Artık erken seçim olur mu sorusu anlamını yitiriyor. Çünkü seçimin yapılmasına ya da yaptırılmamasına şurada ne kaldı ki? Seçim tarihi yaklaştıkça haliyle 1 Kasım 2015 seçimi öncesi olanların tekrarlanabileceği konuşuluyor. Muhalefet de öyle bir gidişatın farkında olduğunu sürekli vurguluyor. Saraylılara aynı haltları aynı pervasızlıkla tekrarlamaya kalkıştıklarında boşa çıkaracaklarını bildiriyor.

İstanbul mitinginde Kılıçdaroğlu, “Haramilerin saltanatı yıkılıyor. Kadın cinayetleri, işçi cinayetleri, siyasetçilere suikast hazırlıkları. Kullanışlı aparatlarla kavga edeceğiz ve kazanacağız” diyor. Evet, Kılıçdaroğlu’nun belki de ilk kez “kavga edeceğiz” demesi önemli. Gerçekten de kavga çıkaranlarla kavgadan kaçınmak dayak yemektir.

***

Güç ile iktidarı aynı anlamda gören saraylılar, kavga çıkararak, kendilerini hep güçlü göstererek kazanacaklarını varsayıyorlar. Ve güç ise bazen gösterilen değil “hissettirilen” şeydir. İnsanlara ellerindeki gücü iliklerine kadar hissettiriyorlar ve korkutuyorlar. Muhalefet de o korkuya karşı tedbir almaya, o korkuyu gidermeye çalışıyor. Ama saraylılar alenen korkutmakla yetinmiyor, insanları ürkütmek, sindirmek ve böylece çaresizliğe sevk etmek niyetindeler. Çünkü tam olarak bilinmeyen ama sadece hissedilen şeyden ürkersin. Bu yüzden ürkütmenin korkutmaktan daha etkili olduğunu da biliyorlar.

Ne kast ettikleri belli. “Elimizde bilmediğiniz daha neler var neler!” Söylemedikleri, göstermedikleri neler olabilir diye düşünmemizi, ürkmemizi de istiyorlar. Basit bir örnek: Sevda Noyan adında bir saraylı, 3 Mayıs 2020 tarihinde katıldığı televizyon programında “15 Temmuz kursağımızda kaldı. Yanlış anlaşılmasın, doğru anlaşılsın bizim aile bir 50 kişiyi götürür yani. Ayaklarını denk alsınlar. Bizim sitede var üç beş. Benim listem hazır açıkçası” demişti. Ne oldu? Geçen hafta Noyan'ın İstanbul 45. Asliye Ceza Mahkemesinde tehdit suçlamasıyla yargılandığı dava düşürüldü. Ürkütücü! Noyan’ın sitesindekiler ne yapacak şimdi?

Bu arada kendileri de yüklemişler Katarlı katırlarına altın varaklı fincanlarını saraylarına taşıyorlar, hep böyle gider sanıyorlar. Fincanları kırılmasın derdindeler. Demek ki ürkmemek yetmez üstelik fincancı katırlarını ürkütmek de lazım.

Ama bu konuda düzen muhalefetinin pek sevdiği anket matematiği işe yaramaz. Çünkü seçime giderken yapılacak siyasi tercihler, en azından sosyalistler bakımından, anket matematiği problemi çözer gibi basitçe toplama, çıkarma, çarpma ve illa ki “bölme” işlemleriyle olmayacak!

***

Şunu biliyoruz. Özellikle sol güçlerin bölünmemesi, toplanması lazım, kendi aralarında çarpışmaması lazım. Üstelik toplumsal muhalefet, aritmetik değil de tabiri caizse “geometrik” bir alanda yer alıyor! O halde hesaplama ve hesaplaşma şöyle olmalı: Çıkmaza girildiğini gördüğümüz yerde, hedefi tekleştirmek, çözüm alanını ve imkânını genişletmek!

Nasıl? Cevabı da zor değil. Sol kesimler kendilerini örgütlerken, tek adam rejimine karşı olan her kesimle birlikte hareket ederek geniş kitlelerin her ihtimale yönelik örgütlenmesine girişmelidir. Kuşkusuz faşizme ve saray rejimine karşı mücadelede farklı siyasi kesimlerle birlikte hareket etmek şarttır, ama bu şartı yerine getirirken devrimci olmaktan hiç vazgeçmemek de şarttır! Çünkü çözümü genelleştirirken dik durmaktan, yani devrimcilikten başka bir sihirli çözüm yoktur.

***

Kılıçdaroğlu da “Suçluya hep beraber dikleniriz” dedi. Çok güzel. Ama siyasette bazen diklenmek yetmez; “dik durmak” daha da önemli bir şart haline gelebilir. Siyasetin belli bir kesitinde diklenmiş olabilirsin, ama siyaset bilançon çıkarıldığında her zaman dik durabildin mi, ona bakarlar karar anı geldiğinde…

Saraylıların kararı ise kesin. İktidarı vermemek için her şeyi yapmaya kararlı oldukları aşikâr. Ama bu şaşkın bir kararlılık! Yani öyle dört dörtlük senaryo yazma kabiliyetleri de yok. Diyelim ki kendilerince dört dörtlük senaryo yazmış olsunlar, bu durumda bile yapacakları tek hata bile (ki her kargaşa ortamında hata kaçınılmazdır) kendilerini de çıkamayacakları bir bataklığa saplayacaktır. Çünkü Saraylıların sahip oldukları akıl ve zekâ değil, basit bir kurnazlıktır. Kavga etmek tek siyasetleridir.

Onlara karşı bu ülkede sosyalistler “kavga edeceğiz ve kazanacağız” sözünün ve eyleminin asıl sahibidirler. Yeter ki Kılıçdaroğlu’nun, “Haramilerin saltanatı yıkılıyor. Kullanışlı aparatlarla kavga edeceğiz ve kazanacağız” demesi de bir retorik olarak kalmasın.

Fincancı katırları hakikaten ürksün…