Fırt FR zırt TR

“Oyun, genel çizgileriyle insan hakları ihlallerini ele alıyordu ve ‘ülkenin bütünlüğü, devletin bilmem nesi’ gibi bilinegelen suçlamalarla solculuk propagandası yaptığı savıyla yaftalandı 2000 yılında. Önce akıllı uslu giderken turne, bir yerde yasaklandı.

Bu haber kimi TV kanallarında ve gazetelerde boy boy yer alınca geri adım atıldı, yasaklamalar durdu ancak bu kez nerede oynuyorsam o yerde dava açıldı hakkımda. Örneğin Adana’da oynuyorsam orada, ertesi gün K.Maraş’ta, oradan Diyarbakır’da, derken toplam 13 ilde… Para pul da yok, eş dost avukatlar da bir yere kadar katkı sunabilir. Çünkü davalar yayılmış ülkenin dört bir yanına. Kim nereden nereye nasıl gidecek? Ben de dedim ki ‘saldım çayıra mevlam kayıra’. Arada bir denk düştüğünde kimi o yerlerde kendim girdim duruşmalara, yaa...” Bunları anlatıyordum; aynı oyunun bitiminde söyleşirken, 2001 yılında Paris’te, Fırt FR’ye. Anımsayamadığım adını, bu kendi deyişinden aldım şimdi. “Yap dediklerimi, fırt buradasın işte!” demişti. “Biliyor musun abi, Türkiye’de kalsam en az 30 yıl yiyecektim, her yerde aranıyordum, neyse ki kaçabildim. Avrupa’da fırt orda fırt burada derken sonuçta Fransa’da karar kıldım. Mültecilik için başvurdum. 9 yıl oldu hâlâ cevap alamadım. Sürünüyoruz buralarda. Ama sen, çok şanslısın” “Neden?” diyemeden sürdürdü: “Elinde çok belge var. Sen şimdi bu duruşmaları, dosyaları falan bir güzel çevirtirsin noter kanalıyla ve bizim gibi yıllarca beklemeden fırt Paris…” “Fırt? Ne bu fırt?” “Bir solukta atarsın kapağı FR’ye demek istiyorum, yani Fransa’ya. Hakkımızda açılan davalar var ya, hepsi zırt TR, yani Türkiye. “Niye gülüyorsun? İlginç bir arkadaşsın ama bilemiyorum Türkçeyi doğru mu konuşuyorsun. Kendince bir dil uyduruyorsun sanki!” diyorum. “Bu iki zırtapoz ülkeyi kendimce, simgeleriyle anmak rahatlatıyor beni, nedense böylesi hoşuma gidiyor. Peki dinle, bunlar sanata çok önem verirler. ‘Ben sanatçıyım, kanıtlardan da anlaşılacağı üzere ülkemde özgürlüğüme, tiyatroma, yönetmenliğime, yazarlığıma getirilen yasaklamalar var, maddi-manevi ağır baskılar görmekteyim’ diyeceksin…” “Dur, önce söyle şu zırt nedir?” “Haa, Zırt, palavra demek. Zırtçılar; yalan söyleyenler, yani ‘zırt’ atanlara Doğu bölgelerinde, özellikle bizim Van yöresinde takılan bir lakap. Zırtçı, öyle basit bir yalancı değildir. Öylesine atar, seni inandırır ki, zırtçıyı dinlerken buna yalan diyemezsin, neredeyse gerçek sanırsın…” Oyunun oynandığı derneğin salonu ile ünlü opera binası Palais Garnier arası sallana sallana yürüsen 10 dakika. “Dernekte bir kızımız var, biliyor orayı, o eşlik etsin sana. Ben yerini tam çıkaramayacağım” diyor. “Neyi çıkaracaksın, yahu,” diyorum, “Karşında duruyor. Hani içinde bir şey izlemedinse de hiç değilse gezseydin sanatsal bir başyapıt olan bu binayı. Hiç merak etmedin mi?” “Yani kusura bakma, daha önemli işlerimiz var burada. Derneği ayakta tutmak gerek. Gençlere sol bilinci, örgütlenmeyi…” bitirmesini beklemeden, uçuyorum yanından. Bunca yıl geçti aradan, ne fırtı unuttum ne zırtı… Ne diyor son sayılamalar: Türkiye’nin dış borcu 15 yılın zirvesinde. Türkiye’nin brüt dış borç stoku, 412,4 milyar dolar oldu, stokun milli gelire oranı yüzde 49,1 olarak hesaplandı…

Bakanlar Kurulu, sigara zammına karar verdi… İstanbul’da toplu ulaşım ücretlerine zam… Zırtapozlar nasıl süsleyerek atıp tutacaklar somut veriler karşısında? Adalet Yürüyüşü, özetle, büyük bir tezgâhtır… Nuriye ile Semih teröristtirler, rahatça ölebilirler… Bugün 2 Temmuz 1993, Sivas Katliamı’nın 24. yılı. Efendim, aslında o işin de aslı astarı şöyle… Duruyoruz durduğumuz yerde de, arada bir düşünülmüyor değil hani; şu zırtçılardan ötürü, insan olmanın utancıyla nerelere kaçmalı diye?...