Ankara’da bir kez daha operasyon tamtamları çalınmaya başlandı. Yeni hedef Fırat’ın doğusu. Erdoğan’ın “Afrin’e, Cerablus’a, El-Bab’a girdik. Şimdi de Fırat’ın doğusuna gireceğiz. Biz bunu Rusya ve ABD ile paylaştık” diyerek sinyalini verdiği operasyonun ikinci tur pazarlıkları için dün Ankara’da bir kez daha masaya oturuldu.

‘Barış koridoru’ adı verilen harekât için Ankara, Moskova ve Washington arasında yoğun bir diplomatik trafik söz konusu. Fırat Nehri’nin doğusundan Irak sınırına kadar bir alanı kapsayacak “koridor” için sıkı pazarlık var. Detaylar üzerinde şimdilik anlaşılamasa da her şey masadaki pazarlık gücüne ve sahadaki denkleme bağlı.

Suriye’nin kuzeyinde Türkiye sınırı boyunca düşünülen “güvenli bölge” için Trump yönetimi 5 ila 10 kilometrelik bir derinlikten yana. Ankara derinliğin 30-35 kilometreyi bulmasını ve kontrolününün de TSK tarafından sağlanmasını istiyor. Ankara bölgede ABD ile koordine şekilde sahada çalışmaya da sıcak bakıyor. ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey haftalardır bölgede mekik dokuyor.

SAHADA-MASADA PAZARLIKLAR

Ankara’nın küresel aktörlerin üzerindeki baskısını gören SDG/YPG de Ankara’nın öfkesinin dindirilmesi için sınır hattında 5 km’lik bir “koridor”a ikna gibi. Afrin’de olduğu üzere TSK’nin olası bir hamlesine karşı, ana gövdeyi koruma amaçlı “sınırlı” bir hamle kabullenilmiş. Ancak bu bölgenin TSK tarafından değil, uluslararası güçler tarafından kontrol edilmesine taraftar.

Afrin’den Dicle nehrine uzanan 600 kilometrelik bir alanı tek başına koruyabilecek durumda olmayan /YPG de tıpkı Ankara gibi Rusya ile ABD arasındaki sürtüşmeden yararlanma niyetinde.

ABD ile görüşmelerden sonuç çıkmazsa tek başına harekete geçme tehditlerinde bulunan Ankara’nın Rusya’yı bağladığı görülüyor. Suriye savaş sahasında ABD ile Rusya’nın kendi aralarındaki çekişmeden yararlanmaya çalışan Ankara’nın Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtları’nda olduğu üzere bir kez daha benzer bir hamlede bulunması küresel başkentlerden alacağı sinyale bağlı.

Washington’un da Moskova’nın da Türkiye gibi bir partneri kaybetme lüksü şimdilik yok. Her iki küresel gücün de bölgesel denklemde Türkiye gibi bir aktöre ihtiyacı var. Bu nedenle kısıtlı, kontrollü bir operasyon için izin verilmesi olası.

YENİ BİR ‘ARAP KEMERİ’ Mİ?

Ankara güvenli bölgeyi “güvenlik” argümanı üzerinden temellendirmeye çalışırken, oluşacak bölgeye de ülkedeki sığınmacıları yerleştirme amacında. Bu ise ileride çok daha büyük sorunlara yol açabilecek bir plan. Bu tarz bir mühendislik çalışmasıyla uzun vadede kuzey Suriye’deki demografik yapının değiştirilmesi vakti zamanında Şam yönetimi tarafından oluşturulan “arap kemeri” benzeri yeni sorunlara yol açar.

Demografik yapıyı değiştirecek bu tür bir müdahale bölgede toplumlar arasında yeni düşmanlıklar ekmekten başka bir işe yaramayacaktır. Bu düşmanlığın faturasını ise bütün bir bölge ödeyecektir.

Fırat’ın doğusu olarak tabir edilen Fırat ile Dicle arasında Kobani, Hasake, Kamışlı, Rakka ve Deyrizor gibi önemli kentlerin bulunduğu bu alan yaklaşık olarak Suriye’nin dörtte birlik bir alanını kapsıyor. Zengin enerji ve su havzası bölge hem İran’ın kuşatılması hem de Irak-Suriye petrolüne hükmedilmesi açısından stratejik önemde.

IŞİD ile mücadele adı altında bölgeye yerleşen ABD’nin bölgeden ayrılmak istememesinin ve de varlığını her geçen gün artırmasının arka planında da bu jeo politik durum yatıyor.

GÜVENLİ BÖLGE GÜVENLİK SORUNU DEMEK

Küresel ve bölgesel aktörlerin bilek güreşine tutuştuğu Suriye’de nüfuz savaşı olağan hızıyla devam ederken, her operasyon bu savaşı daha da büyütürken, kimin ne pay alacağı her iki cephede de verilen mücadeleye, pazarlık gücüne bağlı.

Komşu bir ülkenin egemenliğinin ihlali olan “güvenli bölge”nin siyasi ve askeri hedefleri belirsiz. Bu bölgelerde ne kadar kalınacağı, ne yapılacağı muğlak. Suriye’yi istikrarsızlığa, çatışmalara sürüklenmenin faturası ağır. İstenildiği kadar “güvenli bölgeler” oluşturulsun, “güvenlik sorunu” çözülemeyeceği gibi her “güvenli bölge” yeni güvenlik sorunu yaratacaktır. Yapılması gereken ise Suriye’nin yeniden istikrara kavuşmasını sağlamak.

Üçüncü bir “güvenli bölge” her bakımdan Türkiye’nin başına büyük sıkıntılara yol açacak.