Elysee Sarayı’nın yeni sakini Macron’a yönelik ‘Finans-kapitalin Mozartı’, ‘Kapitalizmin Mozartı’ tanımlamaları Le Figaro, Le Monde, La Chaîne Info-LCI, L’express, Geopolintel gibi Fransız menşeli gazete ve kanalların. Yeni de değil üstelik. Ta yıllar öncesinden, 2013-14’lerden. İddia edilenin aksine Emmanuel Macron siyaset sahnesine yeni çıkmadı. Hikâyesi de tesadüfen başlamış değil.

Macron bir proje. Küresel sermayenin temsilcileri tarafından üç-dört yıl öncesinden bugünler için özenle hazırlandı. Genç bir banker olarak Rothschild Bankası’nda başlayan yolculuğu adım adım örülüp Elysee Sarayı’nda hidayete erdirildi.

Napoleon Bonapart’tan sonra ülkenin en genç cumhurbaşkanı olan Macron da kendisine biçilen misyona uygun hareket etti. Küresel efendilerini hiçbir zaman üzmedi. “Ne sağcıyım ne solcu” diyerek siyasi yelpazenin her iki tarafındaki öfkelilerin, küskünlerin desteğini etrafında toparlayabildi.

Değirmenin suyu nerden geliyordu? Burada da imdadına finans-kapitalin güzide temsilcileri yetişiyordu. Seçim kampanyalarını Rothschild ve Lehmann Brothers yatırım bankalarının büyük mali desteğiyle yürüttü.
İki yıl önce ekonomi bakanı olarak Elysee Sarayı’na ilk ayak bastığında çıkardığı ve “Macron yasası” olarak bilinen yasayla neoliberal iş dünyasına ilk selamı çakmıştı. Çalışma hayatına neoliberal hançeri saplamış, bu vesileyle milyonlarca Fransız’ın öfkesini çekmişti. Günler süren sokak eylemleri hâlâ hatırlarda...

•••

Macron’un sandıktan çıkması Avrupa egemenlerine, dağılmaya yüz tutmuş kan kaybeden AB emperyalizmine, Frankfurt merkezli Avrupa finans çevrelerine “Fransız öpücüğü” olmuş olabilir. Ancak “Kapitalizmin Mozartı” olarak da takdim edilen Macron’un zaferinin Fransa’nın ve ‘yaşlı kıta’nın yaşadığı yapısal krizi gidermeye çare olacağı meçhul!

Sadece Fransa’yı değil bütün bir kıta Avrupası’nı zorlu bir süreç bekliyor. Brexit felaketinin ardından Avrupa’nın ikinci ekonomisinin bir Avrupa yanlısı tarafından yönetilebilmesi için tüm Brüksel bürokrasisi seferber olsa da işleri sanılandan da zor.

Genç, zeki, donanımlı ve sisteme alternatif karizmatik lider olarak cilalanıp pazarlanan Macron, fena halde Tony Blair’i çağrıştırıyor. Zaten felsefesi de çöken Blair-Schröder menşeli “üçüncü yol” stratejisinin bir başka versiyonu. Fransa burjuvazisi çıkarlarını Macron üzerinden konsolide etse de, kapitalizmin devam etmekte olan yapısal krizini aşmakta bir hayli zorlanacaktır.

Macron’u ise genç yaşta çıktığı bu yolda uzun bir yolculuk bekliyor. Mevcut haliyle ülkeyi nasıl yöneteceği, var olan siyasi, ekonomik krizi nasıl aşacağı da bir muamma. Şu an için parlamento da hiçbir seçilmiş üyesi bulunmayan En Marche Hareketi’nin (Yürüyüş) Haziran’daki genel seçimlerde ne yapacağı da öngörülemiyor.

Kuracağı hükümet tam olarak neye benzeyecek? Başbakan adayının Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı ve eski Ekonomi Bakanı Christine Lagarde olacağı ortalıkta dolanıyor. Olur mu bilinmez, ama neoliberal Macron’u tamamlayacak bir isim! Teknokratlardan oluşan bir kadro ile yola çıkması kuvvetle muhtemel.

•••

Macron’un bize yansımalarına gelince. Fransa örneğinden yola çıkarak “Macron modeli”ni bu coğrafyaya uyarlamaya çalışanlar pusuda bekliyor. Hayır’ın başarısı üzerinde tepinmek isteyen siyasi figürler Macron modelini ortaya atıverdi çoktan.

Neydi Macron modeli. İlk turda herkes kendi adayıyla yarışacak, ikinci turda istenmeyen kişiye karşı birleşilecek.

Fransızlar 2002’de baba Jean-Marie Le Pen’e karşı da birleşmek zorunda kalmıştı. Burunlarını tutarak oy kullanan Fransızlar “faşiste karşı hırsıza” diyerek Le Pen yerine Jacques Chirac’a oy vermişti. Pazar günü de neofaşist Marine Le Pen’e karşı liberal bankere yani Macron’a oy verildi.

Bu kendine has Fransız modelinin bir benzerini Türkiye için kopyalamak taklitçililiğin yaşadığı hezimeti yaşatmaktan öteye geçmeyecektir.

Ne Türkiye Fransa, ne de 2019’daki Türkiye bugünün Fransası. Koşullar, dinamikler, siyasi iklim birbirinden oldukça farklı. Macron modelinin oldukça kötü bir kopyası Ekmeleddin İhsanoğlu’nda denenmişti.


Dün Güven Gürkan Öztan hoca BirGün’de kitleleri 2019 illüzyonundan kurtarmak gerektiğini mükemmel bir şekilde madde madde anlatmıştı. Hayri Kozanoğlu hocanın iki hafta önceki şu uyarılarının ivedilikle dikkate alınması sol-sosyalist güçler açısından bir elzem: “Bazı aklı evvel kanaat önderleri çıkacak, ‘Neden bizde de Macron gibi, ideolojilerden azade, parti prangası bulunmayan, genç figürler yok?’ diye yakınacaklar. Mevcut partileri, örgütlü yapıları küçümseyen; ideolojileri aşağılayan; havada bir takım “marka” isimlerin uçuştuğu, apolitik ortama zemin hazırlanacak. Solun da, sosyalistlerin de bu rüzgâra kapılmadan, ‘kurtarıcı figürler’e bel bağlamadan kendi programlarını ve örgütsel planlarını geniş kitlelere mal etmekten başka çıkar yolu yok.”