Birkaç gündür hava kapalı, yağmurlu ve fırtınalı. Gazete yazım için sabah erken kalkıp balkonda çalışırken, karanlıkta işe ya da ve okula gidenleri izlemeye koyuldum. Sonra birden sokak lambaları da söndü. Tasarruf için artık sokak lambaları 30 dk. erken sönecekmiş diye okumuştum, gerçekten söndü.
Karanlıkta yürüyen, bekleşen yüzlerce yetişkin, çocuk… Lacan‘la ilgili okumalar yapıyordum, tanık olduğum manzara Lacan‘ın tespitlerini de doğruluyordu. Kapitalist olarak yapılandırılmış bir toplumun etrafında döndüğü ana eksenlerden biri libidinal zevkti, ama sorun şu ki,kapitalizm bu zevkin sınırlılığı ya da yoksunluğu üzerine kuruluydu. O sınırlı zevke kavuşabilmek için karanlıkta yollara düşen milyonlarca kişi…

SEKS-AŞK TARTIŞMASI

80‘lerde, 90‘larda, seks aşktan üstündür gibisinden tartışmalar olurdu, libidinal zevki yücelten, Yeşilçam filmlerinin romantik sahneleriyle dalga geçerek aşkı küçümseyen… Erkek ve kadınlarda Don Juan ve Kazanova tiplemeleri de tartışılır olmuştu. İskender Savaşır bu konuyla özellikle ilgilenmişti. Don Juan ve Kazanova tiplemeleri, her ne kadar birbirlerinden farklı özellikler gösterse de, ikisinin de ortak özellikleri doyumsuzluk yani açgözlülük ve huzursuzluktu… Partnerler arasındaki en önemli sorunların başında libidinal hazzın yatttığı bilinen bir gerçek, bu hazzın yıkıcı etkilerinden korunmak için de fazla sevgi gereklidir Lacan’a göre. Sevgi ne kadar güçlüyse, libidinal hazzın yıkıcı etkileriyle o kadar kolay baş edilir.

AŞK VE ARZU

Lacan, nevrotik özneyi ayakta tutan şeyin libidinal zevk değil, aşk ve arzu olduğunu söylemişti. Çünkü özneyi başka bir özneye yalnızca aşk bağlar; libido ise özneyi bir nesneye bağlar. Libidinal zevkle ilgili olarak, cinsel partner özne bile değildir, bir nesnedir sadece. Durum böyle olunca, ilişkisel varlıklar olan insanlar için, libidinal zevk üzerine kurulu bir sistemde yıkıcı bir ‘yalnızlık’ duygusunun sorun olmasından daha doğal bir şey yok. Sürekli ‘yapmaya’ odaklı, yalnız kalamayan ve huzursuz bir insanlık… Depresyonun bir halk sağlığı sorunu oluşunun ana nedeni, tüketim toplumunun neden olduğu yalnızlık ve tecrit edilme değil mi?

İKİ BELEDİYE OTOBÜSÜ

Lodos fırtınası nedeniyle, salı akşamı Boğaz’daki köprülerden birisinde motosikletli kuryeleri fırtınanın neden olacağı olumsuzluklardan korumak için iki belediye otobüsünün refakat edişiyle ilgili bir video, sosyal medyada viral olmuştu. O videonun altına yazılan yorumlar öylesine duygu doluydu ki… Bu kadarcık bir dayanışma bile çoğu kişinin gözünü yaşartmıştı. İki belediye otobüsü ve fırtınadan korunarak yol alan motosikletli kuryeler… Bu video viral olunca, şirketler siparişlerin fırtına sona erene kadar durdurulduğunu açıkladı ve sonra motosikletlilerin yola çıkmasını engelleyen yasak geldi. Ki çok önceden fırtınayla ilgili alarm verilmiş, uyarılar yapılmıştı ama kimse oralı olmamıştı.

KORKU VE CİNAYET

Korku ve cinayet filmlerindeki artışa da belki bu açıdan bakılabilir. Psikanalitik bir bakış açısıyla bu filmlere bakıldığında seks ve cinayet arasındaki paralellik göze çarpar, nesneleştirilen beden, ya da daha doğru bir ifadeyle öznenin bir nesne olarak bağlandığı bedenle ne yapılıp yapılamayacağı… Lacan, Kant’ı tartıştığı bir seminerinde, arzuladığı kadınla seks yapmasının sonucu olarak asılacağını bilen bir adam örneğini ele alır. Adam, asılacağını bile bile o kadının odasına girer mi? Kant’a göre girmeyecektir, Lacan’a göre bu imkânsız değildir, çünkü anti-sosyal özellikler gösteren kişide dürtü izin istemez, kendi kendine yetki verir. Toplumsal bağların çözüldüğü bir toplumda, sürekli tüketime teşvik edilen kişilerin dürtüsel davranması kolaylaşır.

Her şey karmaşık olduğu kadar basit, basit olduğu kadar karmaşık… Ama şu bir gerçek ki, dayanışma yaşatır… Fırtınaya karşı…