Haziran siyasetinin örüleceği alan ise halk sınıflarının egemenlerle girdiği uzlaşmaz çelişkiler alanıdır. Halk sınıflarının siyasal bedenini bulduğu ve bu bedene ad koyduğu alandır ve bu alan müzakereye açık değildir

“Fırtınada ve güneşte birlikte mücadele”

Darbe sonrasında ve OHAL döneminde, siyasal iktidar “milli mutabakat” görüntüsü içinde ülkeyi gericiliğe, şiddete ve derin bir krize doğru sürüklerken, bu gidişe “dur” demek isteğinde ve iradesinde olanlar hiç az değil. Ama güçlü bir muhalefet ve siyasal iktidarı zorlayacak bir karşı duruş sergilenemiyor. Dağınık, yalnızlaşmış ve parçalı muhalefet için tek çıkar yol, “birleşmek” diyenlerin sayısı da az değil. “Birleşmek ve daha güçlü olmak” düşüncesinde neredeyse herkes hem fikir. Bazıları inatla, ısrarla ve umutla bu düşünceyi dile getirirken, bazıları ise yorgun ve umutsuz olarak “Birleşmek gerek ama ne zaman birleşebildik ki?” sorusuyla bu düşünceyi sorguluyor.

Darbeye ve diktaya karşı birlik, birleşme ve cepheleşme tartışması oldukça önemli. En baştan belirtmek gerekir ki, “Hayır”dan cephe olmaz. Birlik, birleşme ya da cepheleşme süreçleri yalnızca “Hayır” nidaları ile kendilerini var edemezler. “Hayır”ın yerine neyin konacağı diğer bir deyişle neye “Evet” dendiği de önemlidir. Dolayısıyla, birlik, birleşme ve cepheleşme “Hayır” ile “Evet”in biraradalığında gerçekleşir. O zaman, Haziran Hareketi de birlikte mücadeleyi bu şekilde düşünmelidir: Fırtınalı bugünlerde söylenen “Hayır”lar ile güneşli yarınlarda söylenecek “Evet’lerin birliği.

Birlikte mücadelenin zemini

Birlik, birleşme ve cepheleşme tartışmalarında önemli bir nokta, ilk uğrakta dağılmamak üzere bir siyasal gövdeye sahip olmaktır. Darbe ve dikta karşıtı olmanın verdiği refleksif tepkiler ve biraraya gelişler değişik uğraklarda dağılmaya yol açmamalıdır. Doksanların ortalarından bu yana çok cepheleşme, ittifak vs. gördük. Bu ittifaklar neden uzun soluklu olmuyor? Farklılıkların yan yana gelişi ile kurulan birliklerde, bu farklılıkların “Hayır” deme noktasındaki hassasiyetleri ile “Evet” deme noktasındaki hassasiyetleri de doğal olarak farklı oluyor. Dağılmanın bir uğrağı burası.

Dağılmanın bir diğer uğrağı ise, birlikteliğin bir siyasal gövdeye sahip olmamasıdır. Farklılıkları birliğin içinde farklı kanatlar olarak düşünebiliriz: Feminist kanat, liberal kanat, çevreci kanat, Kürt siyasal hareketi... Asıl sorun da burada, bu kanat zenginliğinde, bu kadar kanadın olduğu yerde birleşmenin siyasal gövdesinin olmamasında! Siyasal gövdenin olmaması, “ne yapmayacağız” sorusunun yanı sıra “ne yapacağız” sorusuna tutarlı (farklılığın karşıtı olarak) benzeşik cevaplar üretme yeteneğinin bulunmaması anlamına geliyor. Bu da her uğrakta parçalanmaya sebep oluyor. Bu tarz bir muhalefetin ötesine geçmek zorunda olan her siyasal hareketliliğin benzeşik cevaplar üretme kapasitesi olması gerekir. Benzeşik cevap üretme kapasitesi prosedürel ilkelerde anlaşmanın çok ötesinde bir anlam içerir. Duygularda (tasa, yas, sevinç) ve tavırlarda (düğün, cenaze) benzerlik gerektirir. İki birbirine benzemezi, aynı olaya üzülmezi, aynı cenazeye katılmazı, aynı olaydan içi dağlanmazı, “Hayır” üzerinden bir araya getirmek bu nedenle pek akla yatkın görünmemektedir.

Haziran Hareketi, ilk uğrakta dağılmayacak bir sorumlulukla yola çıktı. Bu ülkedeki sol, sosyalist, devrimci miras ile Haziran haykırışında ortaya çıkan halk taleplerini buluşturma hedefiyle yola çıktı. Haziran Hareketi, AKP-Saray iktidarına “Hayır” derken, laik, emekten yana, anti-emperyalist bir yeniden kuruluşu strateji/siyaset olarak belirledi. Dolayısıyla, Haziran Hareketi, olmaması gerekenler kadar olması gerekenleri de içeren bir siyasal ufka sahiptir. Bu ise şöyle ifade edilebilir: Laik, emekten yana ve anti-emperyalist bir memleket. Haziran Hareketi’nin birliktelik ve biraradalık vurgusunun vazgeçilmezidir bunlar.

Birlik, birleşme ve cepheleşme tartışmalarında ikinci önemli nokta, siyasal alanın bir mücadele alanı olarak tanımlanmasıdır. Eğer siyaset, çatışmaların uzlaştırılmasını gözeten bir müzakere alanı olarak tanımlanıyorsa, buradan birlik çıkmaz. Diğer bir deyişle, birliğin içindeki farklı yaklaşımların “Hayır” deme noktasındaki hassasiyetleri ile “Evet” deme noktasındaki hassasiyetlerinin farklılığı müzakere süreçlerine yansıdığında birliktelik dağılır.

Haziran siyasetinin örüleceği alan ise halk sınıflarının egemenlerle girdiği uzlaşmaz çelişkiler alanıdır. Halk sınıflarının siyasal bedenini bulduğu ve bu bedene ad koyduğu alandır ve bu alan müzakereye açık değildir. Haziran Hareketi’nin bir ciğeri bu ülkenin emekçilerin aldığı solukla şişerken diğer ciğeri ise Haziran taleplerini haykıran insanların özlemleri, simgeleri ve neşeleri ile dolmaktadır.

Birlik, birleşme ve cepheleşme tartışmalarında üçüncü önemli nokta, solun yeniden bir halk hareketi olarak kurulmasıdır. Solun bir halk hareketi olarak yeniden kuruluşu, ancak halk sınıflarının özneleşmeleri ve kendi özlem, talep ve siyasetlerini dile getirmeleriyle mümkündür. Birlik tartışmaları, dar kadroların yukarıda aldığı kararlar ile gerçekleşirse milyonlarca insanın özlemi, talebi ve siyaseti yok sayılır.

Haziran Hareketi, memleketin dört yanında bulunan yüzden fazla meclisi ile sovyet (konsey) türü bir örgütlenmedir. Konsey tipi örgütlerde yürütme ve/veya sekreterya, bu makamı bir kez ele geçirenlerin kendilerini rahat hissederek yerleşebileceği bir konum olmamalıdır. Yürütme ve/veya sekreterya kendi programı olan konseylerin iradesini uyumlu hale getirir, yoksa onu ikame ya da gasp edemez. Haziran Hareketi için birlikte mücadelede asıl olan, Hazirancıların özlemleri, talepleri ve politikaları olmalıdır. Bir başka deyişle, Hazirancıların ortak gelecek programı olmalıdır. Hazirancıların durmadığı yerde Haziran yürütmesi de sekreteryası da durmamalıdır.

Birlikte mücadelenin kültürü

Birlik, birleşme ve cepheleşme tartışmalarında dördüncü önemli nokta, birlikte eyleme kültürüdür. Diğer bir deyişle, fırtınada ve güneşte bir arada olabilmenin kültürüdür. Karadenizli bir müzik grubunun sözleriyle, “fırtına kuşlarıdır güneşin yoldaşları.” Bir arada olabilmek için onca çelişkiye rağmen geleceği birlikte kurabilmek için gerekli hususlarda mutabakat gerektiğini söylemeliyiz. İttifaklar içerisinde farklılıklara vurgu ağır basıyorsa, eyleme aşırı bir temkinli olma hali hakim olur. Gerçekler herkes için çok farklı olabildiğine göre söz etme, hareket etme ve birlikte eyleme hep aşırı dikkat gerektirir. Zizek, bir yerlerde bu siyasal kültürü şöyle açıklar: “Bu kültürde yer alanlar, gerçekle doğrudan karşı karşıya gelmezler, gerçeği doğrudan tanımlamazlar. Hep etrafından dolanırlar. Bir bardak suya, ‘Bu bir bardak su’ demek çok sert, çok köşeli, üstten, tahakkümkârdır. Onun yerine, ‘Elinizde tuttuğunuz çoğu durumda insanların sıvı almasına yarayan cam maddenin içinde hayatınız için elzem olduğu söylemsel olarak üretilen tatsız, renksiz bir madde bulunmaktadır” demeyi politik olarak doğru bulurlar.” Temkinli, ölçülü ve hesaplı olma siyasal kültürü belirler.

Haziran Hareketi’nde ise birlikteliği mümkün kılan ortak eylemenin inadı, öfkesi, coşkusu ve umududur. Ortak bir memleket savunusu için yola çıkmanın sorumluluğu ve cesaretidir. Bu kültürü kelimelerle anlatmak yerine deneyimlere odaklanabiliriz. Deneyimler bize bu kültürü aktarırlar. Ortak bir amaç için bir arada olanların deneyimlerine bakalım: Protestolarına, grevlerine, isyanlarına ve direnişlerine. Gözlerini, sloganlarını, yaşam çevrelerini, çocukluklarını, çocuklarını ve özlemlerini yan yana koyalım. Gazıyla, hasadıyla, dostluğu ve dayanışmasıyla, hep birlikte bir şey yapanlar, ortak bir memleket için sorumluluk alanlar birlikteliğin imkanını ve kültürünü sezeceklerdir. Birlikte eylerken, gözleri yan yana, omuzları yan yana duranlar birlikteliğin imkanını ve kültürünü deneyimleyeceklerdir. Hata olmaz mı olur... Ancak birlikte iyi şeyler yapmak için bir arada olan insanların hataları da güzeldir.

Fırtınada ve güneşte bir arada olmak, ancak ve ancak, bizi yöneten kuralların oluşum süreçlerine katılmak ile mümkündür. Haziran eylemleri, laik, emekten yana ve anti-emperyalist bir yaşamı üretmek için yerinden kalkan insanların eylemleridir. Haziran ortak bir memleket düşünü var etmek için tuğlalar taşımaktır. Bu tuğlalarla bir yol, bir köprü yapmaktır. Hayatın yıkılmaz duvarlarını birlikte yerinden oynatmaktır. Ortak eylemek, efsanevi maden yürüyüşünde, madencilerin geçtikleri köylerde ve kasabalarda halkın sundukları yiyeceklerden az az almalarıdır, arkadan gelenleri düşünerek…

Fırtınada ve güneşte bir arada olmak, yaşam sevinci-neşesi ile anlamlıdır. Ortak eylemek, aynı hikayeyi dinlemek, aynı hikayeye gülmek ve aynı hikayeye ağlamaktır. “O kadar gaz yedik, o kadar canımız gitti ama Haziran 2013’ün neşesi, yaşam enerjisi hala aklımızda!” ifadesi böyle bir tavrın neticesidir. Ortak eylemenin neşesini, işçi sınıfının yönetmeni Ken Loach en güzel söyler: “Ben ancak neye güldüklerini bildiğim insanların filmlerini yapabilirim.”

Fırtınada ve güneşte bir arada olmak, hesapsızdır, coşkuludur. Metin Çulhaoğlu’nun bir yazısında verdiği örneği tekrarlarsak, futbolcunun maç sonrası açıklamasındaki samimiyettir. Futbolcular maç öncesi, çok temkinli, çok ölçülü konuşurlar ve bir o kadar da tatsız ve tutsuzdur bu demeçler: “İyi bir maç olsun. Centilmence bir maç olsun. İyi oynayan kazansın.” Maç sonrası ise demeçler gerçektir ve bir o kadar da hesapsız ve coşkuludur: “Abi, bu lig bu hakemlerle bitmez.”

“Keşke” değil “o halde”

“Keşke”lerle dolu ve son durağı daha “demokratik” bir kapitalizm olan, “kut”suz ve ışıksız buluşmalar ve birleşmeler yerine “o halde” diyelim. “O halde” dersek, hem halimizin ne olduğunu görebilir, hem de aynı halde olduklarımızla omuz omuza verebiliriz. Öyleyse, “o halde” diyerek, fırtına bulutlarının arasından günışığını arayıp bulalım. “O halde” diyelim halk sınıflarının, emekçilerin özlemlerinin, taleplerinin ve siyasetlerinin yer aldığı bir memleket mücadelesi için. «O halde» diyelim bu mücadelenin verdiği yaşam coşkusu ve neşesiyle. “O halde” diyelim ve birleşelim. Fatsa’dakilerle, Cerrattepe’dekilerle, Soma madencilerinin yakınları ile, gericiliğe sırtını dönenlerle, “kahrolsun bağzı şeyler” diyenlerle, “her yerde laiklik barikatını kurmaya” hazır olanlarla, “hırsıza hırsız, katile katil” diyenlerle.

Mahiriz bugünkü fırtınayı göğüslemekte, Deniziz her geçen gün büyüyen damlalarla ve Ulaşabiliriz laik, emekten yana, anti-emperyalist güneşli yarınlara. O halde birleşelim fırtınada ve güneşte yan yana duranlarla. Birleşelim Hazirancılarla...