Üç hafta önceki “Ahlak, değer, karakter, vs..” başlıklı yazımdan bir paragrafı tekrar buraya çekerek bu günkü yazıma girmek istiyorum:

“Yeni uygulama içerisinde dikkatimi çeken “ahlak”, ”değer” ve “karakter” gibi dersler bulunmakta. Doğrusu ne zaman birileri bu sözcükleri sıralasa o kişilerin bu konulardaki iç dünyasından hep kuşku duymuşumdur. Ve hep aklıma şu fıkra gelir; İngilizler ile Fransızların savaş halinde olduğu günlerden birinde, bir mola anında, iki Fransız asker sohbet etmektedir. Gönüllü asker bir ara lejyonere (paralı askere) dönüp; “Kardeş, sizi bir türlü anlayamıyorum, para için dövüşüp, adam öldürüyorsunuz, bu nasıl iştir böyle? “der. Lejyoner, soruya soru ile karşılık verir; "Peki, siz ne için kavga ediyorsunuz?” Gönüllü asker; “Biz mi? Biz şan, şeref, gurur, onur…” diye bir sürü şey sıralar. Sözlerini bitirince lejyoner sakin bir şekilde yanıt verir; “İyi ya kardeş, işte gördüğüm gibi, kimde ne yoksa onun için savaşıyor.”

Şimdi, beş yaşında çocuklara bu dersleri vermeyi hedefleyen, AKP için, “ne için savaşıyorsun?” denir mi, belli işte; neyi eksikse onun için."

Son cümlede de görüleceği üzere, fıkradan AKP için bir çıkarsama yapmıştık. Bu saptamadan AKP koalisyonunun ortağı “Cemaat” üzerine hiç alınmamış ki BirGün’ün son İran manşetine iklişkin bizlere namus ve ahlak dersi vermeye kalkıyor. Dikkalice bir okuyun, BirGün’e verdikleri yanıtta bile, bir yığın yaftalama ve dezenformasyon bulunmakta. Kendi deyimleriyle söyleyelim, “Şecaat arz ederken sirkatini söylemişler” ancak mertlikten değil aymazlıktan. BirGün’ü “Din düşmanı” olarak yaftalamışlar. Dini kendileriyle özleştirirken aslında dini metalaştıran bu basit ticaret burjuvazisi kendisini eleştirenleri de hemen ilk elden böyle kolayca yaftalayabilirken elbetteki dezenformasyon yapmamakta(!)

BirGün’e verdikleri yanıtta; “Türkiye’de yaşayan Müslümanlık anlayışı” saptamaları ile de aslında bir kez daha Alevi düşmanlığı sirkatlerini açık ederlerken, diğer yandan da yüzsüzce ‘hoşgörü’ ve ‘ahlak’tan söz edebilmekteler.

Aynı yanıtın son cümlesinde, “ne namus kalmış ne doğruluk” lafzına gelince;

Evet, BirGün zaman zaman “İran haberi”, “Eren Derdiyok haberi ” benzeri örneklerde olduğu gibi hata yapabiliyor. Fakat her daim, yeri geldiğinde özeleştirisini vermekten de kaçınmıyor. İşte şimdi olduğu gibi.

Ancak söz konusu haberde, “İran’da okulumuz yok” diyenler, “casusluk, ajanlık hiçbir zaman söz konusu olamaz” diyenler neden Özbekistan ve Rusya’daki örnekleri es geçiyor ve özeleştiri vermiyorlar.

Hoca Efendi’nin onursal başkan olduğu Yazarlar ve Gazeteciler Vakfı Başkanı Mustafa Yeşil bir ropörtajında şöyle diyor; “Hoca Efendi buna mukabil olarak diyor ki, Şu anda içinde bulunduğumuz dönem ve yapı itibariyle kendi kimliğimizi çok fazla ortaya koymayın, çünkü ortaya koymanız sizi bulunduğunuz yerlerden atılmanız ile sonuçlanıyorsa renginizi ortaya sürmeyin! İşte Cemaat bünyesindeki izdeşleri de bu söze uymaktalar. Bulundukları ülkelerde, tıpkı vücutta kendini gizleyen virüsler, kanser hücreleri gibi uzun yıllar bulundukları yerde renklerini ortaya sürmezler, ancak bünye zayıf düşünce ortaya çıkarlar. Zaman zaman Özbekistan ve Rusya’da olduğu gibi bu virüs tespit edilerek bertaraf edilir. Edilmiyorsa bilin ki farkına varılmamıştır ya da bünye kuvvetine güvenerek bunu dikkate almıyordur.

Elbette ajanlık ve casusluk gibi işler tıpkı rüşvet gibi alan ve verenin memnuniyet aşamasında kanıtlanması zor edimlerdir. Kamu görevlisi bir müdür son derece lüks bir araba almıştır. İma ile, “Müdürüm hayırlı olsun” dediklerinde, “Valla köydeki davarları sattım da aldım" der. Herkes bilir ki bu iş, davar işi değildir. Bayramlar ve yılbaşları masum eşantiyon dağıtma günleridir. İş bitince eşantiyon ve dostluk da biter. Ajanlık meselesi de böyledir. İmam maaşıyla Pensilvanyalarda lüks malikaneler edinen bir kişiye; “O Hoca Efendi hayırlı olsun” dediklerinde herhalde yanıt da değişmeyecektir: “Valla köydeki davarları sattım

Masum eşantiyon meselesine gelince, herhalde o da Şikago’da Cemaat’in Niagara Vakfı’nın NATO toplantılarını finans etmesine denk düşer.

Yukarıdaki fıkrayı bir kez daha anımsatmak isterim bu kadar namus ve doğruluktan söz edenlerin ne için savaştıkları ortada değil mi?

 

Doğrusu Özbeklerin Nurculuk propagandası yapıyorlar diye gerçekleştirdiği operasyonlarda bunlar için ettiği bir laf var ki epey hoşuma gitti; “Fitna niqobi” yani fitne nikabı.. Yani yüzü peçe ile (İslami referansla) örtülü fitne….

Bir laf gerçekle bu kadar mı örtüşür.