Telefonun sesiyle irkildim. Ahizeyi kulağıma götürdüm, karşı taraf “Aloo, ben telefon!” dedi.

Telefonun sesiyle irkildim. Ahizeyi kulağıma götürdüm, karşı taraf “Aloo, ben telefon!” dedi. Anlayamadım ve “Kiminle konuşuyorum?” diye sordum; “Telefonla konuşuyorsun ya salak! Ben telefon” dedi tekrar.

Yine bizimkilerden biri eşek şakası yapıyor diye içimden geçirdim ama ses hiç de tanıdık değildi, üstelik mekanik bir şekilde konuşmayı sürdürüyordu, “Alooo ben telefon yahu, telefooon!…”

İnanmadım, ekrana baktım… Valla billa “telefon” yazıyor!

Telefonumu dinliyorlardır. Ama bu kez telefonum beni dinliyor ve üstelik benimle konuşuyor.

Şaşkınlığıma aldırmadan, “Sana bu haftaki yazın için bir tiyo vereceğim” diye devam etti, “telefon numaraları taşınıyor ya, bundan böyle vatandaşlık numaraları da taşınabilecekmiş, böylece Kürt sorunu da, Alevi sorunu da toptan çözülecekmiş, haberin olsun, ilk sen patlat bu haberi!”

Ben de duymuştum; “Cepte transfer dönemi başladı, cep telefonu abonelerinin, numarası aynı kalmak kaydıyla başka operatöre geçebilmesine olanak sağlayan ‘Numara Taşınabilirliği’ uygulaması yürürlüğe girdi” diye bas bas bağırıyorlardı reklamlarda filan…  Ama son söylediğini anlayamamıştım.

‘Telefon’un telefondaki sesi uzun uzun anlatmaya başladı: Kendini bir vatandaş olarak sık sık kapsama alanı dışında hissediyorsan, bu hissiyatını ortadan kaldıracak bir çare bulunmuş, vatandaşlık numarasını taşımak yeterliymiş! Bunu isteyenler, abone merkezine bizzat başvuracakmış. Vatandaş, kendisine verilen yeni vatandaşlık kartını, taşıma zamanı bildirildiğinde boynuna takarak kullanıma başlayacakmış.

Salaklığım üzerimdeydi, yine anlayamamıştım: “Nedir şimdi bu vatandaşlık mobil numara taşınabilirliği dediğin?” diye tekrar sordum. “Dinle,” dedi telefon; “numara taşınabilirliği demek, bundan böyle isteyen herkes vatandaşlık numarasını değiştirmeden istediği kimliğe sahip olabilir demek!” Sonra tane tane izah etmeye koyuldu: “Yani yıllardır başka operatöre, şey yani kimliğe bağlı olarak kullandığın vatandaşlık numaran baştan sona aynı kalacak, arkadaşların seni yine o alıştıkları aynı numarayla tanıyacak, ama sen artık taşındığın kimliğin bir parçası olacaksın! Üstelik 10 YTL"ye ya da 250 kontör yüklemeye 10 saat bedava! Ama sadece ilk 100.000 kişiye….”

Bu son  cümlesini yarım bıraktı telefon, kısa bir suskunluktan sonra devam etti: “Şey pardon bu cümle cep numarası reklamında kullanılıyordu, bunu dikkate alma…” Ama söyledikleri ilgimi çekmişti… Hani change (çenç) lafı da moda ya, belki ondandır.. Statü değiştirmek, kimlik değiştirmek… Hiç de fena bir tercih değil… Numaradan da olsa, naklederek değişmek filan… İyi iş be…  Tam olarak anlamak için yeniden sordum: “Değişmeden değişiyorsun, bir nevi, hem muhafazakâr hem liberalsin, değişmiyorsun da nakil oluyorsun yani, öyle mi?” Telefon sinirlendi: “Zevzeklik etme de dinle,” dedi. “Mesela Aleviysen… Bu kimliğinden dolayı kapsama alanı dışında kalıyorsan şey yani baskı altındaysan, vatandaşlık numaranı taşırsın ve Sünni olursun. Kürt’sen…. Türk olursun! Türk’sen… Yine vatandaşlık numaranı taşırsın… Ne bileyim, Alman vatandaşı olursun parti başkanı bile olursun, Obama olursun...”

Kafam allak bullak olmuştu. Sustum. Beni ikna etmek telaşıyla, telefon konuşmasını ısrarla sürdürdü: “Bak” dedi, “bu işin epey avantajı da var. Numarasını taşıyan abone, yeni kimlik operatöründe faturalı veya kontörlü sistemi tercih edebilecek. Alevi vatandaş kontörlü Sünniliğe taşınırsa, diyecek ki, ‘ben şu kadar rekat namaz kılarım’, Kürt vatandaş Türklüğe taşınırsa, diyecek ki, ‘ben ancak şu kadar Türkçe kelime konuşabilirim’… Dahası bu nakil işleminin daha kestirme yolları da var.  En kolayı inanç değiştirmek, Parti değiştirmek, üstelik seçilme garantili!”

Nutkum tutulmuştu, ağzımdan “Başka?” sorusu çıkıverdi. “Eh, bir de öbür dünyaya taşınmak, en kestirme numara taşıma yolu” dedi telefon. “Yani Ahret operatörüne bağlanmak… Bu işin hiç formalitesi yok… Bir urgan ya da bir kutu uyku hapı filan… Anında transfer olursun...”

“Yahu” dedim, “ben klavye emekçisiyim… Numaramı nereye taşısam ki?”

 “I-ıhhh” dedi telefon “bu numara bir işe yaramaz!”

İkna olmamıştım. “Dur” dedi telefon, “öyleyse seni ilgili operatöre bağlayayım…”

Beklemeye başladım. Ahizede, telefonda bekletilirken çalan müziklerden biri vardı; Cem Karaca’nın “Tamirci Çırağı” parçası:

“Ustam geldi sırtıma vurdu unut dedi romanları

İşçisin sen işçi kal giy dedi tulumları.”