Kel kafalı, soğan burunlu, koca göbekli, sevimli satir görünümlü bir adamdır.

 Kel kafalı, soğan burunlu, koca göbekli, sevimli satir görünümlü bir adamdır. Bu benzetmeyi, insanlara göbeğini dans ederek eritmeyi umduğunu söyleyerek neşeyle kabullenmiştir.

Yetişkinliğine ülkesinin en varlıklı bir döneminde adım atmıştır, ama zenginlik ilgisini çekmez. Pazarda sergilenen öteberiyi görünce “İstemediğim ne çok şey var” diye söylenecektir.

Çoğunlukla aynı buruşuk giysiyi üzerine geçirir ve kentin sokaklarında çıplak ayakla dolaşır.

Ailesini çoğu zaman ihmal eder, bunun için kendisini eleştiren karısına hak verecektir.

İspanyol yazar Felix Marti-İbanez, “Felsefe Öyküleri” başlıklı çalışmasında tarihin en ünlü filozofu Sofokles’in fotografisini böyle nakşediyor.

İbanez, Sokrates’ten gelen kimi filozofların da tuhaf halleri üzerine kalem oynatır.

Thomas More’un en yakın dostu, “Deliliğe Övgü”nün yazarı Erasmus, açık mavi gözlü, sivri burunlu ve geniş ağızlı bir Hollandalıdır.

Edebiyatı bir kilise üyesinin yaşamına yeğler; Fransa, İtalya ve İngiltere’de dolaşır. İngiltere’de bir saraylı gibi ata binmeyi ve reverans yapmayı öğrenir. İyi yaşamak ve yıllanmış Burgonya şarabı içmekten hoşlanır.

Eğitimci John Dewey, parlak gözleri, düşük kara bıyıkları, kafasına yapıştırılmış gibi duran saçlarıyla görünüşe aldırmayan biridir. Seksen yaşında olduğu halde her gün yüzmekten çekinmez.

Edmund Husserl, solgun kıvırcık saçlı, derslerin çoğunda dalıp gitmesine yol açacak kadar çok yiyen ve bir keresinde çenesi yerinden çıkacak kadar çok esneyen bir Moravyalıdır. Yetenekli bir violonisttir ve ünlü İtalyan keman yapımcısı Guarneri ailesinin bir kemanına sahiptir. Resimle de ilgilenir ve sık sık İtalya’nın büyük galerilerini dolaşır. 1938’de öldüğünde ardında 45.000 sayfa, steno ile yazılmış kâğıt bırakacaktır. Bu kâğıtları da Nazilerden Fransisken papazlar kurtaracak ve savaş boyunca sakladıktan sonra Louvain Üniversitesi’ne teslim edeceklerdir.

Şimdi Refik Durbaş da kimi gözlem ve anılarına dayanarak şairlerimizin kimi alışkanlıklarından söz etse yeri değil midir?

Ahmet Haşim, müthiş bir çay tiryakisidir, ama her çay içişinden sonra da bardağını yıkamayı ihmal etmez. Haşim, ayrıca midesine düşkün bir “gourmet”dir, ama Yahya Kemal gibi bir obur da değildir.

Oysa Yahya Kemal iyi içkicilerdendir. Rakı için “Geceyi aydınlatır, ama sabahı yıkar” der... Tek korkusu ise karanlıktandır. “Üstat” Necip Fazıl Kısakürek’in içkisi ölçülü olmasına karşın, at sevgisi ve kumar tutkusu pek sınır tanımaz.

Cahit Sıtkı Tarancı, çok içtiği halde sarhoşken hiçbir tatsızlık çıkarmaz. Şiirlerine sinen o ölüm korkusuyla olacak, Beyoğlu’ndan geçen tramvayların altına atmak ister kendisini. Her seferinde de kendisinden uzun boylu olan aktör ve şair Cahit Irgat, yaka paça yakalayıp kaldırıma taşıyacaktır onu...

Attila İlhan, hiçbir şiirini ezbere bilmemektedir. Oysa 40 kuşağı şairlerinin çoğu şiirlerini ezberlerine yazmışlardır. Arif Damar gibi çoğu da teatral bir havada oldukça güzel okurlar. Ahmet Arif, bunun nedenini polis baskısından dolayı şiirlerini kâğıt yerine zihinlerine yazmalarına bağlayacaktır.

İlhan Berk, bir pipo düşkünüdür. Pipo içmediği zamanlar düşünür. Şiir yazarken piposunu sık sık yakmak düşünmesini sağlar. Bir şiiri bitirmeden ya da bir kitap okumadan önce piposunu yakacaktır.

Hilmi Yavuz, sigarayı bırakmadan önce bir süre enfiye çekecektir.

Turgut Uyar, fasulye pilakisinin nasıl en güzel yapılacağını biliyordur.

Metin Eloğlu’nun en sevdiği sözcük “reis”tir. Sevmediği şeylerden biri ise yapma çiçeklerdir. Konukluğa gittiğinde gördüğü yapma çiçekleri pencereden atacaktır.

Cemal Süreya’da aynı yerde oturup aynı yerde yazma eğilimi vardır. Sinemada aynı koltuğa oturmak istediği gibi, daha da tuhafı hep aynı tuvalete gitmek ister. Bu tutuculuğu, bir anlamda arkadaşlar için de geçerlidir. Yeni bir insanla tanışmak, arkadaş olmaktan sıkılırdı.

Bugün, ülkemizde de İbanez misali bir araştırmacı çıksa, hiç olmazsa Cumhuriyet’ten günümüze şiir tarihini şairlerin yaşamı ve edebi özellikleri yanında böylesi kişilikleriyle yazsa ilginç olmaz mı?