin üzerindeki ceket cebinde bulduğu kilitli bir dolapta, çocukken katıldığı tenis turnuvalarında kazandığı bütün kupaları bulur. Oysa, babasına daha önce kupalarını sorduğunda, o yalnızca toz yuvası olan kupaları herhalde attıklarını söyler ve oğlunu düş kırıklığına uğratır. Kısacası, bütün bu filmlerdeki babalardan hiçbiri sevgilerini oğullarına açıktan açığa gösteremezler.

Neden bu izlek yerli, yabancı günümüz filmlerinde karşımıza ısıtılıp ısıtılıp getirilir? İzleyicide belli bir duygusal tepki yaratan bu ketum baba ve sevgiye aç oğlu anlatısı, hatta klişesi, toplumsal olarak nasıl bir soruna karşılık gelir? Yani, böylesi bir duygusal irkiltmeye yönetmenler neden bu sıklıkta başvurmaya gerek duyar? Çünkü bu duygusal klişede belli bir gerçeklik payı vardır. Çocuğuna açık sevgi gösterisinde bulunmamak, çok değil, bundan iki kuşak öncesinin doğru çocuk yetiştirme yöntemi olarak kabul görmüştür. Aynı zamanda erkek çocuklar üzerinde toplumsal cinsiyet baskısı da vardır: “Erkekler ağlamaz.” Hatta yalnızca ağlamamakla kalmaz, olumlu duygularını yansıtmasalar da iyi olur. Kendilerini çokça sevmek ve karşısındaki kadının en ufak bir duygusal beklentisiyle karşılaşınca çekip gitmek dışında ellerinden bir şey gelmeyip, kadınlarını doyumsuz bırakan bunca erkeğin varlığı bununla açıklanabilir mi?

Bunun karşılığında sevgilerini ne kadar çabalasalar ve alttan alsalar, yani toplumsal rollerini ustalıkla oynasalar da erkeklerle paylaşamayan ve bu yükün altında ezilip duran, ama çıkış yolu da arayan kadınlarımızla (bkz. Şahiner 2007; Şahiner 2017), kadınlarını el üstünde tutan toplumlardaki ışıldayan kadınları hele bir karşılaştırın. Yani sevgisizlik babadan, oğla, oğuldan, sevgiliye, eşe, eş-anneden çocuğa, çocuktan hayvana, böylece uzayıp gider. Ama en çok da erkekten erkeğe, kadına, çocuğa ve hayvana doğrudan yönelen bir şiddet haline gelirse, baştaki psikolojik sorun dallanıp budaklanır ve toplumsallaşır. Ama baştaki psikolojik sorun da yine toplumsal kaynaklıdır. Ayrıca, insanların kötü davranılmaya olan yatkınlığı ve bunu normalleştirmesi, kendini toplumsal düzeydeki seçimlerde (sosyo-kültürel ve ekonomi-politik) de gösterir. Toplumda güce tapınma artar. Yukarıdaki öykünün Lacan’cı Büyük Öteki’ne göre yorumunu yapmayı ise, haddimi aşmak olacağından psikanalistlere bırakıyorum.

Öte yandan, güncel filmlerde karşımıza çıkan bu sevgisiz (ya da sevgisini dile getiremeyen) adam, ister baba, ister sevgili ya da eş olsun teması biraz can sıkmaya başladı. Toplumsal bir karşılığı olmadığından değil, ama filmlerde bu gerçekliğe düzülen, neredeyse arabeske kaçan, övgü nedeniyle. Bir baba daha kişiliğinin henüz geliştiği yıllarında oğlunu savsaklayacak, ama daha sonra anlayacağız ki oğlunu çok, ama çok sevmiş ve bunu bir kavramaya görelim, toplumca gerilmiş sinirlerimiz yatışacak, gözlerimiz bile dolacak. Daha önceki bütün duygu karmaşasını bir anda unutup, rahat bir oh çekeceğiz, bir yandan gözümüzü kurularken. Bir toplumsal anlatı daha yinelenip gidecek.

Kaynaklar
Candansayar, S. (2018, 17 Haziran). Ahlat Ağacı: Aydın’ın özeleştirisi olarak İdris. Birgün Pazar. Erişim adresi: https://www.birgun.net/haber-detay/ahlat-agaci-aydin-in-ozelestirisi-olarak-idris-219770.html
Cebenoyan, C. (2018, 7 Temmuz). Şok! Şok! Şok!: Ahlat Ağacı da mı çalıntı? Birgün gazetesi. Erişim adresi: https://www.birgun.net/haber-detay/sok-sok-sok-ahlat-agaci-da-mi-calinti-222292.html
Daldal, A. (2018, 10 Haziran). Ahlat Ağacı. Birgün Pazar. Erişim adresi: https://www.birgun.net/haber-detay/ahlat-agaci-219010.html
Karaçelik, T., Anter, M., Gülün, D. ve Anter, N. (Yapımcı) ve Karaçelik, T. (Yönetmen). (2018). Kelebekler [Sinema filmi]. Türkiye: Chantier Films.
Özbatur Atakan, Z. (Yapımcı) ve Ceylan, N.B. (Yönetmen). (2018). Ahlat Ağacı [Sinema filmi]. Türkiye, Fransa, Almanya, Bulgaristan, Makedonya, Bosna-Hersek, İsveç: Zeyno Film.
Poylo, M. (Yapımcı) ve Brizé, S. (Yönetmen). (2006). Aşkın Dansı [Sinema filmi]. Fransa: TS Productions.
Şahiner, S. (2007). Gelin Başı. İstanbul: Can Yayınları.
Şahiner, S. (2017). Kul. İstanbul: Can Yayınları.
Zanuck, R.D. (Yapımcı) ve Burton, T. (Yönetmen). (2005). Charlie’nin Çikolata Fabrikası [Sinema filmi]. ABD, İngiltere: Warner Bros.