Tamamlanmamış, herhangi bir sona bağlanmamış hikayelerimizle, yarım yamalak, yolumuza devam ediyoruz.

Tamamlanmamış, herhangi bir sona bağlanmamış hikayelerimizle, yarım yamalak, yolumuza devam ediyoruz. Hayat bu yarım kalan hikayelerin toplamı bizim için. Küçük bir not defterin var. Nedense her için karardığında birşeyler karalıyorsun. Bazen sinirle, hırsla yazıyorsun. Yazmayı bitirdiğinde sanki canını acıtan şeyleri de orada bırakmış gibi rahat görünüyorsun. O zamanlar neler yazdığını daha bir merak ediyorum. Benim elimde bir kitap var. Ne zaman içim daralsa ona sığınıyorum. En çok Mehmet Güreli'yi dinliyoruz şu sıralar. Yeni çektiğin fotoğrafları ve sergi hayallerini anlatıyorsun. Birara şimdiye kadar en çok Into the Wild'ın seni etkilediğini söylüyorsun. Sanırım kitaptan değil, filmden bahsediyorsun. Ben susarken, sen konuları nasıl değiştirebiliyorsun, şaşıyorum. Aslında seni tam olarak dinleyemiyorum. Konuşurken yaydığın enerjiyi, önüne düşen saçlarını bıkmadan arkaya atışını, heyecanlı sözlerine eşlik eden ince parmaklı ellerini , sigarayı içine çekişini inceliyorum. Yine bombalar patlıyor, borsa senin ruh halinden bile daha değişken bir süratle yükselip düşüyor. Suratı asık adamlar kin kusuyor televizyonda, ardından silikonlu kadınlar yüzlerinde anlamsız bir gülümsemeyle kimseyi ilgilendirmeyen konulardan bahsediyor. Bazen herşeyi tüketmiş bir kadın gibi başlıyorsun güne. Gün ortasında ise enerji dolu, yeni şeyler keşfetmeye hevesli bir çocuksun. Akşama nasıl olursun ikimiz de bilmiyoruz.     

Seni istediğin yerlere götürebilecek bir araban olsun istiyorsun. Seni istediğin yerlere götürebilecek bir araban olunca, daha güzel bir araban olsun isteyeceksin. Sonra da arabaların olmadığı bir yere yerleşmenin hayalini kuracaksın. Gülüyorsun bu gerçeğe. Yaz sıcağında, "bir yağmur yağsa da yorganın altında siyah-beyaz bir film izlesek" diyorsun. Kış gelince kıyafetler üzerinde ağırlık yapıyor, sokakta insanlar, hayvanlar donuyor diye söyleniyorsun. Sonra nasıl değişiyor konu bilmiyorum ama yalancı bir adam olduğumu ve birgün kendi yalanlarımda boğulacağımı söylüyorsun. O kadar aşıksın ki bana, her seferinde inanıyorsun o yalanlara. O kadar aşığım ki sana, kal diye sürüyle yalanlar uyduruyorum. Ancak olacaklara onlar bile engel olamayacaklar, biliyorum. Biz kendi yolumuzda hatıralar biriktirirken, içimizde bir kanser gibi taşıyoruz ayrılığı. İkimiz de bu yüzden en çok şuan seviyoruz birbirimizi. Kısa bir süre sonra öleceğini öğrenen bir insanın gözünde nasıl değere biniyorsa her nefes, o kadar değerliyiz birbirimiz için şuan. Bombaları, asık suratlı adamları, kin kusan insanları, herşeyi, herkesi unutuyoruz bir şekilde bugün. Sormuştun hangi fotoğraflarını en çok sevdiğimi ve ben "hepsi güzel" diye geçiştirmiştim. En çok flu olanları sevdiğimi farkettim.