Seçime, geleceğe ve “önümüzdeki dönemdeki fırsatlara” dair ben de herkes gibi bir şeyler söylemek istiyorum. Sert ve iddialı cümlelerle… Ama kakofoni içinde duyulmaz gibi geliyor çoğu zaman. Bu kargaşanın içinde, söz söyleme mecburiyetinde, kimsenin duymak istemediği sözleri içimde biriktiriyorum. Tarihe not düşmek gibi dertlerim yok. Tarihi, soruları çalanların değil notu kırık olanların yazacağını biliyorum. “Fırsatsızların”… […]

Seçime, geleceğe ve “önümüzdeki dönemdeki fırsatlara” dair ben de herkes gibi bir şeyler söylemek istiyorum. Sert ve iddialı cümlelerle… Ama kakofoni içinde duyulmaz gibi geliyor çoğu zaman. Bu kargaşanın içinde, söz söyleme mecburiyetinde, kimsenin duymak istemediği sözleri içimde biriktiriyorum. Tarihe not düşmek gibi dertlerim yok. Tarihi, soruları çalanların değil notu kırık olanların yazacağını biliyorum. “Fırsatsızların”… Berbat okullara girmek için günlerini hiç edenlerin… Bir ağaca dokunamadan, bir kuşu kanadından öpemeden büyüyenlerin… Birileri kutuları doldururken kutucuklar taşmasın diye gözü pörtleyenlerin… Geleceği, geleceği çalınanlar kuracak.

Sadece “fırsat”ları değil… Çocukluğumuzu, hatırlarımızı, oynanacak nice oyunu çaldıklarını anlıyorum. Derinden acı duyuyorum. Bize, tarihimize, masumiyetimize yaptıklarından tiksiniyorum. Siz soruları çalıp çalıp imanlıyız diye gerinirken, atanamadığı için öğretmenler öldü bu ülkede. Her tarafa sizinkiler atandı. Atanamayanlarınız da gitti darbe yaptı. Atananlarınız ise ceplerini doldurup bu halkı patlıcan kuyruklarından medet umar hale getirdi. Hesabını ben sormayacağım, hepimiz soracağız, halk soracak!

Fırsat eşitliği diye bir lafa inanmıyorum. Fırsat dediğin şeyde eşitlik olmaz. Fırsat zaten eşitsiz bir şey… Herkesin eşit şekilde fırsatı olsa onun adı “fırsat” olmaz. Fırsat falan değil mutlak eşitlik istiyorum. Sen kimsin de bize fırsat sunuyorsun? Fırsatçılıkta mutlaka eşitsiniz, biliyorum. Sadece iktidar değil, bu düzenden nemalanan hepiniz. Hepinizde fırsatçı eşitliği var. Biz hayatımızı tüketerek asgari ücretlerle yaşamak için kıvranırken sizin köşklerde, saraylarda, yatlarda, lüks merkezlerinizde yaşamımıza yön vermenize tahammül edemiyorum. Üsttekine han hamam alttakine din iman iktidara da, ”bize mecbursunuz” nidalarıyla eski paçavraları önümüze çıkaran muhalefete de sormamız gerek: Kimsiniz siz?

Bir rüzgârın kokusunda biriken anıları içime çekiyorum. Her mevsimin ilk geldiği anın o kokuda saklı olduğunu duyumsuyorum. Kokudan türemiş her anıda, geçmişte pek çok hata yaptığımı da hissediyorum. Ama en azından… Yanımdaki arkadaşımın yanıtlarına çaktırmadan bakmış olsam da kimsenin yazgısını kendime kopyalamadığımı biliyorum. Fırsattan istifade dostlarıma kazık atmadığımı biliyorum. Direne direne verdiğimiz bir mücadeleyi fitneye fitneye paçavra etmediğimiz için gururlanıyorum. Üstümüze attıkları mutsuzluk toprağını bir hamlede kaldırıp atmak istiyorum. Beyoğlu’nun bunun için bir umut olduğunu görüyorum.

Biz kimsenin hayatını çalmadık ya… Kimseyi hısım akraba diye bir yerlere getirmedik ya… Fırsat sunacağız diye kardeşi kardeşe yarıştırmadık ya… Hanlar hamamlar kurmadık ya… Fırsat bu fırsat kendimizi övmek istiyorum. Onlara benzemediğimiz için bile, şimdiden biz kazandık! Biliyorum…