Devletler dünyanın en kazançlı suçlarını görmezden geliyor. Toplumların saygın kesimlerinin karıştığı sahtekârlık, görevi kötüye kullanma, vergi kaçakçılığı, rüşvet ve para aklama suçları cezasız kalıyor.

Finans suçları ve cezasızlık

Katharina PISTOR

Gün yüzüne çıkan son skandallarda finans sektörünün ahlaki değerlerine dair yeni bir şey yok. Fakat gitgide büyüyen bir problem dikkat çekici: Beyaz yakalıların işlediği suçlarda kolluk kuvvetlerinin de suç ortağı konumunda bulunuyor. Kuralları uygulaması gerekenler görevlerini ihmal etmekle kalmıyor, resmen taraf değiştiriyorlar.

Toplumsal yaşamda devletin rolünü çokça tartışabiliriz fakat yasaları uygulamanın devletin asli görevlerinden biri olduğunda hemfikir olabiliriz. Ancak devletler dünyanın en kazançlı suçlarından birini gitgide görmezden geliyorlar. Toplumların saygın kesimlerinin karıştığı sahtekarlık, görevi kötüye kullanma, vergi kaçakçılığı, rüşvet ve para aklama suçları cezasız kalıyor.

Bu durumu kısmen kaynak sıkıntısı ile açıklayabiliriz. Kolluk kuvvetleri genelde beyaz yakalı suçluların karmaşık yöntemleriyle, onlara yardım eden yüksek maaşlı avukat ve muhasebeciler ile aşık atamıyorlar. Fakat sorun şu; kolluk kuvvetlerinin suçlularla değil, suçları gün yüzüne çıkarmaya çalışan gazetecilerle uğraştıklarını görüyoruz.

Alman ödeme platformu ve finans hizmetleri sağlayıcısı Wiredcard’ı bir düşünelim. Kısa süre öncesine kadar yatırımcıların göz bebeği olan firma, Almanya tarihinin en büyük dolandırıcılık olaylarından birine karıştı. Klasik bir saadet zinciri düzenine dönüşen şirket, aslında var olmayan bir parayı yurt dışında muhafaza ettiğini iddia ediyordu. Enron ve Bernie Madoff skandallarında olduğu gibi finansal sektörün selametini koruması gereken muhasebeciler, avukatlar, denetçiler de suç ortağı konumundalardı. Mesleklerini dürüstçe icra etmekten aciz kaldılar ve mesleki becerilerini, yolsuzlukları açığa çıkarmaya çalışan gazeteciler ile savaşmak için kullandılar.

Mesela Almanyalı finans denetçisi BaFin, konuyu araştıran Financial Times gazetesinden Dan McCrum ve Stefania Palma hakkında Nisan 2019 yılında suç duyurusunda bulunmuştu. Gazeteciler hakkında yürütülen soruşturma henüz 3 Eylül’de, Wirecard firması iflasa zorlandıktan iki ay sonra ancak kapatıldı. Wirecard CEO’su Markus Braun ise halen tutuklu yargılanıyor. Görünüşe göre şirketin mahkemeye sunduğu asılsız bilgiler, dünyanın önde gelen finans haberleri yayıncısının araştırmacılarına kıyasla daha güvenilir bulunmuştu.

Yaşananlar istisna değil. Dolandırıcılık, sahtecilik, vergi kaçakçılığı ve para aklama birçok ülkede halen suç. Ancak yasaların uygulamasında müthiş bir gevşeme yaşanıyor. Bunu bilhassa Başkan Donald Trump yönetimindeki ABD’de görüyoruz. Columbia Hukuk Fakültesi’nde görev yapan meslektaşım John C. Coffee’nin yayınladığı Şirket Suçları ve Ceza: Uygulamasız Hukuk Krizi başlıklı kitabında bazı çarpıcı veriler paylaşıyor. Şirketlere yönelik soruşturmaların sayısı Obama dönemine kıyasla yüzde 76 azaldı ve ‘beyaz yaka suçlar’ başlığı altında açılan soruşturmalar yaklaşık yüzde 30 oranında azaldı. Böyle giderse finansal suçlar topyekun meşru kabul edilecek.

Kimileri bu yasaların uygulanması için sarf edilen çabaya değmeyeceğini söylüyor. Nobel ödüllü ekonomist Gary Becker tarafından kaleme alınan ve ismini Fyodor Dostoyevsky’nin meşhur romanından alan Suç ve Ceza: İktisadi Yaklaşımlar başlıklı makalede yazılanlara göre iktisatta yasaların uygulanması ahlak ile ilgili olduğu kadar maliyet-kazanç ilişkisi ile de ilgili. Çünkü yasaların uygulanması da maliyetlidir. Becker “yasaları uygulamak için ne kadar kaynak harcanmalı, ne kadar ceza verilmeli?” sorusunu soruyor: “Hangi suçlara müsamaha gösterilmeli ve hangi suçlar cezasız kalmalı?”
Becker’ın savunduğu teze göre bu soruların cevabı ‘net toplumsal kayıp’ ile -yani topluma verilen zarar ve suçluların elde ettikleri kazanç arasındaki farka bakılarak- bulunmalı. Bu mantığa göre suçluların kazancı ne kadar farklı olursa, toplumsal kaybı ‘geçersiz kılma’ ihtimalleri o kadar yüksek. Hele ki beyaz yakalı suçlar ile mücadele etmenin ne kadar maliyetli olduğunu hesaba katarsak.

Görünüşe göre ABD’de ve birçok farklı ülkede kolluk kuvvetleri Becker’ın tavsiyesine kulak veriyor. Faillere kazanç sağlayan ve tespiti maliyetli olan suçlarla mücadele etmek yerine, ellerindeki kaynakları suçları ve devletin yardakçılığını açığa çıkarmak isteyenlerle mücadele etmeye harcıyorlar.

ABD Finansal Suçlarla Mücadele Ağı (FinCEN), Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Birliği’nin binlerce Şüpheli Faaliyet Raporu’nun (ŞFR) takipsiz bırakıldığını öğrendiğini ve bunları haberleştirmek üzere olduğunu öğrendi. Bunun üzerinde birliğe bir yazı göndererek, bu belgelerin izinsiz yayınlanmasının ulusal güvenliği tehlikeye atabileceğini ve suç niteliğinde olabileceğini bildirdi. ABD Adalet Bakanlığı’nın şimdiden haberdar edildiği de belirtilmişti.

Birlik geri adım atmadı ve şimdilerde “FinCEN dosyaları” olarak bildiğimiz 20 Eylül tarihli habere imza attı. Habere göre JP Morgan Chase, HSBC, Standard Chartered ve Deutsche Bank’ın da aralarında bulunduğu küresel bankalar düzenli olarak ŞFR bildiriyorlar, buna rağmen bir yandan milyarlarca, hatta trilyonlarca doları oradan oraya aktaran müşterileri üzerinden kazanç elde ediyorlardı.

Mevcut yasal çerçeveye göre bir bankanın ŞFR bildirmesi, bildiriye konu olan müşteriye hizmet vermeyi durdurmasını gerektirmiyor, ancak kurumun bazı önlemler alması gerekiyor. Fakat bu önlemler alınmamıştı. Bankalar sıradan faaliyetlerini sürdürmüş ve FinCEN’in kaynak sıkıntısı çeken, uzun saatler çalışan soruşturmacılarını resmi evraka boğmayı seçmişlerdi. Bu esnada ‘piyasa denetmenleri’ müşterilerini denetlemek yerine, onların resmi soruşturmaları atlatmasını sağlayarak ceplerini dolduruyorlardı. Wirecard’ın iflasından önce şirketin hukuk danışmanları ve muhasebecileri senede 120 milyon sterlin kazanıyorlardı.

FinCen dosyası, aynı birliğin 2016 yılında yayınladığı, tanınmış sporcuların ve siyasetçilerin Panamalı hukuk firması Mossack Fonseca’nın desteğiyle alenen vergi kaçırdığını gözler önüne seren Panama Belgeleri’nin dramatik detaylarına sahip değil. Aslına bakarsanız FinCEN belgelerinde kanıtlanan detayların birçoğu zaten biliniyordu. Haberler karşısında birçok kişinin omuz silkmekle yetinmesi de buna bağlı olabilir.

Büyük bankaların karıştığı skandallar artık ‘yeni’ sayılmasa da denetmen kuruluşların ve kolluk kuvvetlerinin bu kazançlı suçlara yardakçılık etmesini doğal karşılamamalıyız. Arsız hukuksuzlukları görmezden gelmekle kalmıyor, bu esnada özgür basını susturmak için de ellerinden geleni yapıyorlar.

Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: Project Syndicate