“İki haberim var; birisi iyi birisi kötü. Önce hangisini istersin?” şeklindeki sohbet girizgâhını bilirsiniz… Haydi, ben de öyle başlayayım.

Geçen köşe yazısından bu yana, biri iyi biri kötü iki haber okudum. İyi olanı hemen söyleyeyim: Melih Bulu, Allah kimseyi onun durumuna düşürmesin, yaşadığı 6 aydan uzun rezilliğin ardından bir gece yarısı kararnamesiyle görevden alındı. Düşünebiliyorsa, şimdi kafası iki eli arasında düşünüyordur!

Bir de, bu göreve pek layık olduğunu söyleyerek onu atayan ve olmaz diye direnenleri terörist/provokatör ilan ederek yaptığı atamayı savunanın, bu pek layık şahsın aslında layık olmadığını anlayıp görevden alması var…

Neyse, takılmayalım bunlara…

Yerine kimi getirirlerse getirsinler, direniş kazandı ve direnenler hepimizi onurlandı. Boğaziçi, bu duruşunu sürdürdükten sonra, eninde sonunda bir seçimle hak ettiği yöneticisini seçecek. Olacak, iyi olacak!

Olamayacak olan, işte kötü haber bu, katlettiğimiz 3 bin flamingo yavrusunun geri gelmesi!

Dünkü BirGün’ün birinci sayfasında, “Flamingolar tarım politikaları yüzünden ölüyor” yazıyordu. Tarım politikaları ya da politikasızlığı… Kuraklık dünyayı ve bizim memleketi yakıp kavururken, Konya kapalı havzasının köylüleri de, attıkları tohumun yeşerdiğini görebilmek için nerede su varsa oraya “saldırıyorlar.” Sulak alanlar ve göller kuruyunca, flamingo cenneti flamingo cehennemine dönüyor!

Yok olan ve kirlenen su kaynakları dünyanın da bizim de en önemli sorunumuz. Bir sorunu çözmeye niyetliyseniz, yapmanız gereken ilk şey de kaynağına yönelmek!

Kötü haber içinde umut verici bir çaba olarak gördüğüm, tarım ve su alanında önemli işler yapan İzmir Büyükşehir Belediyesi ve Başkan Tunç Soyer’in, “Temiz Gediz Temiz Körfez” diyerek, sorunun kendisine dokunduğu yerde kalmayıp kaynağına giderek başlattığı yürüyüş. Suyun çıktığı yerden İzmir Körfezi’ne kadar tüm havzayı kat eden dört günlük inceleme turunda saptananlar bugün İzmir/Foça’da kamuoyu ile paylaşılacak.

Doğanın bize sunduklarını bizim ne hale getirdiğimizi, bunun sonucu olarak kendimizle birlikte doğayı paylaştığımız diğer türleri de nasıl yok ettiğimizi bir kez daha yüzümüze vurdu “Temiz Gediz Temiz Körfez” yürüyüşü.

Bir yanda, Murat Dağı’nda, Gediz’in doğduğu yerde Soyer’in yere çöküp içtiği su var, diğer yanda o suyun insanlarla temas ede ede gelip denize döküldüğü yerdeki hali!

Soyer’in Gediz’in içilecek nitelikteki kaynağında da dediği gibi; toprağa can veren bu suları kirletmenin insanın kendi damarına zehir zerk etmesinden farkı yok! “Cam gibi, berrak, lezzetli su aktıkça zehre dönüşüyor.”

Dünya bu zehirle çığlık çığlığa ölüyor! İklim krizi, küresel ısınma, buzulların erimesi, Amazon Ormanları’nın yok edilmesi; Avrupa’daki son seller ve Almanya’da 100’e ulaşacağı anlaşılan can kayıplarıyla da görüldü ki, artık yalnız dünyanın yoksullarını vurmuyor.

İnsan elinin değmediği, sanayi atıklarının kirletmediği yerler cennetten bir köşe gibiyken, tersi cehennemin yeryüzündeki hali! Bu ikisini birlikte görüp insanın insanlığından utanması gerek. Göz göre göre, yavaş yavaş intihar ettiğini anlaması gerek!

“Siyaset eğer hayatı değiştirme sanatıysa şimdi siyaset yapmamız lazım. Tam da burada siyaset yapmamız lazım. O siyaset toprağımıza, suyumuza, ağacımıza sahip çıkmaktan geçiyor” diyen Soyer’in “Temiz Gediz Temiz Körfez” inisiyatifi, her birimizin doğa ve içindeki türlerle kendimizi de zehirlediğimizi kavratmaya dönük önemli bir adım.

Kavranması gereken şu da var: Bir yönetici, soruna kendisine dokunduğu yerde değil, ancak kaynağından itibaren müdahale ettiğinde sonuç alabilir!